loading
close
SON DAKİKALAR

Kıvılcımlı Külliyatı; Marksizm Kalpazanları Kimler?

Ahmet Kale
Tarih: 13.12.2013

Ahmet Kale; Marksizm Bibliyoteği Yayınevinin 9. Kitabı Marksizm Kalpazanları Kimlerdir? eseridir. Bu eser Kıvıcımlı’nın polemikçi üslubunun da iyi bir örneğidir...

Marksizm Bibliyoteği Yayınevinin 9. Kitabı Marksizm Kalpazanları Kimlerdir? eseridir. Bu eser Kıvıcımlı’nın polemikçi üslubunun da iyi bir örneğidir.

Kitapta genel olarak sahte (kalp) Marksistler, özel olarak da o zaman Marksist çevrelerde bulunan, Marksist eserlerin çevirisiyle ünlenmeye çalışan Kerim Sadi’nin eleştirisi yapılmaktadır. Ayrıca bir paragraflık bir eleştiri de Nazım Hikmet’e yöneltilir. Kıvılcımlı’nın, Günlük Anılar’daki bu kitapla ilgili değinmesine bakalım:

“Bir de Marksizm Kalpazanları Kimlerdir? kitabımda geçen bir cümlelik satır üzerine Nazım köpürmüştü. Orada Nazım'ın burjuva sosyetesindeki durumuna iki sözcükle dokunuluyordu. Aslına bakılabilir.

Kitapta sırf Kerim Sadi eleştiriliyordu. Parti'den, Şevket Süreyya ve Nazım Hikmet için niye susulduğu soruldu. Konuların ayrılığını bildirdim. Yoksa, “Kadronun Kadrosu” diye yazdığım uzun eleştiride, Şevket kalpazanı yerine oturtmuştum. Şimdilik zihinleri karıştıran Kerim Sadi idi. Onu temizlemek aktüalite idi. Gerekirse gerekçeli “Kadronun Kadrosu” yayınlanırdı.

Nazım'a gelince, onun hakkındaki fikrimi herkes, biliyordu. Şairdi. Pişmandı. Üzgündü. Bir tolerans payı bırakmakta yarar olabilirdi.

Israr edilmiş: “Hiç değilse bu iki adam için birer satır konulsun”. Biblioteğe yeni kattığım Böcür'gil de o kanıdaydılar. Bir oyum vardı, formelman. Çoğunluğa uymamak harcım değildi.

Bu tartışma sırasında Böcür hemen kalemi eline aldı. Kitapta Şevketle Nazım adlarının geçtiği iki üç satırı döktürüp önüme koydu. Yazıdaki kanı, kelimesi kelimesine benim söylediklerimdi. Böcür onları almış, kendi karihasındanmışça önüme sürüyordu.

Kara Vasıf:

- Madem arkadaşlar illa ki istiyorlar, bizce de aykırı değil. Koy bu iki satırı kitabına, ne zararı var?

- Biri: gerekçesiz yarım kalıyor. Yarım işi sevmem. Ötekisi: Nazım ‘beni kullanın’ diye, -ikiyüzlüce de olsa- başvurup duruyor. Bir mola deneyelim... Düzelirse, yazılı hükmü kaldırmak güç olur.

-Sen hâlâ Nazım'ın düzelebileceğini umuyor musun?

- Ummak istiyorum.

-Biz Nazım'ı senden çok iyi tanırız. Merak etme. Düzelmez. Kamuoyunda kendisini bizdenmişçe göstermesinin önüne geçmeli. Parti de bunu istiyor.

Disiplin disiplindir. Koydum: ‘Marksizm Kalpazanları’nın içine o iki satırı. Düşünceme aykırı değildi. Taktik bakımından durdurmak istemiştim. Kitap çıktı. Halâ bir nüshası bile elimde yok.” (Günlük Anılar, s. 279-280)

Bu alıntıda geçen Böcür, o zamanki merkez komiteden Hasan Ali Ediz, Kara Vasıf ise yine MK’den Eczacı Vasıf Onat’tır. İlerdeki kitap tanıtımlarında yeri geldikçe TKP ilişkilerine de değineceğiz.

“Aslına bakılabilir” diyor Kıvılcımlı, bakalım:

“Türkiye’deki Marksist harekete sürtünüp geçen tipler arasında, bir de Nazım Hikmet gibileri vardır. Bunlar burjuva toplumundaki kimliklerini, konumlarını, Marksizm kılığına bürünerek elde ettiklerinden, bu kılıktan bir türlü ayrılamazlar.

Şair Nazım Hikmet’in şiirlerle vermek istediği ‘sözde Marksist’ şekli, eğreti bir gömlek gibi soyup atınız: Altından, Babıâli kaldırımlarında her dakika rastladığımız bir küçük burjuva şairliği fırlayıp çıkacaktır. İşte Nazım’ın bazı radikal ‘Marksist’ terimlerle sahnede yürütmek isteyişi, hep o ‘edebi kimliği’ni maskeleyerek mistikleştirmek ve korumak kaygısındandır. Bu tipler, muhakkak ki, Marksizme herkesten daha zararlıdırlar. Bir zamanlar ateşli komünist geçinen Şevket Süreyya, Vedat Nedim, Ahmet Cevat ve ilh… gibilerinden söz bile etmek istemiyoruz.”

Kitapta Nazım’la ilgili bölüm bu kadarcık. Bundan sonra kitabın tümü Kerim Sadi’ye ayrılır. Ve eleştirinin ana amacı olarak şöyle denir:

“Bize düşen görev, Marks’ın kelimesini değil, Marksizmin ruhunu temsil edenle etmeyeni birbirinden ayırt etmek, sahte(kalp) Marksizmin manevralarını doğmadan boğmaktır.” (Kitap, s. 12)

Çünkü o zamanlar Birinci Emperyalist Evren savaşından sonra daha ciddi bir kriz yaşayan dünya burjuvazisi, Marksizm’in gerçeğini boğmak ve geriletmek için sahte Marksizmleri beslemekte sakınca görmez. O yüzden de çeşit çeşit sözde Marksizmler üretip sürer piyasaya. Gerçek Marksistleri en ağır cezalarla süründürürken, sahte Marksistlere hoşgörüyle davranır, piyasayı demagojilerle doldurmaları için teşvik de eder.

Kıvılcımlı dünyadaki kalp(sahte) Marksistlerden örnekler verir önce. Karl Grün ve Dühring’i örnek alarak bu “düşünürlerin” Marksizm’e vermeye çalıştıkları zararları ve Engels’in özellikle Dühring’e karşı verdiği teorik mücadeleyi andıktan sonra neden Kerim Sadi’nin seçildiğini söyler:

“Bizde de bugün, her önüne gelen ‘Marksist’ geçiniyor ve her Marksist geçinen-bilinen küçük burjuva bilgisizliği ve büyüklüğü ile kendi kafasının kalıbına göre döktüğü bir sahte (kalp) Marksizm reklam ediyor. Bunların içinde Kerim Sadi ‘en karakteristik’ bir örnektir. Marksizm’in zağlı kılıcını onun taş kafasında bilemek, onu deneme tahtası gibi kullanmak lazımdır”. (Kitap, s. 14-15)

Bundan sonra Kerim Sadi’nin kimliğine ve geçmişine bakarız kısaca kitapta. Ama “ayrıntısı bize gerekli olmayan özel şartları” değil, Marksizm arenasında tuttuğu yer itibarıyla ve tuttuğu yer kadar bakarız. Burada bugün de bizlere yol gösterecek şu tespitine bakalım Kıvılcımlı’nın:

“Mektep, yalnız eğitim bakanlıklarının ruhsatı ile açılmış kurumlar değildir. Mektep, sosyal hayattır. Bugün sosyal hayat bir dövüştür. Dövüş, iki kuvvet, yani iki sınıf arasında olur. O halde sosyal hayatta en iyi mektep, organize bir dövüştür. Onun dışında öğrenirim sanmak, bilinçsizse kendine karşı sahtekârlık yapmaktan, bilinçli ise herkese karşı kalpazanlık etmekten başka neticeye varamaz. Öğrenmek, bir doktrinin her parçasını birbiriyle bağlı, birbirinden ayrılmaz, hepsini sistemin varlığı için aynı derecede önemli ve vazgeçilmez saymakla olur. Birkaç Marksist kitabın beş on satırını ezberlemekle ilim adamı ve ergin bilgili görünmek sevdası, sadece insanı öğrenmekten alıkoyan bir gaflet yaratır. Marksist olmak isteyenin, yukarıdaki genel kurallardan sonra özellikle göz önünde tutacağı iki şartı vardır.

1- Marksizm’i diyalektik bir sistem olarak anlamak ve almak. Yalnız araştırma ve açıklamayla kalmayarak; hayatta gerçekleştirilmek gerektiğini hiç unutmamak.

2- Marksizm’in bir proletarya doktrini olduğunu lafla değil, işle de asla unutmamak.” (Kitap, s. 18)

Bundan sonraki bölümlerde Kerim Sadi’nin çevirilerde, özellikle de Komünist Manifesto çevirisinde yaptığı cahillikler ve sahtekârlıklar tek tek örneklerle sıralanır. Özellikle de K. Sadi’nin Kautsky’den aşırma cümleleri sergilenerek, Kerim Sadi’nin Marksizm’den çok Kautskyciliğe yakın durduğu açıklanır. Kerim Sadi’nin çevirileri asıllarıyla karşılaştırıldıktan, dilde ve literatürdeki cahillikler tek tek ve bolca örneklendikten sonra şöyle bitirir konuyu Kıvılcımlı:

“Özetle; K.S.’nin hiçbir yazısı aşırmasız değildir. Fakat biz sırf aşırmalarla uğraşamayız. Bu kadarı yeter.” (Kitap, s. 25)

“Buraya kadar söylediklerimizden çıkan sonuç şudur: Kerim Sadi, doktrin olarak Marksizm’in ne olduğunu bilmiyor.” (s. 33)

Bunları demesine rağmen eleştirilerini bitirmez Kıvılcımlı. Daha sonraki sayfalarda Kerim Sadi’yi Determinizmi anlamamakla, oportünistçe kaçamaklar yapmakla, temel ve üstyapı ilişkilerini kuramamakla, mekanik ve fatalist bir objektivizme sapmakla, üretim ilişkilerini hiç anlamamakla, sosyal sınıfların tanımını yapamayıp, sınıfları ve sınıf savaşlarını bilememekle eleştirir örnekler vererek. Nihayet kitabı şöyle bitirir:

“Not: Bu kitap daha geniş ve ayrıntılı yazılmıştı. Fakat Tip no.1 için bu kadar büyük bir masrafı fazla bulduk. Bu yüzden kitabın kimi konularını çıkarmak, kimi konularını da küçültmek gerekti. Konular arasında görülecek kopuklukla ve ani geçişler bunun bir ifadesidir. Okurlarımızın bizi mazur görmelerini rica ederiz.” (Kitap, s. 80)

Ekim 2008’de kitabı yeniden yayınladığımızda Kerim Sadi’nin o tarihlerde bu polemikle ilgili, Kıvılcımlı’yı Sovyetlerdeki Marx-Engels-Lenin Enstitüsü’ne şikâyet ettiği açık mektubu, yine polemikle ilgili Prof. Suphi Nuri İleri’nin “Liberalizm ve Marksizm Arasında Türk Gençleri” yazısını, Kerim Sadi’nin Yeni Adam Dergisi’nin 96. Sayısında(1935) Kıvılcımlı’ya cevabını ve Reşat Fuat Baraner’in 20.12.1935 tarihli Orak Çekiç dergisindeki, Kerim Sadi’yi eleştirip, Kıvılcımlı’yı öven yazısını bulup kitaba eklemiş, polemiği bütünlemiştik.

Ahmet Kale

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları