Kılıçdaroğlu; önce inanacağız; 'birbirimize inanacağız, ülkeyi değiştireceğimize, adaleti getireceğimize inanacağız, daha iyisini hak ettiğimize inanacağız'
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu; Rant peşinde koşanlar bizi yönetiyor. Aç gözlülere tahammül ediliyor. Kendini akıllı sanan kurnazlar, devletine vergi takıyor,
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM CHP Grup Toplantısında yaptığı konuşmada şunları söyledi:
Değerli arkadaşlarım, her acıdan ders çıkarmak, aslında insan olan herkesin temel görevlerinden birisidir. Aynı acıları yaşamamak, önlem almak aklın gereğidir. Yaratanın verdiği en değerli şey akıldır. Aklımızı kullanıp, bilimi kullanıp, doğruları görüp, acıları topluma yaşatmamak her siyasetin temel görevidir.
Dün akşam 20:00 sularında Defne ilçesinde 6.4, Samandağ ilçesinde de 5.8 büyüklüğünde iki deprem meydana geldi. Hayatını kaybedenler var, onlara Allah'tan rahmet diliyoruz; yaralananlar var, acil şifalar diliyoruz. Yarın belediye başkanlarımızla birlikte Defne'ye gideceğim. Hem olayları yerinde görmek ve yaraları sarma konusunda alınan aşamaları izlemek açısından da orada olacağım.
Sevgili dostlarım, değerli arkadaşlarım; tüm milletimizi ve bizi dinleyen herkesi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum. Sevgili halkım, yaşadığımız büyük felaketin yaralarını sarmaya çalışıyoruz. Çok fazla kaybımız var, çok büyük bir yara açıldığı yüreğimizde. Milletimizin, hepimizin tekrar başı sağ olsun. Bugün burada yapacağım konuşma için uzun uzun düşündüm. Derler ya hani, kelimeler kifayetsiz kalıyor diye... Gerçekten de öyle, kelimeler kifayetsiz kalıyor; insan ne dese, nasıl dese bilemiyor. Ben de konuşmamı satır satır yazmaya karar verdim. Konuşmama başlamadan önce sizden ricam, girişte olduğu gibi herhangi bir alkışın, herhangi bir sloganın olmamasıdır. 15 dakikalık bir konuşma yapacağım ve sonra da sessizce dağılacağız.
Sevgili dostlar, değerli arkadaşlarım; büyük bir felaket yaşıyoruz. Haberi aldığımda önce hepiniz gibi dehşete düştüm. Sonra en iyisi hemen depremin olduğu bölgeye gitmek aklıma geldi. Aradım başkanlarımızı, "kalkın gidiyoruz" dedim. Gittik, Hatay'a vardık.
Sevgili dostlarım, değerli arkadaşlarım, saygıdeğer vatandaşlarım; gördüklerim nasıl anlatılır inanın bilemiyorum. Rüyada gibiydik, gördüğümüz gerçek olamayacak kadar korkunç ve kabustu, ne gökyüzü maviydi ne de bulutlar vardı. Kadim şehirlerimizde ölümden başka hiçbir şey yoktu. İnsanlar isimleri haykırıyorlardı sokaklarda; evlat isimleri, kardeş isimleri, anne isimleri, baba isimleri... Herkes birbirinin adını söylemeye çalışıyordu. Gece indiğinde tümüyle tükenmiştik. Nasıl anlatılır orada gece? Buz gibi bir soğuk ve gerçek bir zifiri karanlık... Yatacak yer arıyoruz kendimize; neyse, bir yere yerleştik. Dinlenmeye çekildim ama dinlenmek mümkün değil, uyumak mümkün değil. Gözlerimi kapatıyorum, o çocuklar, o isimler gitmiyor aklımdan. Halkımızın acısını düşünüyorum, torunlarımı düşünüyorum, duygularım karmakarışıktı.
Düşündüm... Bu ülkede her şeyi bölüştüler, acılar hariç. Acıları hiç kimse bölüşmeyecek mi bu ülkede diye sordum kendi kendime ve vicdanıma sordum. Yarın torunlarım büyüyecek, Allah ömür verirse soracaklar bana: "Dede, en zor zamanlarda sen neredeydin, ne yapıyordun?" Ne diyeceğim onlara… Düşünmeye başladım. İşte o zaman, o an içimde bir şey koptu. Anladım ki, ben artık eski ben olamayacağım.
O an itibariyle ben aynı Kemal değildim. Kalktım, basın müşavirim Ömer'i aramaya koyuldum. Telefon hatları çekmiyor, hiçbir şey çalışmıyor. Ömer gece kapının önünde araçta olacağını söylemişti. Araca gittim, o da zaten uyumuyordu. Herkeste aynı travma... "Haydi Ömer, halkımıza seslenmemiz lazım; en zor zamanda nerede duracağımızı söylemem lazım. Gelecekte torunlarımın soracağı sorulara bu gece benim yanıt vermem lazım" dedim. "Erdoğan ile siyaset üstü hizalanmayı reddediyorum" dedim. “Ne kendisiyle, ne sarayıyla ne de çeteleriyle hizalanacağım, ne siyaset üstüne, ne siyaset altına, ne ölümüne, ne dirimine ne de milleti için var olmayan bir devlet yapısıyla hizalanacağım. Milleti için, evlatları için var olmayan bir yapıyı yüceltmeyeceğim”, bunu söyledim. “Asla, asla ve asla yüceltmeyeceğim...”
“Dayanışacaksam da milletimle dayanışacağım” dedim. Bu ülkenin 84 milyon canı var, genci yaşlısı var, inançlısı inançsızı var, dindarı ateisti var, Sünni'si, Alevi'si var, Türk'ü Kürt'ü var... Dayanışacaksam bunlarla dayanışacağım. “Onlar varken, Erdoğan ne Allah aşkına” diye sordum kendi kendime. Siyaset üstü diyerek, iğrenç reklamlara imza atan İletişim Başkanlığı ile mi de dayanışacağım? Dakika bir; İletişim Başkanlığı başlamıştı zaten, gayri ahlaki bir sürü çabanın içine girmişti.
Neyse, o geceye döneyim...
Milletimize seslenmek istiyorum ama internet bağlantısı yok. Ömer ile uğraşıyoruz, millet bizi bekliyor, internet bağlantısını halletmeye çalışıyoruz. Saat gecenin 2'si… Neyse çözdük bir şekilde interneti, seslendik. Ne düşünüyorsam amasız, fakatsız, güzellemesiz söyledim. Şimdi yine buradan seslenmek istiyorum sevgili halkımıza:
Ey halkım, sevgili halkım, yüreği yanan halkım; sen daha iyi olmayı hak etmiyor musun? Halkına hep hüzün ören bir ülkede yaşamaya devam mı edeceğiz? Cumhuriyetimizin bir yüzyılı geçti, ikinci yüzyılımız daha iyi olmasın mı? Halkının derdine koşmayan bir devleti toplamaya, değiştirmeye, iyileştirmeye çalışmayacak mıyız, bunun zamanı gelmedi mi sevgili halkım? Yazımızı öldürdüler ama artık bir baharı yaşatmayalım mı bu çilekeş halkımıza? İkinci yüzyılda daha iyi bir şey istemeyecek miyiz? İsteyeceğiz elbette... O zaman net konuşmamız lazım. Gözyaşlarımızın gözlerimizi bulandırmasına izin vermeyelim.
Şunun da hepimiz farkındayız ki, bizim bir iktidarı değiştirmekten çok daha derin meselelerimiz var. İktidarı değiştireceğiz, orası kolay ama hepimiz biliyoruz ki değişim, bir iktidarı değiştirmekten büyük olmalı. Çünkü zihniyeti değiştirmemiz lazım. Zihniyet değişmedikçe bu sorunlarla hep karşılaşacağız. Bu ülkeyi enkaz altında bırakan düşünce şeklini kökünden kurutmamız lazım, değerlerimizi yeni baştan örmemiz lazım, devlete yaklaşımımızı değiştirmemiz gerek.
Beşli çeteler koca hazineyi soyuyor. İmar affı çıkar diye kat çıkılıyor, imar affı veriliyor. Soygunculara susuluyor, ses çıkarılmıyor. Şehirler rant üzerine inşa ediliyor. Dükkan kiralayan, birkaç metre kazanmak için kolonları kesiyor. Deprem oluyor, komşu şehirlerde kiralar fırlıyor. Küçük-büyük tüm fırsatçılara geçit veriliyor.
Açıkça ifade edeyim sevgili halkım; rant peşinde koşanlar bizi yönetiyor. Aç gözlülere tahammül ediliyor. Kendini akıllı sanan kurnazlar, devletine vergi takıyor, müşterisine kazık atıyor. İş insanları, mali müşavirleriyle yasa boşluklarını kovalıyor. Kibir alkışlanıyor, hırsızlığa göz yumuluyor. Düzen aynen devam ediyor. Hemen bir fırsatçılık yapılıyor, büyük-küçük herkes rantın peşinde. İhanet, yalan ve menfaat... Bu nedir Allah aşkına?.. Sevgili halkım bu nedir Allah aşkına? Bu nasıl bir düzendir? Biz ne yaptık kendimize böyle? Nedir bu haram sevdası Allah aşkına? Oturup düşünmemiz gerekmiyor mu?
Sevgili halkım; elbette önce bu düzeni suçlayacağız. Çünkü bu düzeni onlar getirdi ama iğneyi biraz da kendimize batırmak zorundayız. Peki, ya siyasiler? Siyasete giren, kısa sürede ve anormal şekilde zenginleşiyor; sen de görüyorsun, ben de görüyorum... Biz siyasiler de oy kaybederiz diye imar aflarına el kaldırıp indiriyoruz hep. Sonra çıkıp saraylılar açıkça milleti tehdit edebiliyorlar. Defterler tutuyorlarmış... Zıvanadan çıktılar; emin olun, Allah inandırsın zıvanadan çıktılar. Çıkarlar tabii... Çünkü onlar bambaşka bir evrende yaşıyorlar, bambaşka bir özgüven var onların siyaset anlayışında, olmaması gereken bir özgüven...
Velhasıl sevgili dostlarım, değiştirmemiz lazım. Sistemi, yani düzenin çalışma şeklini kökünden değiştirmemiz lazım. Devletin işleyişini değiştirmemiz lazım, siyasetin yapılma şeklini değiştirmemiz lazım, davranışlarımızı değiştirmemiz lazım. Davranışlarla değerlerimizi yakınlaştırmamız lazım. Değerlere gelince mangalda kül bırakmayan bizler, bunu artık davranışlarımıza yansıtmamız lazım. Özetle her şeyi ama her şeyi temelden değiştirmek zorundayız.
Sevgili dostlarım, değerli arkadaşlarım, sevgili halkım; değişime bu vahşi neoliberal tek adam rejiminden başlayacağız ama değişim burada durmayacak. Halkı ilgilendiren her alana sirayet edecek değişim ve şafak çöktüğünde -ki şafak sökecek- evsiz, barksız, aidiyetsiz kalan kuşlar bu ülkede yuvalarını yeniden bulacaklar.
Depremler hep olacak sevgili dostlar, bölgemiz bu, bundan kaçınma şansımız yok. Ama devlet artık depremler karşısında aciz kalmayacak ve bu kabus bir daha yaşanmasın dostlarım. Haramdan, düzensizlikten, yalandan, riyadan siyaset elini çekecek. İkinci yüzyılımızda artık bunlar yaşanmasın.
Sevgili dostlar, sevgili arkadaşlarım, sevgili halkım; emin olun kayırma bitecek, suistimal bitecek, aç gözlülük bitecek, rant bitecek. Her birimiz elimizi taşın altına koyacağız her birimiz, bu coğrafyada yaşayan her birimiz elimizi taşın altına koyacağız. Önce inanacağız, işin kuralı budur, önce inanacağız; birbirimize inanacağız, ülkeyi değiştireceğimize, adaleti getireceğimize inanacağız, daha iyisini hak ettiğimize inanacağız.
Sevgili dostlarım, deprem gecesinden beri canla başla dayanışma içinde olan onurlu halkımız için inanmak zorundayız. O güzel insanlarla beraber, o güzel insanlar için bu ülkeyi yeniden kuracağız; bilimle, düşünceyle, teknikle, liyakatle kuracağız. Kural koyacağız, o kuralları asla çiğnetmeyeceğiz. Artık imar aflarını ağzımıza almayacağız. Plan yapacağız, o planlara uyacağız, sadık kalacağız. Kurumlar inşa edeceğiz. Tek adamlar asla ve asla bu coğrafyada bir daha olmayacak. Helal olanı, yasal olanla bir edeceğiz. Vallahi de billahi de bu harami düzenini mutlaka ama mutlaka değiştireceğiz.
Son olsun dostlarım, bu son... Yarın çocuklarımız, torunlarımız sorduğunda da "bu kabusu biz bitirdik" diyelim dostlarım.
Hepinize en içten sevgiler, saygılar sunuyorum değerli arkadaşlarım.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları