loading
close
SON DAKİKALAR

İhtiyat Kuvvet Milliyet: Şark

Ahmet Kale
Tarih: 27.03.2014

Kıvılcımlı Külliyatında Kürt Meselesi(1)



İhtiyat Kuvvet; Milliyet, Şark (Doğu) [Kürt Meselesi] (1)

YOL serisinin 8. kitabı İhtiyat Kuvvet; Milliyet, Şark (Doğu) [Kürt Meselesi]. Kısa, tanınmış adıyla Kürt meselesi. Gerek konunun öneminden, gerekse Kürtlerin mücadelesinin son yıllarda çok gelişmiş olmasından dolayı bu kitap serinin en bilinen kitabı oldu. Önemi ve doğru çözümlerinden dolayı çok öne çıkarken serideki diğer çok önemli kitabı da gölgede bıraktı adeta.

Gerek kitabın misyonundan, gerekse konunun derinliğinden dolayı bu kitabı da “Edebiyat-ı Cedide…” gibi 2 veya 3 bölümde tanıtacağız.

Kitap, 1978 yılında yayınlanmaya başlayan YOL kitaplarının ilk yayınlananlarından. Yayınlandığı zaman iki türlü etki yaptı. İlk etki biz Kıvılcımlı izleyicilerine oldu. Kitap çıkana dek gereksiz bir kabızlıkla bu konuda laf etmeyen bizler, birdenbire ustamızın görüşlerini içip her yerde tekrarlar olduk. İkinci etki de sosyalist ortama oldu. Kıvılcımlı’nın Kürt meselesine getirdiği teşhis ve çözümler o zamana kadar görülmemiş netlikte ve doğrulukta idiler. Bir süre tartışıldı ancak 12 Eylül faşizmi bu tartışmaları yarıda bıraktı.

Yazılışından bu yana 82 yıl, ilk yayınlanışından bu yana ise 36 yıl geçmiş. Daha sonra birkaç kez daha basıldı. Ancak Kürt hareketi Kıvılcımlı’nın tezlerinden etkilenmiş olmasına rağmen, bu etkiyi hiçbir zaman açıkça kabullenmedi.

216 sayfalık kitabın girişten sonraki ilk bölümü Ermenilik, Ermeni sorunu ve katliamına ayrılmış. Daha 20. yüzyılın başında oluşan bu katliam, Kıvılcımlı’nın deyimiyle “Kürtlükle Türklük, Ermenileri dünyada nadir görülmüş sinsi bir vahşet içinde katliama uğrattı.” Gelecek yıl bu katliama başlamanın 100. yıldönümü olacak. Ancak halen bırakalım Türkiye finans-kapitalini, bırakalım ırkçıları, sosyalist geçinenlerin bır kısmı, hatta Kıvılcımlı izleyicisi olduklarını iddia edenlerin bir kısmı bile bu katliamı kabullenmek istemiyor, yıldönümlerinde faşistlerle beraber anmacılara saldırıyorlar. Kıvılcımlı izleyiciliği açısından ne büyük tezat.

Kitabın tanıtımına girmeden önce, Kıvılcımlı’nın bir önceki kitabı olan Müttefik: Köylü eserine dönelim. Orada Kıvılcımlı köylü hareketlerine değinirken şunları saptıyor:

“Kemalizm kurulalı beri yalnız Doğu vilayetlerini kasaphaneye çeviren isyanlar, dünyanın her yerinde kolay kolay görülür köylü hareketleri değildir. Evet Kemalizmin, Bağımsızlık Savaşı’ndan beri ezberlediği ve aydın küçükburjuva kuyrukçularının her şeyi yutmak ve hazmetmek için kiralanmış kırkambar midelerine bir lök gibi indirdiği ve her gün her çeşit sayfalarında geviş getirdiği ‘Devrimci frazeoloji’ye [laf ebeliğine] bakılırsa, Doğu, ‘karanlık kuyu’ cinsinden bir facia piyesi ve sırf bir gericilik batakhanesidir. Fakat, boş lafla hiçbir meselenin açıklanmadığını bilen insanlar için, Doğu isyanlarının maddi özü hiçbir zaman ne şeyhin sarığı, ne seyidin üfürüğü, ne derebeyin şatafatıdır. Bütün bu faktörler sıfır değildirler. Fakat bu faktörlerin rol oynayabilmesi için maddi şartlar bulmaları gerekir. İşte Doğu vilayetlerindeki isyanların temel vasıfları, köylü isyanları oluşudur. Fakat biz bu her yıl şiddetle patlak veren ve her gün kronik, dağınık bir şekilde devam edip giden köylü isyanlarının karakteristiğini burada yapmayacağız. Çünkü bu isyanlar genellikle köylü meselesini ve özellikle milliyet meselesini ilgilendirirler. Doğu isyanlarını, özellikleri bakımından Milliyet konusuna bırakarak…” (Müttefik: Köylü, s. 221-222)

“… Milliyet konusuna bırakarak” deyip konuyu bu kitaba aktarıyor ama genel karakter olarak da Doğu (Kürt) isyanlarının köylü karakterini belirliyor. Kitabın yazıldığı dönemlerde iki büyük Kürt isyanı yaşanmıştı. Şeyh Sait isyanı ve Ağrı Dağı isyanı. Burada “köylü karakterli” dediği Kürt isyanları bunlardır.

Kitabın daha girişinde, bugün de çok geçerli olan iki şeyi göze batırır:

1- Batı’daki mahkûm sınıflar, hakim sınıfların sistematik propagandaları altında, Doğulu hakkında yalnız bir şeyi öğrenebiliyorlar: Doğulu vahşidir! Niçin vahşidir, nasıl vahşidir, yok.

2- Doğu’daki mahkûm sınıflar ise, Batı’dakilerin tamamen aksine, “Batılı”nın ne olduğunu, etiyle, kemiğiyle, derisiyle, her gün duyuyor. Ve Batılı’dan her yediği tekme, dipçik ve süngü önünde şu kanaati kökleştiriyor: Batılı düşmandır! Hangi Batılı düşmandır, neden düşmandır, yok. İki taraf da zannediyor ki; gerek “vahşi”lik, gerek “düşman”lık anadan doğma bir huy, tabii, fıtri [yaradılıştan gelen] bir zarurettir. Tekrar edelim, bunu böyle zannedenler, özellikle iki tarafın da geniş, çalışkan, mahkûm sınıflarıdır. Yoksa gerek Doğu’nun, gerekse Batı’nın hakim sınıfları, birbirlerinin ne kadar vahşi, ne derece medeni, ne biçim dost, ne çeşit düşman olduklarını domuz gibi bilip duruyorlardır. (İhtiyat Kuvvet… s.12)

Ve bu tespitinin arkasından daha ilk sayfalarda konuyu çok net bir biçimde açıklar:

“Türkiye’de Doğu ve Batı bölünüşü milliyet bakımından nedir? Daha açık koyalım. ‘Batı’da hakim millet Türk olduğuna göre, Doğu’da hangi milliyetler mahkûmdur?

“Türkiye’de bugün Doğu Vilayetleri denilen yerin ne olduğunu göreceğiz.

“Bu Doğu Vilayetlerinin evvel ezel, meşhur veya meçhul, her nasıl olursa olsun iki adı vardı: Ermenistan - Kürdistan. Buralara bizzat Osmanlı İmparatorluğu tarafından verilen isimler bunlardır. Bugünün haritasında böyle isimler bulunmamasına rağmen, bu iki isimden anlaşılan, Doğu Vilayetlerinde Ermeni ve Kürt milliyetlerinin bulunup bulunmadığını araştırmak lazım gelecektir.“ (Kitap, s. 13)

Ve araştırmaya girişince de “Buracıkta, önce birincisine kısaca bir işaret edelim,” diyerek, birinciden kastı olan Ermenilik konusuna girer. Ermenilik konusu zaten çok özetçe geçildiği için, buradaki zamanına göre emsalsiz olan tespitlerini alıntılayalım:

ERMENİLİK

Osmanlı İmparatorluğunda, Çarlık Rusyası ile İngiliz emperyalizmi arasında Orta Asya pazarları üstünde başlayan rekabet ve anahtar noktası, bugünkü Doğu Vilayetlerinde, bir Ermenistan hükümeti veya özerkliği kurup kurmamak meselesi idi. Bu meseleye, bir zamanlar “Doğu Meselesi” denirdi. Osmanlı İmparatorluğu derebey saltanatı şeklini muhafaza ettiği sürece, Doğu Vilayetlerinde iki zümre vardı 1- Kürtlük: Daha çok derebey klan ve aşiret sistemler içinde, dağınık, siyaset dışı bir kalabalık şeklinde idi. 2- Ermenilik: Genellikle burjuvalaşan ve İstanbul, Trabzon gibi önemli ticaret merkezlerindeki kodaman kapitalist ırkdaşlarıyla sıkı sıkıya bağlı, İngiliz mallarını İran yaylasından İç Asya’ya taşımakla görevli bir küçük burjuva çoğunluğu üzerinde kurulmuş bezirganlık manzumesi demekti. Emperyalist çelişkilerin dış kışkırtmaları yüzünden biraz daha şiddetle alevlenen Kürt-Ermeni çelişkisi, bu iki zümre insanın arasındaki din, dil ve ilh. farklarından çok, adeta bu rejim farkından doğma bir derebey-burjuva çelişkisi oldu. İki kutup, Osmanlı Avrupasında geniş çapta rol oynayan: Müslüman-Hristiyan (derebey-burjuva) çelişkisi, daha çok tarihi ve yerel şartlar yüzünden Doğu Vilayetlerinde, Balkanlar’dakinin aksine, ikincilerin mağlubiyeti ile halloldu.

Meşrutiyet burjuvazisi, “Doğu Meselesi”nin terörü altında, ilk ve büyük tehlike olarak gördüğü Ermeniliğe çullandı. Zaten Osmanlı saltanatı içinde kalmış milliyetler içinde, -Balkanlar bir tarafa bırakılırsa- siyasi bilinç ve örgüte kavuşmuş en keskin metalibli [talepler ileri süren] yığın, Ermenilerdir. Meşrutiyet burjuvazisi, birçok sahada olduğu gibi, Ermeni milliyetçiliğine karşı da, derebeylikle el ele verdi. El ele verdiği derebeylik, öteden beri iki ayrı rejim karşıtlığı ile Ermeniliğe karşı tutulan Kürt derebeyliği idi! İttihat ve Terakki devlet cihazı, illegal bir kararla başa geçti; Kürt derebeyleri milis örgütler halinde silahlandırıldı, Kürtlükle Türklük, Ermenileri, dünyada nadir görülmüş sinsi bir vahşet içinde katliama uğrattı. Fakat bu katliamdan Türk Meşrutiyet burjuvazisi kadar ve belki ondan çok daha fazlasıyla yararlananlar Kürt derebeyleri oldu. Ve Kürdistan’da derebeylik biraz daha rakipsiz, çapul ettiği Ermeni mallarıyla, biraz daha şişman oldu. (Kitap, s.15-16)

Ermenilikle ve katliamla ilgili bu tespitleri yaptıktan sonra, o zamanki Sovyet Ermenistanını işaret edip Ermeni sorununun Sovyet iktidarı tarafından çözülmüş olduğunu ileri sürerek çözümü sosyalizme ve Sovyet iktidarına bağlar.

Sonraki bölümler Kürtlüğü ve Kürt sorununu inceleme ve çözüm yollarını tartışma bölümleridir.

Ahmet Kale

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları