Kılıçdaroğlu, Ankara Nallıhan'da konuştu; çiftçimiz desteklenirse dışarıya bağımlı olmayız
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara Nallıhan'da Tapduk Emre Türbesini ziyaret edecek, Kanaat Önderleri ile buluştuktan sonra Nallıhan Esnafını ziyaret edecek.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na Ankara Nallıhan programında Partisinin il başkanı ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş eşlik ediyor.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara Nallıhan'da Ayaş-Beypazarı-Nallıhan Kanaat Önderleri, Muhtarlar ve STK Temsilcileri Buluşmasında konuştu.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Nallıhan Kanaat Önderleri, Muhtarlar ve STK Temsilcileri Buluşmasına katıldı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Kimin parasını garanti ediyorsun. Fakirin, fukaranın parasını götürüp de beşli çeteye mi tahsis edeceksin. Beşli çetelere verecekler, beşli çeteler doyacak. Bay Kemal onu seyredecek. Asla seyretmeyeceğim, onların burnundan fitil fitil getireceğim. Hiç kimse endişe etmesin" dedi.
CHP lideri Kılıçdaroğlu, buluşmada yaptığı konuşmada şunları söyledi:
Efendim hepinize afiyet olsun. Umarım keyifli bir toplantı gerçekleştiririz. Buraya gelmeden önce Tapduk Emre’nin makamına gittik, Fatiha’mızı okuduk. Tapduk Emre, hepiniz çok iyi bilirsiniz Anadolu aydınlanmasında önemli şahsiyetlerden, zatlardan birisidir. Yunus Emre’nin hocalığını yapmıştır. Yani Yunus Emre’ye el vermiştir. Anadolu deyimiyle el veren bir Eren’dir.
Bu toprakların bereketi, bu toprakların huzuru, bu topraklarda hepimizin kardeşçe yaşamasının ve birlikte dertlerimizi paylaşmak, sevinçlerimizi paylaşmak için onların önderliğine her zaman ihtiyacımız olmuştur. Biz Anadolu tasavvuf geleneğini, Anadolu’da beraberce yaşamayı, her kişiye, her kimliğe, her yaşam tarzına saygı duymayı biz onlardan öğrendik. Onlara çok şey borçluyuz. Kavgayı değil onlar bize huzuru öğrettiler. Birbirimizi kınamayı değil, eğer bir ayımız varsa ayıbımızı nasıl örteceğimizi öğrettiler. Dilimizi öğrettiler, inancımızı öğrettiler, inançlara saygıyı öğrettiler, kadın erkek arasındaki ilişkilerin, eşitliğin ne kadar değerli olduğunu söylediler. Bacıyân-ı Rûm dünyada ilk kez bir kadın örgütlenmesidir ve 13. yüzyılda olmuştur. Biz kendi tarihimizi de çok iyi bilmek zorundayız geleceğimizi çok iyi inşa etmek istiyorsak. Kavga ettirmek istiyorlar bize. Kavga etmeyeceğiz niye kavga edelim. İnsanların kimliği üzerinden siyaset niye yapalım. Kim anne babasını seçme özgürlüğüne sahip? Ama hepimiz annemizle, babamızla gurur duyarız. Bir inançlar değeri içine doğarız, aileden alırız kültürü, sonra mahalleden alırız, sonra köyden alırız, şehirden alırız, okudukça, kültürümüz geliştikçe dünyayı öğreniriz.
Bunları anlatmamın nedeni şu; huzurun ve barışın, beraber yaşamanın, birlikte yaşamanın önemini bize anlatan büyüklerimizin sesine kulak vermeliyiz, sözlerine kulak vermeliyiz, yaşam tarzlarına kulak vermeliyiz. Ve biz bu topraklarda kamplaşmayı değil, kucaklaşmayı öğrenmeliyiz. Beraber olmalıyız. Nasıl olacağız? Atalarımız bize söylemiş, “Biri yer biri bakarsa kıyamet ondan kopar” diyor değil mi? Demek ki önce herkesin karnının doyması lazım. Dünyanın en bereketli toprakları üzerindeyiz. Havamız var, suyumuz var, güneşimiz var, çalışkan insanlarımız var. O zaman şu soruyu sormak zorundayız. Neden biz dışarıdan mercimek alıyoruz, neden dışarıdan canlı hayvan alıyoruz, neden dışarıdan et alıyoruz, neden mısır, neden ayçiçeği alıyoruz, neden buğday, neden arpa alıyoruz? Toprak mı yok? Arazi olarak Konya’dan küçük olan bir devlet Hollanda bizim 10 mislimiz ihracat yapıyor, tarım ürünü ihracatı 10 misli. Sorumlusu kim? En kritik soru bu sorumlusu kim? Cevabı gayet basit sorumlusu siyaset kurumudur. Siz devleti yönetmiyorsunuz ki, devleti yönetenler bunun cevabını vermek zorundadır. Ama devleti yönetenler bunun cevabını verme yerine biz nasıl iç çatışmayı sağlarız, nasıl kavgayı sağlarız, nasıl kutuplaşma yaratırız, nasıl toplumu ayrıştırırız bunun hesabı içindeler. Bu hesaptan hepimizin çıkması lazım. Yetmedi mi Allah aşkına, kavga yetmedi mi bize? Bir yüzyıl devirdik değerli arkadaşlarım. Bir yüzyıl devirdik. 1923 cumhuriyet – 2023 yüz yıl. Kocatepe’ye gittim 25 Ağustos’ta. Gece yürüdük 14 kilometre sabahın 5’inde Büyük Taarruzun emrinin verildiği tepeye çıktık. Binlerce kişi vardı. O kişileri görünce benim umudum daha da arttı. Yüz yıl geçmesine rağmen bu ülkenin gençleri tarihlerine sahip çıkıyorlar. Afyon’daki o tepeden Afyon ovasına baktığınızda ülkenin güzelliğini daha iyi görüyorsunuz. Ve yüz yıl önce oraya bizim dedelerimiz, bizim atalarımız bu ülkenin kurtuluşu için gittiler, hayatlarını feda ettiler orada. Bağımsızlığımız için gittiler, bayrağımız için gittiler, vatanımız için gittiler. Ama onların yaptığı fedakarlığı, onların hayatlarını bizim için feda etmeleri, bu topraklar için feda etmeleri hepimiz biliyor ve görüyorken acaba biz onların hakkını teslim ediyor muyuz? Bu da önemli bir soru. Biz onların hakkını teslim ediyor muyuz? Eğer mercimeği dışarıdan alıyorsak, arpayı dışarıdan alıyorsak, gübreyi dışarıdan alıyorsak, yaş meyve sebzeye kadar dışarıdan alıyorsak biz onların hakkını teslim etmiyoruz kimse kusura bakmasın. Ve hepimizin oturup yeniden düşünmesi lazım. Her birinizin sorumluluğu var.
Muhtar arkadaşlarım burada, kanaat önderleri arkadaşlarım burada, neden kanaat önderleriyle ve muhtarlarla özel bir toplantı yapıyoruz? Gelirdik burada miting yapardık çeker giderdik Ankara’ya sonra. Herkes alkışlardı, sloganlar atılırdı, herkes huzur içinde evine gitti tamam. Olmaz ki. Oturup konuşmamız lazım. Sorun sadece benim sorunum değil, sorun hepimizin sorunu. Sorumlulukta sadece bana ait değil hepimizin sorumluluğu var. Benim sorumluluğum daha ağır doğrudur. Nasıl Mansur Başkanın Büyükşehir Belediye Başkanı olarak sorumluluğu diğer belediyelere göre daha fazlaysa, ama o diğer belediyelerin sorumluluğu yok anlamına gelmez, muhtarın sorumluluğu yok anlamına gelmez. İşbirliği lazım, beraber çalışmak lazım. Eğer bunu yapabilirsek pek çok sorunu birlikte aşabiliriz. En ciddi konulardan birisi oturup düşünmemiz lazım ve hayatı sorgulamamız lazım. Eğriyi, yanlışı ayırmamız lazım.
Tarımla uğraşılıyor. Kırsal bir bölge burası biliyorum. 2006 yılında meclisten bir kanun çıktı. Dendi ki, tarım kanununun 21.maddesi; 'Her yıl çiftçilere. Üreticilere milli gelirin en az yüzde 1'i oranında destek verilir' verilebilir değil verilir diyor vereceksin bu parayı. Ama vermediler. Kim itiraz etti? Benim hakkım, kanun bana bu hakkı vermiş, TBMM kanunu çıkarmış, bu hakkın bana verilmesi lazım. Kimse istemedi. Ziraat odalarının istemesi lazım, dava açması lazım. Bende bağırıyorum çiftçiye hakkını teslim edin diye. Teslim etmiyoruz diyorlar. Teslim etmeye gerek yok zaten onların oyu çantada keklik diyorlar. Nasıl olsa bize oy verecekler. Nasıl olsa bize oy verecekler anlayışını yerle yeksan etmeniz lazım. Demokrasinin kuralı budur. Yasayı uygulamıyorsan, benim hakkımı teslim etmiyorsan kusura bakma bende sana oy vermem. Demokrasi budur zaten. Ama sırtıma bin, ağzımdaki lokmayı al ben yine sana vereceğim o. O zaman sömürü mekanizması çalışır. O zaman ne olur? Dışarıdan gelir. Bütün bunları düşünmemiz lazım.
Sıkıntılarımız var aşabiliriz. Bütün sıkıntıları aşabiliriz. Bakınız, mazot fiyatından şikayet ediyorsunuz hepiniz, zam geliyor ne olacak? Doğru dışarıdan geliyor, ben biliyorum dışarıdan geliyor, içerde petrol çok az dışarıdan geliyor. Doğalgaz dışarıdan geliyor ben bunları anlıyorum zaten. Fiyat artışı oluyor ben bunu da anlıyorum olur. Sadece bizde değil dünyada da artıyor. Ama sosyal devlet dediğiniz kurum üreticiyi korur. Yani üreticiye der ki, yani bizim düşündüğümüzü ifade edeyim, kardeşim ben çiftçinin traktörüne kırmızı mazot vereceğim. Kırmızı mazotu nasıl vereceğim? ÖTV’siz olacak, KDV’siz olacak, daha ucuz olacak, daha rahat üretecek ve daha ucuza mal edecek. Vatandaşta daha ucuza ekmekti, meyveydi, sebzeydi bunları yiyecek. Sosyal devlet budur. Sosyal devlet üretenin yanında olan devlet demektir. Sosyal devlet fakirin fukaranın yanında olan devlet demektir. Sosyal devlet herkesin doğumundan ölümüne kadar, yaşamını ekonomik olarak güvence altına alan devlet demektir. Budur sosyal devlet. Başka sosyal devlet. Başka sosyal devlet ne olacak ki zaten. Devlet, ama 21. yüzyılda sosyal devlet diyoruz. Kırmızı mazotu verdiğiniz zaman, çiftçiye kırmızı mazotu vereceğiz diyoruz tamam niçin? Yata veriyorsun, ÖTV’siz ve KDV’siz yata veriyorsun, yata binen insan ne yapıyor? Denizleri geziyor keyfine bakıyor. Verilmesin demiyorum istiyorsan ver. Ama çiftçi ne yapacak? Hadi şehirde yaşayan birisini düşünün diyecek ki, mazota zam geldi arabam var kullanamıyorum belediye otobüsüne biner işine gider, metroya biner işine gider. Siz tarlayı sürmek için metroya mı bineceksiniz? Yok. Otobüse mi bineceksiniz? Yok. Mecburen traktöre bineceksiniz, mecburen traktörü götüreceksiniz. Verilmesi lazım. Dolayısıyla kırmızı mazot uygulamasının getirilmesi lazım. Çiftçiye ÖTV’siz, KDV’siz mazot verilmesi lazım. Yeter mi? Yetmez. Yüzde 1’ler az önce söyledim, yüzde 1’lerin milli gelirin her yıl en az yüzde 1’i oranında size destek verilmesi lazım. Bu destek verilmezse olmaz. Diyeceksiniz ki, ya sadece Türkiye’de mi bunlar isteniyor? Hayır efendim. Dünyanın bütün ülkelerinde tarım stratejik sektördür. Bir daha söyleyeyim, tarım stratejik sektördür. 85 milyon kişinin karnını doyuracak olan bu ülkenin çiftçileri, üreticileri. Dışarıdan alıyorsak bir eksiğimiz var demektir, bir yanlışımız var demektir.
Mansur Başkan Ankara'ya gerçekten de çok ama çok önemli yardımlar yapıyor. Fidesinden tutun tohumuna kadar, silajından tutun hayvanın aşısına kadar. Bizim diğer belediyelerimiz de yapıyorlar ama normalde bunları yapması gereken Tarım Bakanlığı. Yapması lazım ama yapamıyor, yapmıyor. Belediyenin, Büyükşehir Belediye Başkanımızın size yaptığı yardımları az önce konuştuk önümüzdeki yani bu süreç içerisinde iki misline çıkaracak söz verdi Başkan. Bana söz verdi öyle mi Başkan? İki misline çıkaracak. İki misline çıkması ne demektir? Sizin daha iyi üretmeniz demektir, daha fazla kazanmanız demektir. Bu önemli bir şey. Bu sene Büyükşehir Belediye Başkanımız Mansur Bey’in yaptığı yardımlar dolayısıyla üretici Ankara’daki bütün çiftçiler, üreticiler 1 milyar 700 milyon liralık ek gelir elde ettiler. Bu ne demektir? Köyde rahat yaşayacağım demektir, şehre gerekirse gezmeye, eğlenmeye gideceğim demektir, çocuğumu daha iyi şartlarda okutacağım demektir. Dolayısıyla her birimizin bu konuda duyarlı olması lazım. Buna benzer pek çok olay var. Tarım desteğini yapmamız gereken pek çok olay var.
Çiftçiye tarım krediden kredi alın diyorlar, bankalardan kredi alın diyorlar. Alıyorsunuz krediyi, faiz ödüyorsunuz. Allah nasip eder sizlerin oylarıyla iktidara geldiğimizde ilk bir hafta içinde çiftçinin, üreticinin ve esnafın ister bankalardan ister esnaf kefalet kooperatiflerinden, ister tarım kredi kooperatiflerinden aldıkları kredilerin faizlerini ilk bir haftada sileceğiz ne faizi. Çiftçinin hakkını korumak istiyorsan faiz bataklığından çıkaracaksın. Zaten perişan etmişsin adamı. Türkiye’de efendim üretim olmazmış Venezüella’ya gidelim orada işte bilmem üretim yapalım. Nerede bu akıl, ne demek Venezüella? Sudan’dan arazi kiraladılar orada ekip biçme yapacağız diye. Peki Türkiye’de iki Trakya büyüklüğünde alan ekilmiyor, çiftçi ekmiyor. En büyük tehlike nedir onu da söyleyeyim, en büyük tehlike çiftçiyi toprağa küstürmektir. Çiftçi toprağa küserse 85 milyon açız. O nedenle tarım stratejik sektördür. O nedenle dünyanın bütün ülkeleri tarıma destek verirler. Şimdi siz bunları bir tarafa atarsanız olmaz. Yazıktır, günahtır bu memlekete. Evlatlarımız var. Atalarımız bize böyle öğretmedi. Yardımlaşmayı, imeceyi öğretti, dayanışma kültürünü öğrettiler bize buna bakmak lazım.
Efendim kullandığınız elektriğin faturası. Şanlıurfa'ya gittim, Şanlıurfalılara dedim ki, Şanlıurfa’nın Büyükşehir Belediye Başkanlığını bize verin, orada çiftçilerin tamamı elektrik faturalarından şikayetçiler. Bize verin biz en kısa süre içerisinde çiftçiye elektriği bedava vereceğiz, güneş panelleri kuracağız, güneş enerjisi elde edilecek, artan elektriği de satacağız bir de ayrıca para kazanacaksınız. Efendim bu olmaz dediler. Niye olmaz? Niye olmaz Allah aşkına niye olmaz? Düz arazi var, eğimli arazi var, taşlık arazi var. Taşlık arazi boş duruyor, oraya güneş panelleri kuracaksın, Allah’ın güneşi bedava, elektrik elde edeceksin, elektriği çiftçiye vereceksin, elektrik artacak, artanı satacaksın çiftçi ayrıca para kazanacak. Olmaz dediler. Yapacağım, Allah’ın izniyle yapacağız göreceksiniz yapacağız. Hepsini yapacağız. Neden olmaz diyorlar? Çünkü doğalgaz lobisi var, çünkü kömür lobisi var. Doğalgazı alıyorsun para ödüyorsun, akaryakıtı alıyorsun para ödüyorsun, dışarıdan kömür getiriyorsun para ödüyorsun, dolar olarak ödüyorsun, Allah’ın güneşi bedava bunu kullanmıyorsun. Bedava. Şimdi önce küçük bir belediyede bunu başlattık. Göreceksiniz orada çiftçilere elektriği bedava vereceğiz, kooperatif yaptırıyor çiftçiler, ziraat odaları da bunun ortağı olacak. Bir süre sonra faaliyete geçince ihtiyacı olan elektriği bedava kullanacak. Zaten mal kendisinin ve devletin cebinden onlarınki gibi değil, devletin cebinden beş kuruş para çıkmadan yapacağız biz bunu. Çünkü bütün uluslararası fonlar yeşil enerjiye evet diyorlar. Yani mazotu istemiyorlar, doğalgazı istemiyorlar, kömürü istemiyorlar, güneş enerjisi çevre temiz olsun diyorlar. Bizde çevreyi istiyoruz, temiz olsun, güzel hava olsun, temiz hava olsun bunu istiyoruz. Bunu yapacağız. Bütün arkadaşlarımın bilmesini isterim, bu konuda çalışacağız hiç endişe etmeyin.
Başak bir şey daha. Ekiyorsunuz ürünü, zamanı geliyor acaba taban fiyat ne olacak. Yüksek mi oldu, düşük mü oldu, zarar mı edeceğim, kar mı edeceğim, Toprak Mahsulleri Ofisi alacak mı, almayacak mı, sırada bekleyecek miyim, beklemeyeceğim dünyanın derdi. Burada temel bir kural getiriyoruz. Maliyet artı makul kar eşittir taban fiyat. Kural bu olacak. Arazi ne ekiyorsan maliyeti bellidir. Çağırırsın ziraat mühendisini maliyeti çıkarır. Çağırırsın Ziraat Odaları Birliği Başkanını maliyeti çıkarır. Dönüm maliyeti bellidir. Kardeşim bu işin karı nedir? Yüzde 10’dur, 15’tir. Tamam güzel. Demek ki 100 liraya mal ettiysen 15 lira da kar koyacağız 115 lira. Taban fiyat 115 lira. 120’ye satıyorsan sat, ihraç ediyorsan et. Ama çiftçi 115’in altına çitçinin fiyatı düşmeyecek. Çünkü çiftçi zarar etmeyecek. Çiftçi zarar ederse en büyük sıkıntıyı Türkiye yaşayacak. Çiftçi zarar ediyor ekmiyor, dışarıdan biz dünyanın dolarını ödeyerek yabancı çitçiye kaynak aktarıyoruz. Bunun da bilinmesini isterim değerli arkadaşlarım.
Havza bazlı planlama yapacağız. Kim neyi ekeceğini bilecek, devletin kaçtan satın alacağını bilecek, maliyet artı karı bilecek. Dolayısıyla havza bazlı planlamayla bu işi çözeceğiz.
Şimdi bakın değerli arkadaşlar, çiftçi ekerken planlama yapar. Esnaf dükkanını çalıştırırken planlama yapar. Kaç tane mal satıldı, kaçtan alacağım, maliyeti ne olacak, dükkanın kirası vardı, evin geçimi vardı planlama yaparız hepimiz. Hayatımızda planlama yaparız. Devletlerde planlama yaparlar. Ve devletler gelişmiş ülkeler sadece 5 yıllık, 6 yıllık değil 20 yıllık,25 yıllık, 50 yıllık, 100 yıllık planlar yaparlar ve bu planlar her yıl yeniden revize edilir. Ve bu planları yapanlar toplumun en nitelikli insanlarıdır ve değişik sektörlerde bunlar çalışırlar ve o planları yaparlar. Tarımda bizim planlamamız yok. Bakıyoruz bu sene soğan çok iyi hep beraber soğan ekiyoruz. Bir sene sonra hep beraber iflas ediyoruz. Halbuki havza bazlı planlama yapılsa kardeşim sizler buğday ekeceksiniz, sizler soğan ekeceksiniz, Niğde, Aksaray sizler patates ekeceksiniz, sizler şunu ekeceksiniz, sizler şunu yapacaksınız. Planlama yapılır, herkesin geliri bellidir, herkesi asgari gelir güvencesi vardır, hiçbir çiftçi zarar etmeyecek. Dolayısıyla kaynağı en verimli şekilde kullanmış olacaksınız. Belli bölgelerde planlama onu da ifade edeyim. Mesela Karadeniz için çay ve fındık stratejiktir orada havza bazlı planlama sadece bu iki ürün üzerinden yapılır. Çünkü başka orada buğday ekemezsiniz, başka bir ürün ekemiyorsunuz. Besicilik yapamıyorsunuz.
Erzurum’a gittim, Erzurum’da söyledim, Erzurum, Ağrı, Kars, Iğdır, Tunceli, Elazığ o bölgenin tamamını Ortadoğu’nun ve Kafkasların en büyük besicilik ve et üretim merkezi yapmak zorundayız. En büyük. Diyeceksiniz ki, bu rakamı nereden buldun niye bu iller? Kafkasların ve Ortadoğu’nun yıllık et ihtiyacı 30 milyar dolar arkadaşlar. Türkiye 1 milyar dolar bile alamıyor. Siz o bölgeyi besiciliğin merkezi haline getirir aynı zamanda et ürünleri sanayine, yem sanayine dönüştürürseniz 30 milyar dolardan varsın 5 milyar dolarda biz alalım. Niye almıyoruz yani. Eskiden üretiyorduk, Ortadoğu’ya biz satıyorduk. Canlı hayvanda satıyorduk, ette satıyorduk. Şimdi yok satamıyoruz. Niçin? Sorumlu kim? Soru sormuştum bir daha soruyum. Sorumlu siyaset kurumu. Çünkü devleti yöneten kurum siyaset kurumudur devleti yönetiyor. Devleti yönetirken adaletle yöneteceksiniz aksi halde kaybediyorsunuz. Kaybetmemek lazım.
Bir şey daha. İster besicilik yapın, ister toprakla uğraşın her köye, üretimin yapıldığı her yere besicilik varsa mutlaka bir veteriner tayin edilecek oraya öğretmen gibi, imam gibi bir veteriner tayin edilecek. Eğer toprakla uğraşılıyorsa bir ziraat teknisyeni, ziraat mühendisi tayin edilecek. Toprak analizleriniz yapılacak. Kim yapacak? Devlet yapacak. Ücretsiz yapılacak. Hayvanların aşıları ücretsiz olacak. Üretiyor bu insan. Üreten insanı siz niye cezalandırıyorsunuz Allah aşkına. Bunların olması lazım. Bunlar olunca ne olacak? Büyük kentlere akın engellenmiş olacak.
Başka bir şey daha yapacağız Allah nasip ederse. Kırsalda çalışan kadınlar ve gençler, kırsalda çalıştıkları sürece sosyal güvenlik primlerini devlet ödeyecek. Böylece kırsalda çalışan kadının emeklilik hakkı olacak, o gençlerin emeklilik hakkı olacak. Bunlar çalışacaklar, üretecekler. Üretiyorlar. Bunlar kırsalda çiftçiyi toprağa küstürdüğünüz için evladı gidiyor büyükşehirlerin varoşlarında acaba asgari ücretle bir iş bulabilir miyim, acaba sigortalı bir iş bulabilir miyim diye geziyor. Toprak var, bereket var. Devlet akılla yönetilir, bilgiyle yönetilir, birikimle yönetilir, ferasetle yönetilir. Kim öğretiyor? Tapduk Emre öğretiyor. Kim öğretiyor? Yunus Emre öğretiyor. Kim öğretiyor? Ahi Evran öğretiyor. Siz devleti kendi kişisel ihtirasınız için ya da onu tatmin etmek için yönetemezsiniz. Bir insan her şeyi bilmez onunda altını çiziyim. Ben her şeyi bilirim diyen adam hiçbir şeyi bilmez arkadaşlar. Sen üniversiteyi bitirdin gayet güzel hadi gel şu ameliyatı yap. Nereden yapacağım ben? Onu doktor yapar. Eskiden doktor derdik şimdi soruyoruz hangi doktor? Kadın doğum mu, asabiye mi, dahiliye mi, sinir mi, beyin mi, kulak burun boğaz mı, göz mü? Bakın ihtisaslaşmaya bakın. Devlet böyle yönetilir. O nedenle devlet dediğiniz kurumda liyakat esastır. Yani işi ehline teslim etmek esastır. Bu bizim inancımızda da böyledir. İşi ehline teslim etmezsen bir devleti yönetemezsin. İşi ehline teslim ettiğin zaman en çok yönetici rahat eder. Çünkü bilir ki, işler tıkır tıkır yürüyor zaten. Siz bunu yapmıyorsunuz. İşi ehline teslim etmiyorsunuz. Size bir soru, kamu bankalarının yönetim kurulunda güreşçinin ne işi var? Allah aşkına vicdanınıza soruyum güreşçinin ne işi var? Ben güreşçiyi güreşçidir diye kınamıyorum başımın üstünde yeri var. Gider güreşini yapar, madalyasını kazanır, bayrağımızı göndere çeker başımın üstünde yeri var her türlü imkanı verelim. Paraysa parasını verelim. Ama bankacılıkta onun ne işi var Allah aşkına? Merkez Bankasında arkeoloğun ne işi var?
Ayrıca bir şey daha söyleyeyim. Rüşvet alan bir insanın büyükelçilikte ne işi var? Niye büyükelçi yapıyorsunuz? Bakın her masada Türk bayrağı var değil mi? Bayrağımızla gurur duyuyoruz değil mi? Bayrağı temsil eden kim? Bu ülkenin onurudur, itibarıdır. Rüşvet alan birisini büyükelçi tayin ettiğinizde arabasında Türk bayrağı kullanacak bu benim ağrıma gidiyor sizin ağrınıza gitmiyor mu? Sitemse beraber sitem edeceğiz. Şikayetse beraber şikayet edeceğiz.
Kul hakkı yemek. Ne diyoruz? Yüce yaradan diyor ki, her türlü günahla gelin ama kul hakkıyla huzuruma gelmeyin diyor değil mi? Sabah, öğle, akşam kul yiyenler var, malı götürünler var, paraya doymayanlar var, fakirin, fukaranın hakkını yiyenler var. Biz ne yapıyoruz? Yiyebilirsin kardeşim devam diyoruz sen yiyebilirsin. Buna dur dememiz lazım. Bir şey daha söyleyeyim, siyasette bir adam zenginleşiyorsa bilin ki köşeyi dönüyor, bilin ki kul hakkı yiyor. 27,5 yıl kamuda çalıştım, siyasete girdiğim gün malvarlığımı açıkladım karımın yüzüğüne kadar. Malvarlığım budur dedim. Bulursanız bir malvarlığı mesele yok. Ama o malvarlığı benim alın terimin karşılığıdır. Ha zenginleştim mi bu arada siyasete girdim ta Genel Başkanlığa kadar geldim. Yok arkadaşlar zenginleşmedim. Ama bakıyorsunuz bazı politikacılara deveyi hamuduyla götürmüş. Nasıl oluyor bu, zenginleşme nasıl oluyor bu? Bu zenginleşme alın teri karşılığı zenginleşme değil avanta, devletin hazinesine, beytülmale el uzatmaktır. Beytülmale el uzatanlara önce vatandaş olarak siz karşı çıkacaksınız. Sitemse ben sitem ediyorum. Yani illa malı götürene mi gidip oy vereceğiz. İlla kul hakkı yiyene mi götürüp oy vereceğiz. Birde doğru dürüst sizden toplanan her kuruşun hesabını size veren insanları tercih edin birde. Bu insanlar bir gelsin bir devleti yönetsinler. Kuruşun hesabını bir soralım bakalım bu paralar nereye gidiyor. Belki düşünebilirsiniz ya zaten bizim vergi dairesinde kaydımız yok. Hayır efendim ekmek alırken bile siz vergi ödersiniz. Kefen bezi alırken vergi ödersiniz. Şimdilik vergi ödemediğimiz bir alan var onu söyleyeyim. Teneffüs ettiğimiz hava o vergisiz. Onun dışında hepsi vergi. Verginin hesabını vermek demokrasinin temel kuralıdır. Çünkü vatandaş diyor ki, kardeşim ben sana vergimi verdim parayı nereye harcadın bana bunun hesabını ver. Demokrasi böyle gelişir, böyle büyür. Bu soru sorulmazsa demokrasi gelişmez değerli arkadaşlarım.
Bir şey daha. Bütün bunları soracaksınız belki. Muhtarlara geleyim ondan sonra. Muhtar kardeşlerim, ben muhtarlık kurumunu demokrasinin temel taşı olarak adlandırırım. Çünkü bu topraklarda yapılan ilk seçim 1833 yılında Kastamonu’nun Taşköprü’sü ilçesinde yapılan muhtarlık seçimidir. Yani milletvekilliğinden çok önce bu topraklarda muhtarlık seçimi yapıldı. Ama muhtarlık kurumu bugün hak ettiği yerde mi, hak ettiği düzeyde mi? Hayır. En basit örneğini veriyim. Bizde birleşik oy pusulası var değil mi? Ama muhtarlıkta yoktur. Bir oy pusulası vardır, üstünde fotoğraf vardır girersiniz kabine beğenmediğiniz muhtar varsa onun oy pusulasını alır cebinize koyarsınız gelen kişi size oy verecekse onu da bulamaz. Niye birleşik oy pusulası yok sizde? Sizde seçime giriyorsunuz. Milletvekiline, belediye başkanına oy veren size de oy veriyor aynı vatandaş. Farklı vatandaşlar kabine girmiyor ki. Size ödenek veriliyor. İzin alın aylığınız kesiliyor çünkü ödenek. İzin aldınız o, hastaneye gittiniz hastalandınız kesilir. Belediye Başkanının kesiliyor mu? Hayır. Milletvekilinin kesilmiyor, bakanın kesilmiyor, cumhurbaşkanının kesilmiyor, cumhurbaşkanı yardımcılarının kesilmiyor ama muhtarın kesiliyor. Demokrasi temel bir kuralsa o temel kuralın her pozisyonda eşitlenmesi lazım. Muhtar düşük aylık alabilir eyvallah ona itirazım olmaz. Sonra o da der ki kardeşim diğerleri gibi benim aylığımı artır diyebilir ama kesilmesi, onun ikinci sınıf muamele görmesi doğru değildir. Muhtarlık kurumunun güçlenmesi lazım. Sosyal yardımların sizler aracılığıyla dağıtılması lazım. Çünkü bir köyde, bir mahallede kimin fakir, kimin zengin olduğunu iki kişi bilir mahallenin bakkalı ve mahallenin muhtarı. Bu çok önemlidir değerli arkadaşlar. Belediye meclisinde belediye meclisi karar alır sizin mahalleyle ilgili. Vatandaş gelir sizi bulur ya nedir bu Allah aşkına der. Siz dersiniz ki doğal olarak, vallahi belediye meclisi karar almış benimde haberim yoktu dersiniz. Bu olmaz. Sizin mahallenizle ilgili bir karar alınacaksa muhtarın o toplantıya katılması söz ve oy hakkının olması lazım. Muhtar diyecek ki, burada bir yanlışlık var bu kararı alıyorsunuz ama mahallede şu sonuçları doğuracak veya çok iyi bir karar bizde destekliyoruz diyecek. Sizin bir bütçenizin olması lazım. Buna da itiraz ettiler. Sizin bir yardımcınızın olması lazım. Bunu da itiraz ettiler Kılıçdaroğlu uçuyor diye. Uçmuyorum, ayaklarım yerde. Türkiye’nin ne olduğunu da çok iyi biliyorum. Hangi paranın nereye harcandığını da bu kardeşiniz çok iyi bilir. Hakkı, hukuku ve adaleti bu ülkeye getireceğiz.
Efendim köy tüzel kişiliklerinin yeniden sağlanması lazım. Köy tüzel kişilikleri olmadan bu iş olmaz yeniden sağlanması lazım. Muhtarlık bir kamu kurumu olarak tanımlanmıyor biliyor musunuz? Belediye kamu kurumu, bakanlıklar mesela hepsi kamu kurumu. Seçimle gelinen ama tarihin en eski kurumlarından birisi olan muhtarlık kurumu bir kamu kurumu olarak tanımlanmıyor. Kanun öyle diyor. Bunun değişmesi lazım. Muhtarlıkta bir kamu kurumudur. Niye kamu kurumu olarak tanımlanmasın. Biz muhtarlığın var olan sorunlarını hem çözmek muhtarlık kurumunun artı bu söylediklerimin tamamını bir kısmı daha var ama zaman dolayısıyla ayrıntıya girmiyorum. Tamamını içeren bir kanun teklifi hazırladık. Muhtar derneklerine gönderdik. Dedik ki, bakın olur ya bizim de eksiğimiz olabilir veya bir sorun var biz görmemiş olabiliriz. Bakın, bunu düzeltin biz ona göre bir kanun teklifi hazırlayalım. Bir kanun teklifi hazırlandı, bütün muhtar derneklerinin görüşü alındı, genel kurula indirildi ve reddedildi. Meclis genel kurulunda iki partinin oylarıyla reddedildi. Şimdi o iki partiyi siz biliyorsunuz ben telaffuz etmek istemiyorum. Reddedildi. Ama inşallah sizin oylarınızla millet ittifakı iktidara geldiğinde bu kanunu çıkaracağız. Muhtarlık kurumunu bu ülkenin en saygın kurumlarından birisi haline getireceğiz. Siz güçlü olduğunuz zaman demokrasi güçlü oluyor değerli arkadaşlarım. Siz güçlü olduğunuzda demokrasi güçlü oluyor. Siz çünkü toplumun her kesimine en rahat ulaşan kişilersiniz. En rahat seçilen kişinin kapısını vurup gelen vatandaş muhtarlıktır. Derdi varsa muhtara geliyor tık tık. Siz dur kapıyı kapatayım şunu ekiyim diyemiyorsunuz geliyor vatandaş oturuyor derdini size anlatıyor. Çünkü siz aynı zamanda bulunduğunuz mahallenin, kırsalın kanaat önderisiniz. Size gelmeyip kime gidecek, derdini size anlatmayıp kime anlatacak. Bunların tamamının çözülmesi lazım değerli arkadaşlar.
Bir başka daha ifade edeyim. Türkiye Belediyeler Birliği var ama Türkiye Muhtarlar Birliği yok. Niye yok? Çok parçalı bir yapısı var muhtarlığın. 10 kişi, 15 kişi, 50 kişi, 100 kişi, 300 kişi bir araya gelmiş bir dernek kurmuşlar. Ama bir Türkiye Belediyeler Birliği nasıl bütün Türkiye’nin belediyeleri için bir birlik varsa ve bir kanun varsa Türkiye Muhtarlar Birliğinin de olması lazım. Sizin sayınız çok daha fazla. Siz birleşseniz deseniz ki, benim kanunumu çıkarmadınız, madem çıkarmadınız ben sana oy vermeyeceğim. Bunu söyleseydiniz vallahi koşa koşa gece yarısı gelir meclisi toplar kanunu çıkarırlardı. Ama onlarda gayet iyi biliyorlar ki, muhtarlar bir araya gelmiyorlar, birleşmiyorlar ve ortak hedeflerini dillendirmiyorlar. En büyük zaaf noktanız bu değerli arkadaşlarım.
Evet gelelim parayı nereden bulacağız değil mi? Önce şunu bütün arkadaşlarımın bilmesini isterim. Türkiye zengin bir ülke, soya soya, yiye yiye bitiremediler. Zengin bir ülke, imkanları olan bir ülke. Paralar nereye kullanılıyor sorun burada para nereye gidiyor. Siz köprü yapıyorsunuz eyvallah başımın üstünde hiçbir sorunum yok ki yapılır köprü. Köprü, yol, hastane ne yaparsan başımın üstüne. Ama ben dünyanın en basit bir soru soruyorum. Köprüyü kaça yaptın, hastaneyi kaça yaptın, yolu kaça yaptın? Bu vatandaş olarak benim görevim çünkü vergisin ben veriyorum. Kamu özel işbirliği yap güzel. Şimdi aranızda müteahhit var mı bilmiyorum. Müteahhit ne yapar? İhaleye girer değil mi? İhaleye girersiniz karda edebilirsiniz zararda edebilirsiniz. Ama bunlara diyelim ki 10 milyar dolarlık iş veriyorlar, 10 milyar dolara hazine garanti oluyor, 10 milyar doların üzerine diyelim ki 30 milyar dolarda gelir garantisi veriyorlar. Yani asla iflas etmeyecek. Arada o kadar büyük farklar var ki, yüzde 100, yüzde 200 garanti veriyorlar. Dolar garantisi, avro garantisi veriyorlar. Bu garanti yetmiyor birde diyorlar ki, eğer parayı dolar olarak aldıysan Amerika’daki enflasyonu da ben vereceğim. Eğer parayı avro olarak aldıysan Avrupa’daki enflasyonu da ben sana vereceğim diyor. Kaçınızın haberi var bundan? Çoğunuzun yoktur. Bu bütçe görüşmelerinde söyledim, anlattım, kızdılar, bağırdılar niye konuştun diye. Ben konuşacağım, ben anlatacağım gerçekleri söyleyeceğim. O verdiğiniz garantileri kimin parasını kime garanti ediyorsun? Fakirin fukaranın parasını götürüp de beşli çeteye mi tahsis edeceksin. Beşli çetelere verecekler, beşli çeteler doyacak, Bay Kemal onu seyredecek. Asla seyretmeyeceğim. Onların burnundan fitil fitil getireceğim hiç kimse endişe etmesin. Buradan alacaksın vakıf kuracaksın, Amerika’da da vakıf kuracaksın, burada oğlun olacak, orada kızın olacak, buradan milyon dolarları oraya götüreceksin Bay Kemal’de bunu seyredecek. Hayır efendim, son kuruşuna kadar getireceğim ve bu millete vereceğim. Kararlıyım. Getireceğiz. Para var, niye para yok. Beş kişiye dünyanın parasını veriyorsun ya dünyanın parasını. Faize karşıyız diyorlar, hangi faiz. Allah aşkına, Kur Korumalı Mevduat yaptılar. Paran varsa götürüp yatırıyorsun; bir faizin var, iki dolar garantin var, üç vergi almayacağım diyor, dört bir de sana ucuz kredi vereceğim diyor. Ya nereye geldik ya. Buyurun üreticisiniz, tarlada çalışıyorsunuz, hadi gidin bakayım bankadan bir kredi çekin bakıyım, faiz nedir diye. Yüzde 13’le veren bir tane banka söyleyin bana. Merkez Bankası yüzde 13’le bankalara veriyor; bankalar yüzde 30, 35’le esnafa veriyor, tüccara veriyor, sanayiciye veriyor. Bir yıllık bankaların karı yüzde 501’di yanlış hatırlamıyorsam. Yüzde 500’ün üstünde karı var. Banka ne yapar? Banka mal alıp satmıyor herhalde para ticareti yapar banka. Bunları keseceğiz bu hortumları böyle makasla keseceğiz. O hortumları, birilerine giden paraları millete vereceğiz. Size dedim ya tarım, milli gelirin yüzde 1’i oranında çiftçiye destek verilir deniyor. Yüzde 1 bugüne kadar hiç verilmedi. Binde yarım verdi. En son binde 28’e düşmüş durumda. Vermiyorlar. Onları vereceğiz. Değerli arkadaşlarım bunları sağlayacağız bilmenizi isterim.
Bakın ben size bir şey daha anlatıyım. 2003’ten 2022 Temmuz’una kadar merkezi yönetim bütçesinden yapılan toplam faiz ödemesi 523 milyar 441 milyon dolar faiz ödemişiz. 523 milyar dolarla ne yapılırdı? 1 milyar dolar bulmak için 50 takla atıyorlar. Kim bu adamlar? Her ay ödenen faiz; 2 milyar 127 milyon 407 bin lira. Her ay faizi ödüyoruz. Her gün ödenen faiz 73 milyon 239 bin dolar. Her saat ödediğimiz faiz 3 milyon 51 bin. Yani şuradan içeri girerken şimdi aradan bir saat geçtiyse 3 milyon 51 bin dolar faiz ödemek zorunda kaldık. Kim ödüyor faizi? Sizler ödüyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bu beşli çeteye kızmamın nedeni şu; 18 yılda bunlara verilen toplam kamu ihalesi garantili asla zarar etmeyecek miktarını söyleyeyim, 203 milyar 700 milyon dolar. Beşli çeteye verilen devlet ihalesi. Gel diyorlar sana bu işi verdim diyorlar. Siz 203 milyar dolarlık iş veriyorsunuz. Bende onlara kızmayacağım. Aracı koyuyorlar benimle görüşmek için. Acaba onu da ikna eder miyiz? Sarayı ikna edersin ama beni ikna edemezsin kimse kusura bakmasın. Ben bu milletin hakkını ve hukukunu savunmak zorundayım. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını savunmuyorsam o zaman benim siyaset yapmamın bir anlamı yok. Siyaset halka hizmet etme sanatıdır cebi doldurma değil. Böyle yapacağız.
Dolayısıyla hiç endişe etmeyin, karamsarlığa kapılmayın. Sizden sadece bir şey istiyorum. Bakın sadece bir şey istiyorum. Sandığa gittiğinizde elinizi vicdanınıza koyup oyunuzu öyle kullanın. Tek onu istiyorum sizden. Çünkü vicdani kanaate göre oy kullanmak çok önemlidir. Bizim anayasamız der ki, hakim hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatine göre karar verir. Kanuna göre değil bakın. Hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatine göre karar verir. Vicdani kanaat bazı bilim insanları derler ki, Allah’ın yüreğimizdeki sesidir diye. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını korumak, birilerine olağanüstü avantajlar sağlamak ve bütün bu avantajlar sağlanırken sizlerin alın terinizin değerinin verilmemesini sorgulamak sizin hakkınızdır. O nedenle vicdani kanaat çok önemlidir.
Efendim aslında kısa konuşacaktım ama biraz uzu oldu galiba. Şimdi buraya oturacağım, sorularınız gelecek. Benim anlatmak istediklerim daha çok olabilir ama önemli olan benim anlatımımdan çok sizlerin bana soracağınız sorular. Şunu bilmenizi isterim. Aklınıza gelen her soruyu rahatlıkla sorun. Bu soruyu sorsak acaba Genel Başkan üzülür mü? Üzülmem niye üzüleyim oturup konuşuyoruz zaten. Acaba bu soruda Genel Başkana sorulur mu? Sorulur arkadaş sorulacak niye sorulmasın. Önemli olan nedir? Önemli olan şu, ondan emin olmanızı isterim. Her sorunuza büyük bir samimiyetle cevap vereceğim. Yani öyle topu yuvarlayım acaba bu soruyu nasıl geçiştiririm falan değil. Açık ve net sizlere cevap vereceğim.
Dolayısıyla samimi bir ortamda, çünkü sizler kanaat önderisiniz arada seçilmiş kişilerde var. Dolayısıyla sizlerle oturup samimi olarak hem bugünü, hem yarını, hem geleceği konuşmak zorundayız ve beraber hareket etmek zorundayız. Bunu yaparsak Türkiye’yi büyütürüz, Türkiye’yi saygın bir ülke yaparız.
Evet hepinize teşekkür ederim, hepiniz sağ olun, var olun.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları