Kılıçdaroğlu; 'Biz altı lider, bu maratonun son metrelerini koşuyoruz; Kalplerimizde nefret yaratmalarına asla izin vermeyeceğiz'
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türk Demokrasi Vakfı’nın düzenlediği Demokrasi Şurası’nda konuştu; "Siz hep mücadele ettiniz. Bu kez yalnız değilsiniz. Biz de sizlerle beraber koşuyoruz. Beraber koşacağız, mücadele edeceğiz."
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara’da “Türk Demokrasi Vakfı; Yeniden” başlıklı toplantıya katıldı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Medyayı kontrol edeceğim, yargıyı kontrol edeceğim, sivil toplum örgütlerini kontrol edeceğim ve ben mutlaka yerimde kalacağım dediğiniz andan itibaren demokrasi kan kaybetmeye başlıyor ve otoriter rejime doğru hep birlikte gidiyoruz. O konuda rahmetli İsmet İnönü’nün söylediği güzel bir söz var, geçen bir kitapta okudum bu sözü onu sizlere okumak isterim: Demokratik rejimin gayet basit bir tılsımı vardır diyor, iktidarı bırakabilmek. İktidarda bulunanlar bunu yapabildikleri takdirde rejim yaşar, aksi halde soysuzlaşır. Rejimi yaşatmak için nasıl geliyorsak gitmesini de bilmek zorundayız, bilmeliyiz. Ve başkalarının da bu ülkeyi yönetebileceklerinin kabulünü kendi zihin dünyamızda en azından var edebilmeliyiz" dedi.
CHP lideri Kılıçdaroğlu, “Türk Demokrasi Vakfı; Yeniden” başlıklı toplantıda yaptığı konuşmada şunları söyledi:
Efendim keyifli bir toplantı oluyor. Siyaset kurumunun değerli insanları konuştular, ben de büyük bir dikkatle dinledim. Sayın Arınç’ın ifade ettiği gibi ben de ifade edeyim, Sayın Başkan ve değerli dostlar. Ben dostlar ifadesini kullanayım. Dostlar ifadesini kullandığım zaman bazen alınanlar oluyor ama bu ülkede yaşayan herkesi ben dost olarak kabul ediyorum; beraberiz, birlikteyiz, sonuçta birlikte mücadele etmek zorundayız.
Efendim Türk Demokrasi Vakfı yeniden ayağa kalkmaya başladı. Önce teşekkür ederim. Bu tür vakıflara, sivil toplum kuruluşlarına ihtiyacımız var. Siyaset kurumunun ihtiyacı var, akademik dünyanın ihtiyacı var, medyanın ihtiyacı var. Çünkü biz siyasetçiler bir konu üzerinde istesek de yeterince derinleşemeyiz. Ama sivil toplum örgütleri belli bir konuyu ele alır, bütün çerçevesiyle masaya yatırır, olayı olgunlaştırır, derinleştirir ve yararlanmak isteyen siyaset kurumunun, akademik dünyanın da önüne koyar. O nedenle sivil toplum kuruluşları önemlidir. Sadece demokrasi bağlamında değil hemen hemen her alanda; çevreden tutun kadın haklarına kadar, hayvan haklarından tutun siyasetin daha sağlıklı bir zemine oturmasına kadar pek çok çevre, sivil toplum kuruluşu bir şekliyle belli alanlarda derinleşiyor. Zaten bazı siyasal bilimciler diyorlar ki, önümüzdeki 50 yıl içerisinde siyasi partilerin rolü, etkisi giderek azalacak, sivil toplum örgütlerinin rolü, etkisi daha fazla olacak diye. Tarih de bunu gösteriyor, akan nehir de bunu gösteriyor.
Efendim şimdi demokrasimiz gelişmedi doğru. Bir yüzyılı devrettik o da doğru. O yüzyıl içerisinde büyük bedeller ödedik o da doğru. Sizler burada gösterdiniz; Başbakanları idam etti, gencecik fidan gibi gençlerimizi idam ettik, darbeler oldu, bildiriler oldu, bunların hepsi oldu bir şekliyle. Ama geçmişten ders çıkarıp güzel bir gelecek inşa etmek zorundayız. Eğer geçmişten ders çıkarıp güzel bir gelecek inşa edemezsek; çocuklarımıza karşı bizim sorumluluğumuz var, onlara güzel bir gelecek değil, aslında karamsar bir gelecek hazırlıyoruz demektir. O nedenle bizlerin; yani sivil toplum örgütlerinin artı sizlerin bir şekliyle önünü açacağı siyaset dünyasının geleceğe umut vermesi lazım, geleceği hazırlaması lazım.
Efendim birinci sorunumuz nedir diye sorarsanız. Belki hiç aklınıza gelmeyen bir şeyden söz edeceğim. Bizim temel sorunumuz demokrasinin arzu ettiğimiz düzeyde gelişmemesinin temel noktası şu: Ödediğimiz vergilerin hesabını sormuyoruz. Demokrasinin gelişmesi buradan olmuştur, Magna Carta’dan itibaren, ben vergi ödüyorum sen bu parayı nereye harcıyorsun, yerine harcıyor musun, doğru harcıyor musun? Bu soru sorulmadığı için demokrasimiz bizim arzu ettiğimiz hızda bir türlü gelişmiyor. Tabi iş dünyası da bunun üzerinde durmalı, işveren durmalı, sendikalar durmalı, sivil toplum örgütleri durmalı. Bütçeler görüşülür ama aslolan kesin hesap kanunudur. Bizim güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçişle ilgili hazırladığımız metinde önemli bir şey var. Kesin Hesap Komisyonu kurulacak Plan Bütçe Komisyonu dışında, Kesin Hesap Komisyonunun Başkanı Ana Muhalefet Partisinden olacak ve iktidar geçmişte kabul edilen ve uygulaması yapılan bütçe hesaplarını orada muhalefete hesap vererek rolünü ifa edecek. Şimdi bu demokrasinin gelişmesi açısından iktidarı elinde bulunduran gücün ya ben ana muhalefete orada gidip hesap vereceğim ve dolayısıyla daha dikkatli davranmak zorundayım, parayı yerli yerinde harcamak zorundayım diye bir içgüdüyü beslemiş olacak. Bu bizim açımızdan, demokrasimiz açısından son derece önemli.
Yine ikinci temel sorunumuz medya. Aslında medya o kadar ayrıştı ki… Siyaset kurumundaki ayrışmaya paralel olarak medya da ayrıştı. İktidar sahiplerinin en çok ihtiyaç duyacakları şey özgür medyadır. Çünkü Türkiye’nin herhangi bir yerinde veya dünyanın herhangi bir yerinde olan bir olayı iktidar sahipleri en hızlı medyadan öğrenirler; haber ne kadar doğru yansırsa o kadar güzel olacak, yanlış varsa süratle yanlışı gidermek için müdahale imkanları olacak. Ama bir grup medya, sadece güzelleme yapıyorsa aslında iktidarın aleyhinedir. İktidar gerçekleri göremez. O zaman siz toplumdan belli gerçekleri kaçırıyorsunuz demektir. Medyanın özgür olması lazım. Özgür medya demokrasi için olmazsa olmaz. Zaten çağdaş demokrasilerde yasama, yargı, yürütme diyoruz; çağdaş demokrasilerde dördüncü güç de medyadır.
Yargı konusunda ciddi sorunlarımız var pek çok şey söylendi bu konuda, ben ona girmeyeyim. Ama yargının bağımsız olması lazım. Efendim parlamentoda Anayasa Mahkemesine üye seçiliyor, geldiler, başvurular; komisyonda görev alan CHP’li arkadaşlarım geldiler dediler ki, ilgili kurumlardan Anayasa Mahkemesine üye olacak kişilerin listesi geldi ne yapalım, nasıl davranalım? Dedim ki şunu isteyin; dosyası gelen ve Anayasa Mahkemesine üye olarak seçilecek olan yargıçların dosyalarına bir bakın, kaçının herhangi bir bilimsel makalesi çıktı bir buna bakın, kaçı yabancı dil biliyor veya bilmiyor, kaçının mahkeme kararları, vermiş olduğu kararlar üst yargı tarafından onandı veya reddedildi bir bunlara bakın. Eğer bu çerçevede nitelikli olanlar varsa gidin oyunuzu kullanın. Biz bilmeyiz ki onlar hangi görüşten veya hangi siyasi partiye destek verirler veya vermezler. Bizim aradığımız kürsüye oturduğu zaman adaletle karar versin. Böyle bir dosya düzeni yok. Ama Allah nasip ederse iktidar olduğumuzda meclis içtüzüğünü değiştirip Anayasa Mahkemesine üye olarak başvuracakların asgari standartlarının meclis içtüzüğünde yazılması lazım. Bu söylediğim üç standart. Başka standartlar da olabilir. Dolayısıyla bir kişi Anayasa Mahkemesine üye olarak başvuracaksa meclis içtüzüğündeki standartları görecek, o standartlara uygunsa başvuracak ve parlamentoda en azından seçtiği kişinin bilgisi, birikimi, verdiği kararlar, kararların tutarlılığı bunları öğrenmiş olacak.
Efendim bir başka konuya daha kısaca değineyim ondan sonra da sözlerime son vereyim. Çok yorulduğunuzu da biliyorum. Can ve mal güvenliği… Demokrasi bu demek aslında. Düşüncemi özgürce ifade edeceğim. Can ve mal güvenliği olmazsa akademik dünya da olmaz, iş dünyası da olmaz, sivil toplum da olmaz. Farklı düşüncelere tahammül edemiyorsak orada demokrasi yoktur zaten. Farklı düşünceler kadar değerli bir şey yoktur. Geçen gençlerle bir toplantıdaydık, bir genç çıktı dedi ki, efendim dedi buradaki bütün arkadaşlar hep aynı görüşteyiz. Eyvah dedim siz dünyayı durdurdunuz. Eğer farklı görüş yoksa ve hepiniz aynı görüşteyseniz büyütemezsiniz ülkeyi, büyütemezsiniz dünyayı, kendi zihin dünyanızı büyütemezsiniz. Farklı görüş kadar değerli bir şey yoktur ama farklı görüşlere tahammül etmemiz lazım. Hani var ya çok sık örnek veririm, birisi çıkıyor ortaçağda diyor ki, beyler siz dünya düz diyorsunuz ama dünya yuvarlaktır diyor. Bir kişi bir aykırı düşüncenin ne kadar doğru olduğunu bugün insanlık görüyor. O nedenle aykırı düşüncelere tahammül etmek gibi demokrasinin temel bir görevi vardır. Bunu yapmak gerekiyor. Ama bugün yaşadığımız ortamda aykırı düşünce ifade edenlerin yakalandığını, hapsedildiğini, tutuklandığını görüyoruz. Bu bizim açımızdan ciddi bir sorun.
Tabi bir şey daha var. Şu soruyu kendimize sormamız lazım. Neden demokratik yaşamımızda büyük zikzaklarımız oldu? Bunun tek sorumlusu da siyaset kurumudur. Önce iğneyi kendimize batıracağız, ondan sonra çuvaldızı başkasına batıracağız. Siyasetçi iktidar olduğu zaman nasıl iktidar olduysa yani gelmesini nasıl biliyorsa gitmesini de bilmek zorundadır. Geldiği gibi giderse yani halkın oylarıyla giderse ve gittiği zaman da arkasından hoş bir sada bırakırsa o demokrasi süratle gelişir. Aksi halde gelirsiniz iktidar olursunuz, iktidardan gitmemek için seçim kanunu başta olmak üzere; medyayı kontrol edeceğim, yargıyı kontrol edeceğim, sivil toplum örgütlerini kontrol edeceğim ve ben mutlaka yerimde kalacağım dediğiniz andan itibaren demokrasi kan kaybetmeye başlıyor ve otoriter rejime doğru hep birlikte gidiyoruz. O konuda rahmetli İsmet İnönü’nün söylediği güzel bir söz var, geçen bir kitapta okudum bu sözü onu sizlere okumak isterim: Demokratik rejimin gayet basit bir tılsımı vardır diyor iktidarı bırakabilmek. İktidarda bulunanlar bunu yapabildikleri takdirde rejim yaşar, aksi halde soysuzlaşır. Rejimi yaşatmak için nasıl geliyorsak gitmesini de bilmek zorundayız, bilmeliyiz. Ve başkalarının da bu ülkeyi yönetebileceklerinin kabulünü kendi zihin dünyamızda en azından var edebilmeliyiz.
Tekerrür; tarihin tekerrürü, olayların tekerrürü, hatalardan ders çıkarmamasıdır siyaset kurumunun. Siyaset kurumu eğer hatalardan ders çıkarırsa zaten tarih tekerrür etmez ki. Tekerrür yapılan yanlışlardan ders çıkarmamak ama demokrasiyi rayından çıkarıp ülkeyi başka bir yere götürmek demektir aynı zamanda. Tarihi tekerrür ettirmemek de siyaset kurumunun temel görevlerinden birisidir.
Efendim güzel bir konuşma yaptı Sayın Arınç. Keşke dedi diğer partiler de gelse buraya. Doğru. Türk Demokrasi Vakfı, demokrasiyi savunuyorsak bir arada olalım. 1970’lerde, 80’lerde siyasi partilerin Genel Başkanları otururlardı, televizyonlarda tartışırlardı, insanlar izlerdi, ona göre giderdi sandıkta oylarını kullanırlardı. Bu dönemin bittiğini görüyoruz. Herkesin bir televizyonu var ve sadece orada belli olaylar tartışılıyor, belli konular tartışılıyor. Toplumu ayrıştırdık, tehlikeli bir mecraya doğru Türkiye gidiyor. Biz altılı masa diyoruz bazen, Türkiye masası, demokrasi masası, milletin masası neyse adı. Bizi birleştiren tek bir konu var; bu ülkeye gerçek anlamda demokrasiyi getirmek. Her birimiz ayrı partiyiz, her birimizin programları farklı. Ama ülke bu haldeyken mesele bir parti meselesi olmanın ötesinde, artık mesele bir Türkiye meselesi haline gelmiştir. Türkiye’ye demokrasiyi getirmek zorundayız. Birlikte getirmek zorundayız, beraber getirmek zorundayız. Ondan sonra demokrasi gelir, kurallar oturur, taşlar yerine oturur; elbette ki her parti kendi görüşünü, kendi düşüncesini bir şekliyle ifade edecektir. Halk kim teveccüh ederse elbette o da iktidar olacaktır. Bu yoldayız.
Tazminatlardan söz ettiniz Sayın Arınç. Dünya kadar tazminat davaları açıldı ama hiçbirisi beni yıldıramaz, hiçbirisi! Bütün o davaların hangi gerekçelerle açıldığını da gayet iyi biliyorum. Bütün o davaları kazanacağız ve bu ülkeye demokrasiyi, gerçek anlamda demokrasiyi ya getireceğiz ya getireceğiz. Bunu sağlamak zorundayız.
Efendim hepinize yürekten teşekkür ederim. Sağ olun, var olun diyorum. Bu toplantıyı düzenleyen Türk Demokrasi Vakfı’nın saygıdeğer başkanına da böyle bir ortamı yarattığınız için ayrıca şükranlarımı sunuyorum.
Sağ olun, var olun diyorum efendim.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları