Kılıçdaroğlu, Saadet Partisi Büyükelçiler iftarına katıldı
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ve Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu, Saadet Partisi’nin parti genel merkezlerinde düzenlediği ‘Geleneksel İslam Ülkeleri Büyükelçiler İftarı’na katıldı.
CHP Genel Başkanı ve Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu:
-“Sayın Karamollaoğlu, Filistin ve Filistin’de yaşanan dramı da net bir şekilde dillendirdi. Yıllardır devam eden bir dram var orada, hakları yenen, hakları gasp edilen insanlar var orada. O zaman eğer biz hakkın ve haklının yanında duracaksak, elbette ki Filistin ve Filistin davasının yanında durmak zorundayız. Aksi halde biz, bize öğretilen inancı reddetmiş oluruz.”
-“Bizim bir hedefimiz var Ortadoğu için, Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı kurmaya karar verdik. Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı; Türkiye, İran, Irak ve Suriye. Niçin bir araya gelmiyoruz? Ortadoğu’da olanlar karşısında neden birbirimize farklı bakıyoruz? Pekâlâ, sorun çözülebilir. Pekâlâ, bir araya gelebiliriz. Pekâlâ, insanların acılarını gidermek konusunda özel bir çaba harcayabiliriz.”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ve Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu, Saadet Partisi’nin parti genel merkezlerinde düzenlediği ‘Geleneksel İslam Ülkeleri Büyükelçiler İftarı’na katıldı.
CHP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu, burada yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“Efendim böylesine güzel bir akşamda sizlerle birlikte olmaktan son derece mutluyum. İki değerli konuşmacıyı dinlediniz, ben de büyük bir dikkatle dinledim.
Temel Bey’le beraber Türk siyasetinde yeni bir anlayışı egemen kılmaya çalıştık: Birlikte olmak, beraber olmak. Güzellikleri toplumun her kesimine anlatmanın bu topluma büyük bir yarar, fayda sağlayacağına inanıyoruz. Kavgadan bir şey çıkmadı, çekişmeden bir şey çıkmadı. Ama beraber olduğumuz, birlikte olduğumuz zaman, ülkenin güzelliklerini toplumun her kesimine rahatlıkla aktarabiliriz. Ne benim, ne Temel Bey’in özel bir arzusu yok. Eğer bir arzu varsa, bu ülkenin huzur içinde yoluna devam etmesidir. En büyük arzumuz bu.
Ramazan ayındayız, evet. Mübarek bir aydayız. Manevi duygularımızın zenginleştiği bir aydayız. Dostlukları, birliktelikleri dillendirdiğimiz bir aydayız. Bir deprem felaketi yaşandı, onun açtığı yaraları Türkiye’de hep beraber gidermeye, tedavi etmeye çalışıyoruz. Ama bu millete bir sözümüz var. Dükkânı yıkılan, evi yıkılan, ahırı yıkılan herkesin ama herkesin; evini, dükkânını, ahırını yeniden yapacağız depreme dayanıklı ve o insanlar bir kuruş para ödemeden sosyal devletin koruması altında, kendi evlerinde, dükkânlarında, ahırlarında en azından hayvanlarını besleyebilecek, dükkânda alışverişini yapabilecek, evinde de rahat oturabilecek. Helalleşmenin asıl bu noktada gerçekleşeceğine inanıyorum. Ölenleri geri getiremeyiz ama o binaların yapılması için 42 kişi imza attı, 13 belge düzenlendi, hepsi kamu görevlisiydi. Bir kişi, dükkânı alan, evini alan, tek bir imza attı tapuda, dedi ki ‘Bu binalar sağlam yapılmıştır, devlet de garantisini vermiştir, belgeler düzenlenmiştir’, fizik mühendisinden, mimarına kadar 43 kişi imza atmıştır, e o zaman ben de gidip bu dairemi alayım, dükkânımı alayım. Dolayısıyla bize düşen görev o konutları, evleri, dükkânları yeniden yapıp hak sahiplerine teslim etmektir. Ölenleri geri getiremeyiz doğru, ama oturup helalleşeceğiz. Ölenleri geri getiremiyoruz ama sosyal devlet olarak üstümüze düşen bütün yükümlülükleri, fedakârlıkları hep beraber yapıyoruz demektir. Bu vesile ile yardımlarını esirgemeyen bütün dünyaya, başta İslam ülkeleri olmak üzere hepinize şükran borçluyuz. Dostluğu, insanlığı hep beraber yardım süreci içinde gördük, dolayısıyla sizlere teşekkür ederiz.
Bir soru ile başlayayım. İslam ülkelerinde neden acı var, neden gözyaşı var? Bu soruyu, aklı baliğ olan herkesin kendi vicdanında sorgulaması lazım. Aslında bilimde çığır açan İslam dünyası; sosyolojiden tutun, matematiğe kadar, tıptan tutun, uzay bilimlerine kadar. İslam dünyasının İslamiyet’ten hemen sonra gerçekleştirdiği bilimdeki olağanüstü gelişmeler, Ortaçağ’da Rönesans’ın başlamasına yol açtı. Bilimde ve teknolojide bu kadar ileri adımlar atan İslam dünyası 21‘inci yüzyılda neden geride? Bunu sorgulanması lazım, hepimizin. Kaldı ki Yüce Yaradan Kur’an-ı Kerim’de diyor ki, ‘Aklınızı kullanmıyor musunuz?’ Aklı kullanmanın yolu aslında Yüce Yaradan’ın mucizelerini keşfetmektir, bize sunduğu nimetleri keşfetmektir. Bilim ve teknolojinin özünde bu yatıyor zaten. Bilim ve teknolojide ilerleyen ülkeler, diğer ülkelere rahatlıkla kendi kültürlerini de götürebilmektedirler. Biz bilime ve teknolojiye, üniversitelere önem ama gerçekten çok fazla önem vermek zorundayız. Âlimin ölümü âlemin ölümü gibiyse, sevgili Peygamberimiz bir âlimin ölümünü bir kâinatın ölümüne bağlıyorsa, bilime ne kadar İslam dünyasının önem verdiğini gösteriyor. ‘İlim Çin’de bile olsa gidin öğrenin’ diyorsa sevgili Peygamberimiz, bilimin ne kadar önemli olduğunu bize söylüyor aslında. ‘Âlimin mürekkebi şehidin kanından daha üstündür’ deniyorsa bilimin ve âlimin kaleminin ne kadar değerli olduğunu bize anlatıyorlar aslında. Soru şu: Biz niye buradan koptuk, niçin koptuk biz buradan?
Adaleti de kendi ülkemize ve bütün İslam dünyasına getirmek zorundayız. Sayın Karamollaoğlu, Filistin ve Filistin’de yaşanan dramı da net bir şekilde dillendirdi. Yıllardır devam eden bir dram var orada, hakları yenen insanlar var orada, hakları gasp edilen insanlar var orada. O zaman eğer biz hakkın ve haklının yanında duracaksak, elbette ki Filistin ve Filistin davasının yanında durmak zorundayız. Aksi halde biz, bize öğretilen inancı reddetmiş oluruz. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytansa, haksızlık karşısında susmayacağız, bir yerde haksızlık varsa ona karşı çıkacağız. Bu benim yakınım, akrabam veya hiç tanımadığım birisi de olabilir. Dolayısıyla hakkı, hukuku ve adaleti İslamiyet bize zaten öğretiyor. Hak, hukuk ve adaleti öğretiyor.
İranlı bilge Sadi’nin söylediği meşhur bir söz vardır, ‘Dünyanın bütün nehirleri, adalete susamış bir insanın susuzluğunu gidermeye yetmez.’ Hepimiz adalete susadık, adalet istiyoruz ülkemizde. Dünyada da adalet istiyoruz. Dolayısıyla hem kendi tarihimizi, hem İslam tarihini, İslamiyet’in çıkış noktasını ve kaynaklarını eğer evlatlarımıza, çocuklarımıza iyi öğretebilirsek, bilimi de öğretiriz, teknolojiyi de öğretiriz, insanlığı da öğretiriz, adaleti de öğretiriz, hukuku da öğretiriz, bilge insanlara saygının ne olduğunu, hepsini anlatabiliriz. Köklerimiz çok güçlü ama filizlerimiz biraz zayıf. Köklerimizi güçlendirmek zorundayız. Köklerden bize, filizlere gelen bilgiyi mutlaka yeşertmek ve büyütmek zorundayız. Görkemli bir tarihimiz var, İslam dünyasının da görkemli bir tarihi var; az önce söyledim, bilim insanları, rakamları bulanlar, uzayı sorgulayanlar nedir uzayda olanlar diye, bütün bunları yapanlar İslam âlimleri.
Bilgi ve bilimden geriye doğru gidince, adaletten de geriye doğru gidiliyor ve bir toplumda çürüme süreci başlıyor, bu çürümeyi kaldırmak lazım. Biz bir arada, birlikte bu ülkenin huzuru için, İslam dünyasının huzuru için çalışmak zorundayız. Bizim bir hedefimiz var Ortadoğu için. Ortadoğu’nun kaderi hep acı, hep kan ve gözyaşı oldu. Neden? Yeraltında büyük bir zenginlik var ama o zenginlik ülkeler için hep felakete dönüşebiliyor. Bunu bir şekli ile çözmek gerekiyor. Barışı egemen kıldığınız zaman, toplumsal dayanışmayı güçlü kıldığınız zaman, pek çok sorunu çözebilirsiniz. Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı kurmaya karar verdik. Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı; Türkiye, İran, Irak ve Suriye. Niçin bir araya gelmiyoruz? Ortadoğu’da olanlar karşısında neden birbirimize farklı bakıyoruz? Pekâlâ, sorun çözülebilir. Pekâlâ, bir araya gelebiliriz. Pekâlâ, burada insanların acılarını en azından gidermek konusunda özel bir çaba harcayabiliriz. Bunların hepsi olabilir, bunların hepsini bir şekilde yapabiliriz.
Ramazan ayı aynı zamanda vicdanen soğulama yapmamız gereken bir aydır. Yani kendini bilmektir, yani Yunus’un dediğini yapmaktır, ‘İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsen, bu nice okumaktır.’ Biz kendimizi bilmek zorundayız. Ve biz kendimizi bilirken, kendi vicdanımızda her şeyi bir şekliyle sorgulamak zorundayız. Haksızlık karşısında en azından ‘ya bu kadar da olmaz’ diyebileceğimiz noktaya vicdanımızı getirmek zorundayız. Birlikte, beraber güzellikleri yaşamak varken, neden acılar, neden gözyaşları olsun? O sorgulamayı da en azından Ramazan ayı dolayısıyla yapmak zorundayız, bunun da olması gerekir.
İslam dünyası şikayet eder. Ben şikayetten yana değilim, ben sorunları çözmekten yanayım. Sorun var mı, var. Çözülmesi lazım mı, çözülmesi lazım. Ne ile çözeceğiz? Yüce Yaradan’ın bize verdiği en değerli hazineyle; yani akılla, yani bilgiyle, yani birikimle çözeceğiz. Bazen bir sorunu tek başına çözme şansımız olmayabilir. Beraber olacağız, birlikte olacağız, güzellikte buluşacağız ve yine bu sorunumuzu çözeceğiz. Sorunları çözen bir toplum, daha hızlı ve güçlü ilerler. Çünkü akılcı politikalarla sorun çözülebilir, önyargılarla sorunlar çözülmez. Aynı şeyi yapıp, farklı sonuçlar beklemek mümkün değil. Dolayısıyla aklımızı kullanarak pek çok sorunu akılcı politikalar ile çözebiliriz.
Efendim bir Ramazan akşamı için, sofrası için biraz uzun bir konuşma oldu, umarım Temel Bey beni bağışlar. Efendim sizlere lütfedip geldiğiniz için, ayrıca bizleri buluşturan değerli Genel Başkanı Sayın Karamollaoğlu'na yürekten teşekkür ederim. Katılan büyükelçilere, katılan bütün dostlara yürekten selamlarımı, saygılarımı sunuyorum. Hepiniz sağ olun, var olun. Sorunsuz bir dünyada, güzel bir dünyada beraber olmak dileğiyle hepinize tekrar selamlar saygılar sunuyorum efendim.”
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları