Kılıçdaroğlu; Toprağını koruyan köylüye marjinal diyorlar. Allah'tan korkun! Esas marjinal sizsiniz, bir avuç olarak ülkeyi katlediyorsunuz!
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM'de grup toplantısında konuştu. İkizköy Çevre Komitesi'nden Necla Işık Kılıçdaroğlu'ndan önce konuşarak Akbelen için destek istedi.
CHP Grup Toplantısına Akbelen'den gelen köylü kadınlar da katıldı.
İkizköylü Necla Işık, Meclis'te: Bizimle TOMA'ların önünde siper olmaya var mısınız?
İkizköy Çevre Komitesi'nden Necla Işık, Akbelen için muhalefetten destek isteyerek, "TOMA'ların önünde siper olmaya var mısınız, ben bunun sözünü almak için buradayım" dedi.
Akbelen Ormanı ile Hatay Dikmece’deki zeytinliklerini korumak için mücadele eden köylüler, TBMM’de siyasi partileri ziyaret ediyor.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Akbelen'le ilgili eylem yapan vatandaşlara 'marjinal grup' diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan'a "Bir avuç kişiye çalışıyorlar, asıl marjinal olan onlar" dedi.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM CHP Grup Toplantısında yaptığı konuşmada şunları söyledi:
Bugün bizim için de, Türkiye için de özel bir gün. Parlamento da zaten bu özel gün nedeniyle toplanıyor. Düşünün; coğrafyamızın, güzel Türkiye'mizin bir bölümünde yıllarını, emeklerini vermiş, çoluğunu çocuğunu büyütmüş, büyüklerinin mezarlarının olduğu güzel bir coğrafyada insanlar topraklarına sahip çıkmak istiyorlar. Eğer siz toprağınıza sahip çıkıyorsanız, bilin ki vatanınıza sahip çıkıyorsunuz. Toprak vatandır zaten, toprağın olmadığı yerde vatan olmaz. Siz toprağınıza da sahip çıkıyorsunuz, ağacınıza sahip çıkıyorsunuz, bahçelerinize sahip çıkıyorsunuz, ormanda yaşayan canlılara sahip çıkıyorsunuz.
Necla Hanım dedi ki: "Arıcılık yapıyorduk..." Ormanın olmadığı, ağacın olmadığı, çiçeklerin olmadığı yerde arı, balı nereden toplayacak? Sizin beslediğiniz, size gıda veren, bir anlamda can yoldaşı olduğunuz hayvanlar nerede otlayacak bunlar, nerede beslenecek? Ve sizler kendi doğanıza, kendi toprağınıza sahip çıkıyorsunuz. Eğer toprak elinizden alınıyorsa, bilin ki vatan elinizden alınıyordur.
2019'dan beri mücadele ediyorsunuz. Hep seçimi beklediler, “seçimden sonra gereğini yapalım” dediler. Seçimi hileyle, hurdayla aldılar. Şimdi beraber gittiğimizde, o devasa araçlarla, buldozerlerle ağaçların nasıl yıkıldığını, nasıl kesildiğini hep beraber gördük ve asıl yıkılan, talan edilen bir alanı da yine beraber uzaktan izleme imkanımız oldu.
Ormana baktığınızda ayrı bir hayat görürsünüz. Ormana baktığınızda içinizde bir şeylerin kıpır kıpır olduğunu görürsünüz. Ormana baktığınızda kuş seslerini görürsünüz, su sesini görürsünüz. Ormanın içine girdiğinizde içinizde bir huzur olur, kendinizi hiç yalnız hissetmezsiniz. Ama o yoldan, tozlu yoldan o alana baktığınızda talan edilen bir ormanın ülkeyi hangi hale dönüştürdüğünü çok net olarak görüyorsunuz. Sadece toz, sadece duman ve devasa ağaçlar; yıkılan, kesilen ağaçlar...
Orman ağaç değildir aslında. Ormanın ayrı bir hayatı vardır, bir floradır orman. Ağaç olsaydı tek başına, hadi kes diyelim. Ama ormanın içinde ayrı bir hayat var. Arısından, kurdundan kuşuna kadar her şey var orada, kaplumbağası var orada. Her türlü canlının yaşadığı yerdir orman aslında ve siz orayı katlettiğinizde aslında bir hayatı tümüyle yok ediyorsunuz siz. Ve siz, yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak Paris İklim Anlaşması'nı da imzalamışsınız, "kömür tüketen santralleri kapatacağım" demişsiniz. Söz vermişsiniz, parlamentodan geçmiş, milletvekilleri altına imza atmış, Resmi Gazete'de yayınlanmış. Ama buna rağmen "ben yoluma devam ediyorum" diyorlar.
Neden biliyor musunuz? Beşli çeteler saraydan güç alarak askeri de, polisi de size karşı kullanıyorlar. Aslında o askerlerin, o polislerin size karşı bir tavrı yok; onlar sadece emir kulu. Asıl talimatı verenler suçlu burada.
Bakın bir şey daha söyleyeyim: Allah'ın güneşi bedava; elektriğe ihtiyacımız varsa bedava zaten. Doğalgaz için ödüyorsunuz, kömür için para ödüyorsunuz, akaryakıt için para ödüyorsunuz ama Allah'ın güneşi bedava kardeşim. Güneş panellerini kurarsınız, istediğiniz kadar elektrik elde edebilirsiniz. Doğayı niye tahrip ediyorsunuz, niye kesiyorsunuz, niye yok ediyorsunuz? Aslında yapılanın adı bir katliamdır, bir canlı katliamıdır. Bu katliama dur demenin de her birimizin, vatanını seven her birimizin bir görevi olduğunu da hepimizin bilmesi lazım. Böyle bir görevle yola çıkmamız lazım.
Bakın Akbelen sadece bir Akbelen değil aslında, Akbelen aynı zamanda bir Türkiye'dir. Semra Hanım söyledi, Muğla'da o güzel doğanın yaklaşık yüzde 75-80'i maden arama ruhsatı için verilmiş zaten. Yani talana o kadar hazırlar ki, ben boşuna mı beşli çeteler diyordum. Dilimde tüy bitti ya; bu memleketi beşli çeteler mi yönetecek, yoksa yasalarla mı bu ülke yönetilecek, adaletle mi bu ülke yönetilecek? Beşli çetelerin gücüyle ülkeyi yönetmeye kalkarsanız tablo bu olur. Ve utanmadan, sıkılmadan ağacını koruyanı, ormanını koruyanı, ormanının yanında duranı, hayvanlarının yanında duranı, çiçeğinin, börtü böceğin yanında duranı marjinal ilan ediyorsunuz. Ya insanda biraz ahlak olur ya, biraz erdem olur, ya biraz insanlık olur ya!
Kendileri marjinal duruma düştü; siz değil, onlar marjinal durumda. Bir avuç kişiye çalışıyorlar, bir avuç kişi kazansın diye devletin bütün imkanlarını seferber ediyorlar. Elinizde çiçeklerle geldiniz. Orman olmasa o çiçekler de olmaz. Vazoda çiçek yetiştirebilirsiniz, balkonunuzda çiçek yetiştirebilirsiniz ama önemli olan o çiçeğin doğada kendiliğinden yetişmesidir, kendiliğinden döllenmesidir, kendiliğinden büyümesidir ve her yıl aynı çiçeğin artarak çoğalmasıdır? Zaten orman budur, orman sadece ağaç değildir. Orman aynı zamanda nefes almaktır. Kömür bacalarından çıkan dumanı koklamak, onu teneffüs etmek mi daha güzel, yoksa ormanın güzel havasını teneffüs etmek mi güzel? Vicdanı olan herkese bu soruyu ben sormak isterim. Siz eğer kömür bacasından tüten dumanı teneffüs istiyorsanız sizin bu ülkede yaşamaya hakkınız yok. Bu ülkede yaşamak isteyenler ormanın o güzel havasını teneffüs etmek istiyorlar.
Bütün baskılara rağmen direniyorsunuz. Bizim görevimiz size destek vermek, her yerde, her ortamda destek vermek. Akbelen'den geldikten sonra, oradaki faciayı gözlerimle beraber gördükten sonra Grup Başkanına talimat verdim. Diğer partilerle de bir görüşelim, acaba Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni olağanüstü bir toplantıya çağırabilir miyiz? Belki vicdan sahibi insanlar; 600 milletvekili var burada, 1'i hapiste 600 milletvekili... Acaba vicdan sahibi insanlar gelip toplanıp da, ya bu Akbelen'de 2019'dan bu yana köylüler direniyorlar, kadınlar direniyorlar. Marjinal deniyor ama fotoğraflarına baktık, ya kimsenin marjinal bir hali yok burada. Herkes yıllardır orada çalışıyor, yıllardır emek veriyor orada, köyleri var orada, zeytin ağaçları var orada. Orada yaşıyorlar, huzur içinde yaşıyorlar. Acaba biz onların haklarına sahip çıkabilir miyiz diye vicdan sahibi kişilere şimdi soracağız.
Biz gittik, bize inanmayabilirsiniz, "efendim muhalefet partisidir, olmaz..." Siz gidin, Ak Partililer de gitsinler, Milliyetçi Hareket Partililer de gitsinler, onlar da görsünler, ağacı görsünler, talanı görsünler, nasıl yok edildiğini görsünler, yeşilliğin nasıl tarumar edildiğini görsünler, katliamın nerelere bulaştığını görsünler. Vicdan sahibi bir insan gelir de "hayır bu konuyu araştırmayalım, bunu gündeme almayalım" demez diye düşünüyorum.
Bir boş arazi görünce ağaç dikmeye çalışıyoruz; ağaç dikelim de, ağaçların sayısı artsın da bir süre sonra burası ormana dönüşür ve burada binlerce canlı gelir, hayatını sürdürür diye. Şimdi ağaçları kesiyoruz. Ağaç sadece bize hayat vermiyor. Suyun kaynağı da hayat. O kadar vicdansızlar ki, o kadar marjinaller ki ve gözlerini o kadar para bürümüş ki, talan denen bir kavram onların kitabında yok ki çıkıp rahatlıkla şunu söyleyebiliyorlar: "Efendim orada eylem yapanlar marjinaller." Eğer bir ülkede siyasal iktidar kendisini beşli çeteye teslim etmişse, aslında otomatikman marjinalleşmiş demektir. Onlar halkı bilmiyorlar, halkı tanımıyorlar ve halktan kopmuşlar demektir. Bizim görevimiz sizin sesinizi duyurmak.
Akbelen'de de söyledim, asıl geliş nedenim benim konuşmam değil, sizin konuşmanız. Toprak sizin toprağınız ve o toprak bizim toprağımız. Ağaç sizin ağacınız, o ağaç bizim de ağacımız. Orman sizin ormanınız ama o orman bizim de ormanımız. O ormanda yaşayan canlılar sizin canlılarınız ama onlar aynı zamanda bizim de canlılarımız. Sadece bizim değil, aslında bütün dünyanın canlıları aynı zamanda onlar. Ormanın olmadığı bir yerde hayat olmaz zaten, hayat durur orada zaten.
Bakınız daha önceden de yanlış hatırlamıyorsam -tam tarihini de verebilirim sizlere- 2013'te yine Akbelen ile ilgili Hacettepe Üniversitesi'ne bir rapor hazırlatıyorlar. Buradan kömür çıkaracağız, linyit çıkaracağız, ne diyorsunuz diye. Rapor 2013'te hazırlanıyor. Raporun konusunu aynen okuyayım: Türkiye Kömür İşletmeleri, GELİ Akbelen-Karacahisar (Muğla, Milas) linyit sahaları ve yakın dolayındaki hidrojeolojik koşulların mevcut verilere dayanarak linyit madenciliği ve Bodrum içme suyu kuyuları açısından değerlendirme sonuç raporu diye. Raporda şunu söylüyor: Sakın yapmayın, Bodrum susuz kalır.
Su sorunu var... Ben söylemiyorum... Ben söylesem diyecekler ki: Ya sen politikacısısın, nereden biliyorsun? Doğru, ben bilmem ama bu işin uzmanları var. Hacettepe Üniversitesi, Türkiye'nin saygın üniversitelerinden birisi. Hocalar gidiyorlar, araştırma yapıyorlar. Ben istemiyorum, Türkiye Kömür İşletmeleri istiyor "git araştır bakalım, biz bu kömürü çıkarırsak sonuç ne olur" diye. Diyorlar ki: "Çıkarmayın, Bodrum susuz kalır" diyorlar. Bu raporu da dinlemiyorlar. Çünkü bunların bilimle de ilgisi yok, gözlerini para bürümüş. Para dediğim dolar tabi, bunlarda Türk Lirası diye bir kavram yok zaten, gözlerini dolar bürümüş.
Gerçekten de inanarak söylüyorum bunu, bu kadar kendi coğrafyasına, kendi ülkesine ihanet eden başka bir ülke hiç görmedim, başka bir yönetim de hiç görmedim. Zeytin ağacını yok ediyorsun...
Değerli arkadaşlarım; maden elbette çıkarılmalı, kimse maden çıkarılmasın demiyor ama talan edilmeden çıkarılabilir, orman yok edilmeden de çıkarılabilir. Yerin altından çıkaracaksan bunun usulü, adabı da var. Ama orada içme suyuna zarar verecek ve Bodrum susuz kalacak deniyorsa sen onu çıkaramazsın. Onu çıkarmaya kalkıyorsan, ben sadece ormanı değil, insanı da yok etmeye karar verdim demektir. Çünkü insanı da susuz bırakacağım demektir. Vicdan gözü karartıyorsa ve gözlerini para bürümüşse, gelecekleri nokta budur.
Benim size sözüm var: Sizin her yerde, her ortamda sözcünüz olacağım. Sadece ben değil, her Cumhuriyet Halk Partili, sadece milletvekilleri de değil, il başkanları, ilçe başkanları, kadın kolları, gençlik kolları, hepsi sözcünüz olacak. Bakın size belediyelerimiz su getirmek istiyorlar, ki orada sizler eylem yapıyorsunuz, "su götürmeyin" diyorlar. Yemek getirmek istiyoruz, belediyelerimizin önümüzü kesiyorlar, "yemek götürmeyin" diyorlar. Bunlar ağaçla değil, aslında insanla da uğraşıyorlar, insanı da yok etmek istiyorlar.
Başka bir şey daha: Beşli çete dediğiniz kişiler beş kişi değil bunlar aslında, birden fazla beşli çete var. Beşli çete bir kavram, sadece ve sadece Türkiye'nin varlıklarını sömüren bir kesim bunlar. Bunların Türk Lirası ile de ilgileri yok, bunlar her şeyi dolarla ve Avro ile yaparlar ve bunlara en büyük güvenceyi saray iktidarı verir. Ve o saray iktidarı hakkını arayan insanlara marjinal diyorsa, aslında kendisi marjinal duruma düşmüş demektir. Çünkü sizin derdinizi bilmiyor.
Buradan çağrı yapalım; Ak Parti'nin vicdanlı milletvekillerine çağrı yapalım, Milliyetçi Hareket Partisi'nin vicdanlı milletvekillerine çağrı yapalım, Yeniden Refah Partisi'nin vicdanlı milletvekillerine çağrı yapalım. Yani Cumhur İttifakı'nı oluşturan partilerin vicdanlı milletvekillerine çağrı yapalım. Siz de gidin, bakın. Kimse size bir şey demeyecek. Benim gördüklerimi siz de görün, benim duyduklarımı siz de duyun. Köylüleri ben dinledim, siz de dinleyin. Bakın bakalım ne oldu orada? Bu çağrıyı yapalım, bu çağrıyı bugün Meclis Genel Kurulu'nda da yapalım.
Ama şöyle yapacaklar adım gibi biliyorum: Genel Kurul salonuna gelmeyecekler. Dışarıda buraya gelirken gördüğünüz bu koridor iktidar partisinin koridoru, bu koridorda kapının önünde bekleyecekler. Meclis'te çoğunluk sağlanırsa koşa koşa içeri girecekler hayır demek için. Hayır diyene eğer oy verirseniz elim iki yakanızda olur. Bir daha söylüyorum; hayır diye oy verirseniz ağacı seven, kurdu kuşu seven, toprağını seven, vatanını seven bir kişi buna hayır diyemez. Bu sıradan bir olay değil. Sıradan bir olay olsa, tamam itiraz et, "kardeşim ben buna katılmıyorum" de ama bu bir toprak meselesi, bu bir vatan meselesi, bu bir su meselesi, bu bir hava meselesi. O santraller linyit kömürü işlediğinde, eğer filtreler de yetersizse ektiğiniz üründen de tat alamazsınız, zaten orayı terk ederseniz. Havanın nasıl kirlendiğini de göreceksiniz, kuşların nasıl o alandan gittiklerini göreceksiniz, hepsini göreceksiniz...
O nedenle sizin hakkınızı ve hukukunu savunmak benim, arkadaşlarımın, bütün vatanseverlerin ortak görevi. Hoş geldiniz, şeref verdiniz, onur verdiniz. Birazdan arkadaşlarımız gidecek, sizin için mücadele edecek, mücadele etmeye de devam edeceğiz. Asla unutmayın: Siz hiçbir zaman yalnız değilsiniz. Sarayın dışında 85 milyon insanın yüreği sizinle beraber atıyor. Hakkınızı savunun, bizler de yanınızda olacağız her zaman ve her yerde.
Hepinize saygılar sunuyorum. Sağ olun, var olun.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları