Kılıçdaroğlu, Çanakkale’de İftar Buluşmasına katıldı
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ve Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu, Çanakkale’de Barbaros Mahallesi’nde düzenlenen sokak iftarına katıldı.
CHP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu:
-“Bugün bizim en çok ihtiyaç duyduğumuz şey adalet. Eğer bir çocuğumuz, bir evladımız yatağa aç giriyorsa, bilmeliyiz ki bu ülkedeki bütün çocuklar aç. Eğer bir aile elektrik borcunu ödeyemedi diye karanlıkta kalıyorsa, bilelim ki bütün aileler karanlıkta kalıyor. Dolayısıyla dayanışma kültürümüzü büyütmek, beraber olmak, birlikte olmak ve güçlü olmak zorundayız”
-“Sakın ola ki ‘ya bu ayın 14’ünde, yani 14 Mayıs’ta benim işin yoğun, sandığa gitmeyeyim’ demeyin. Sandığa gidin, oyunuzu kullanın. Tek istediğim bir şey var, elinizi vicdanınıza koyup oyunuzu öyle kullanın. Kul hakkı yiyene oy vermeyin arkadaşlar. Sevgili kardeşlerim, kul hakkı yiyene oy vermeyin”
-“Siyaset köşeyi dönme aracı değildir. Siyaset halka hizmet etme aracıdır. Halka hizmet ettiğiniz zaman büyürsünüz, halka hizmet ettiğiniz zaman görevinizi yerine getirirsiniz. O nedenle biz, halka hizmet etmeyi Hakk’a hizmet etmek gibi kutsal bir görev kabul ediyoruz”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ve Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu, Çanakkale’de Barbaros Mahallesi’nde düzenlenen sokak iftarına katıldı.
CHP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu, burada yaptığı konuşmada şunları söyledi:
Efendim, hepinize afiyet olsun. Temiz yüreğiniz varsa ettiğiniz duaların tamamı kabul olur, çünkü Yüce Yaradan iyilikten yanadır, güzellikten yanadır, adaletten yanadır, adaleti telkin eder hepimize, adalet olsun bu dünyada, sevgi olsun, hoşgörü olsun diye.
Bizler de bu ülkede, cennet gibi bir ülkede huzur içinde yaşamak isteriz, beraber yaşamak isteriz, dost olmak isteriz, acı günlerimizi paylaşmak, sevinçli günlerimizde ortaklaşmak isteriz. Dolayısıyla beraber olmanın, birlikte olmanın, yani tasada ve kıvançta beraber olmanın bütün güzelliklerini yaşamak zorundayız. Çok kamplaştık, kavga eder noktaya geldik, birbirimizin kimliklerin, inançlarını sorgulamaya başladık. Türkiye’nin buradan çıkması lazım. Herkesin kimliğine, herkesin inancına, herkesin yaşam tarzına saygı göstermek zorundayız. Dolayısıyla bizim sorunumuz, eğer bir gencimiz işsizse, iş bulamıyorsa siyasetin sorunu o sorunu çözmektir, görevi o sorunu çözmektir. Dolayısıyla biz bunları yaptığımız zaman daha hoşgörülü, dayanışma kültürü gelişmiş, acıları paylaşan, sevinçleri paylaşan güzel bir toplumu inşa etmiş oluruz.
Kadınların hakları var, kadına yönelik şiddet var içimizi derinden yaralıyor bu, onu da inşallah elbirliğiyle bitireceğiz, elbirliğiyle. Bu ülkede şiddetin olmaması gerekiyor, tam tersine sevginin egemen olduğu bir Türkiye inşa etmeye çalışıyoruz.
Adalet... Mevlânâ der ki, ‘Adalet bir kutup yıldızı gibidir, yerinde sabit durur ama bütün kâinat onun etrafında döner.’ Dolayısıyla adalet bu kadar soylu bir kavramdır. İnsanlık tarihi Âdem’den bu yana adalet mücadelesi tarihidir aslında bir anlamda. Dolayısıyla, adaleti hemen hemen insanlık tarihinin her döneminde insanlar dillendirmişlerdir, adaleti istemişlerdir. Bugün bizim en çok ihtiyaç duyduğumuz şey adalet. Eğer bir çocuğumuz, bir evladımız yatağa aç giriyorsa, bilmeliyiz ki bu ülkedeki bütün çocuklar aç. Eğer bir aile elektrik borcunu ödeyemedi diye karanlıkta kalıyorsa, bilelim ki bütün aileler karanlıkta kalıyor. Dolayısıyla dayanışma kültürümüzü büyütmek, beraber olmak, birlikte olmak ve güçlü olmak zorundayız.
Sizlerden bunu istiyorum. Sakın ola ki ‘ya bu ayın 14’ünde, yani 14 Mayıs’ta benim işin yoğun, sandığa gitmeyeyim’ demeyin. Sandığa gidin, oyunuzu kullanın. Tek istediğim bir şey var, tek istediğim; elinizi vicdanınıza koyup oyunuzu öyle kullanın. Bir daha söylüyorum, defalarca söyledim, bir daha ifade edeyim; kul hakkı yiyene oy vermeyin arkadaşlar. Sevgili kardeşlerim, kul hakkı yiyene oy vermeyin. Kul hakkı yemek en büyük günahsa, Yüce Yaradan öyle der, ‘en büyük günahtır’ diye, o bu büyük günahı işleyenlere oy vermeyin. Çünkü kul hakkı yemek, bir kişinin hakkını yemek en büyük günahsa o günaha aracı olanlar, o günah işleyenleri bizim biraz uzak tutmamız lazım. 2 bin 400 yıl önce Platon şöyle söyler, bu toprakların yetiştirdi bir bilgedir, 2 bin 400 yıl önce, ‘Ülkeyi yönetenler yönettikleri süre içinde zenginleşirlerse kendi haklarını korurlar, vatandaşın haklarını değil. Çünkü kendi mal varlıklarını korumaya çalışırlar, vatandaşın hakkını hukukunu değil.’ Siyaset bir zenginleşme aracı değildir. Siyaset köşeyi dönme aracı değildir. Siyaset halka hizmet etme aracıdır. Halka hizmet ettiğiniz zaman büyürsünüz, halka hizmet ettiğiniz zaman görevinizi yerine getirirsiniz. O nedenle biz, halka hizmet etmeyi Hakk’a hizmet etmek gibi kutsal bir görev kabul ediyoruz.
Arada depremzede dostlarımız var, kardeşlerimiz var, onların çektiği bütün acıları - ben, Mansur Bey, diğer belediye başkanı arkadaşlarım depremin ikinci gününden itibaren oradaydık, ben iki geceyi gene o deprem bölgesinde geçirdim - nelerin yaşandığını çok iyi biliyorum. Acıları anlatmak mümkün değil, o acıları ancak depremi yaşayan kişiler bilebilirler. Onların yaralarını sarmaya çalışıyoruz hep beraber, toplum olarak hepimizin yüreği orada attı, acaba bir kişi daha kurtulabilir mi diye hepimiz dualar ettik. Dolayısıyla dayanışma kültürümüzü gösterdik. Şimdi Allah nasip eder iktidar olduğumuzda göreceksiniz; onların yıkılan evlerini, yıkılan dükkânlarını, yıkılan ahırlarını hepsini sıfırdan geri yapacağız, 1 kuruş bile almadan hepsini kendilerine teslim edeceğiz. 1 kuruş bile almadan.
Bunu niye söylüyorum? Nedeni şu… Bir kişi, sizler de Çanakkale’de daire alırken, bir dükkân alırken gidiyorsunuz tapuda tek imza atıyorsunuz altına ve alıyorsunuz. Ama o dükkân veya o daire satılmaya başlamadan önce 43 kişi imza atıyor, 23 ayrı belgeye. Hepsi kamu görevlisi, mimari var, mühendisi var, jeofizik mühendisi var, hepsi imza atıyorlar, hepsi altına imza atıyorlar, ‘bina sağlamdır.’ E ben de vatandaş olarak, ben mimar değilim ben mühendis değilim bir şey değilim, devlet demiş ki şu yönetmeliğe göre yapıldı, her şey tastamam yerinde, e ben de gidiyorum tapuda imzamı atıyorum. Devlet diyor ki; bu bina sağlamdır, dükkân sağlamdır, e ben de gidip alıyorum. Sonra bina yıkılırsa sorumluluk dükkânı alan, daireyi alan kişiye ait değildir. Sorumluluk anayasaya göre eksik yapan yönetimde, denetlemeyen yönetimdedir. O çerçevede depremzede kardeşlerime sözüm var, görecekler dükkânlarını yapacağız, evlerini yapacağız, hepsini teslim edeceğiz, 1 kuruş bile almadan, sosyal devletin gereğini yerine getireceğiz. Kardeşlerim bunu unutmayın, gideceğim... Mansur başkan, yarın mı biz gidiyorduk Adıyaman’a? Yarın Adıyaman‘a gidiyoruz, Adıyamanlı kardeşlerime de aynı şeyi anlatacağım, onlara da söyleyeceğim. ‘Şimdi binayı yaptık, çürükmüş size sattık, efendim size yeni bina yapacağız, 20 yıl taksitle ödeyeceksin…’ Ya binaya sağlam diyen sensin, e sağlam dedin diye ben gittim binayı aldım, şimdi bina yıkıldı, sana bina yapacağım, tekrar sana satacağım. Benim ne günahım var, benim ne günahım var? Onun için dedim.
Milletin iradesine güveniyorum, milletin ferasetine güveniyorum, hep birlikte sandığa gideceğiz, oyumuzu kullanacağız. Yeni bir Türkiye’yi, güzel bir Türkiye’yi, ahlaklı bir Türkiye’yi, adaletli bir Türkiye’yi yeniden inşa edeceğiz.
Hepinize teşekkür ederim, hepiniz sağ olun var olun, hoşça kalın, hoşça kalın.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları