loading
close
SON DAKİKALAR

Kıvılcımlı Külliyatından

Ahmet Kale
Tarih: 18.02.2014

'YOL'un İkinci Kitabı: Yakın Tarihten Birkaç Madde

YOL’un ikinci kitabı Yakın Tarihten Birkaç Madde. Bu kitap Kıvılcımlı’nın 1965’te yayınladığı Türkiye’de Kapitalizmin Gelişimi kitabının bir habercisi adeta. Aynı zamanda Osmanlı Tarihi’nin Maddesi eserinin de son bölümünün detaylandırılması gibi. 128 sayfalık bu kitap daha çok Tanzimat sonrası ve Cumhuriyetin ilk yıllarının ekonomik durumu veriler ışığında inceleniyor.
Kitabı yeni harflere aktaran Fuat Fegan 1981 Şubat ayında yazdığı sunuşta şunları yazmış:
“Yakın Tarihten Birkaç Madde’nin çevirisi daha önce başkaları tarafından büyük ölçüde yapılmıştı. Fakat, metnin yeniden gözden geçirilmesi, boşlukların doldurulması ve en önemlisi, yüzlerce alıntının asıllarıyla karşılaştırılması “YOL”un diğer kitapları için harcanan zaman ve emekten çok daha fazlasını gerektirmiştir.”
“Yüzlerce alıntı”. Kıvılcımlı YOL’un diğer kitapları gibi bu kitabını da 1928-32 yılları arasında kaldığı Elazığ Cezaevi’nde yazmıştır. Cezaevi koşullarında yüzlerce alıntı ve çıkışta kolunun altındaki onlarca cilt eserde binlerce alıntı. İşte Kıvılcımlı’nın ustalığı ve üretkenliği.
“Türkiye’de Kapitalizm Öncesi İşçiye Yıldırım Hızıyla Bir Bakış” başlığıyla başlıyor kitabın ilk bölümü. Bu bölümde Osmanlı’nın son dönemindeki “ortaçağ işçisi” dediği işçilerin durumuna bakar. Bir önceki kitapta (Genel Düşünceler) olduğu gibi, işçi sınıfının mücadele sahnesine geç gelişi, “Türkiye işçi sınıfının harekete geç gelmesine sebep nedir? Buraya kadar söylediklerimizle beraber iki sebep var:” denerek , bu iki sebep: “1- Nicelikçe ve maddeten…” ve “2- Nitelikçe ve manen…” olarak belirlenir ve açıklamalara girişilir. Bu bölümde bir kısım alıntılar dikkat çekici. Mesela Karl Marx’ın Bütün Eserlerinin birçok cildinden alıntılar yapılmış. Bütün eserlerin Cezaevinde olabilmesi bir yana, daha o zamanlar Türkçe’ye bile çevrilmiş değiller. Anlaşıldığı kadarıyla Kıvılcımlı dışarı çıktıktan sonra da YOL eserinin üzerinde epey çalışmış. Çalışmasını ayrıntılandırıp zenginleştirmiş. Bize bugün epey kapsamlı gelmesine rağmen, kendisi; “Buraya kadar, Türkiye’de işçi sınıfının geçirdiği değişimleri tarihi seyri içinde ‘yıldırım hızı’ ile paldır küldür geçtik! Fazlasını ‘bu terazi’ çekmez de ondan...” (Yakın Tarihten Birkaç Madde, s. 17) diyerek, ilerde daha ayrıntılı çalışmalar yapıp eserler vereceğini ilan eder ve verir de. Sonraki onlarca cilt eser bunun açık göstergesidir.
“Bir Karşılaştırma” başlıklı bölümünde Balkan ülkelerindeki işçi sınıfı uyanışı ile Osmanlı’nın son dönemi işçi sınıfı uyanışı karşılaştırıldıktan sonra, beş bölüm başlığı ile incelenen “Arpa Boyu: Türkiye’de Burjuva Devrimi Başlangıçları” ana bölümü gelir. Bu bölümde ‘Nizam-ı Cedid’ ve ‘Rusçuk Yârânı’ Asâkir-i Mansure-i Muhammediye, Tanzimat-ı Hayriye (1839) 1856 Şubat Islahatı Fermanı, “Genç Türk” Cemiyeti ve Anayasa başlıkları incelenerek “Burjuva Devrimi Başlangıçları” diye adlandırdığı Tanzimat’a gidiş açıklanır. Oldukça ayrıntılı bir biçimde incelenen bu başlıklardaki bölümlerin açıklanması bu tanıtımın konusu olmamakla beraber, oldukça iddialı bir bilimsel Burjuva Devrimi incelemesidir.
“Bir Damla: Meşrutiyet Burjuvazisi” başlıklı bölümde, Tanzimat Burjuvazisini oluşturan kesimler , “Türk olmayanlar” ve “Türkler” başlıklarıyla incelenir. Bu bölümde Kıvılcımlı’nın öncü tavrını bir kez daha görürüz:
“Rusya ‘yeni bir Ermeni Bulgaristan’ görmek istemiyor. ‘Almanya padişah ile hoş geçinip ticari ve ekonomik çıkar elde etmekten’ başka bir şey düşünmüyor. Sultan Türk burjuvazisi içinde kırk yılda bir fare tuttu: 1890’larda (İngiliz - Alman) dostluğu yerine (Fransız-Rus) hayranlığını geçirdi. Bu, Ermenilere karşı hücum borusu çalmak demekti. Ahmet İhsan’ın tabiriyle, 1855’lerde (Koca Reşid + Ziya Paşa’larla + Nâmık Kemal) tarafından ‘zorla doğurtulmuş olan milliyet fikri’ o zamana kadar kuru edebiyat halinde idi: ‘Bütün Türkler, hele İstanbul Türkleri bu yüksek meselenin asla farkında bile değildi.’ 1890’da İstanbul ve 1893’te Anadolu’da Ermeni kıtalleri baş gösterdi. Hele Ağustos 1896’da Osmanlı Bankası’nın zaptına kadar varan ve iki gün iki gece süren Ermeni katliamı, Türk burjuvazisinin gerçekten işarete değen kanlı muzafferiyetinin başı oldu.” (Yakın Tarihten Birkaç Madde, s. 48)
“Bu itibarla denilebilir ki, Türk burjuvazisi ekonomik ve siyasi idmanını, Ermeni burjuvazisinin sırtında denediği kılıç oyunu ile elde etmiştir. Gerçekte yıllarca belirsiz, homojen olmayan ve sözde bir iddia olarak despotluğa dayanamayıp da Avrupa, hatta Amerika’ya kadar göçen Türklerin sistematik olmaktan çok dağınık ve bireysel hamlelerinden ibaret kalan ‘Jön Türklük’ akımı, ancak Türkiye’de Ermenilere karşı alınan kesin hücum durumundan, yani 1890’lardan sonra şekil ve cisim peyda etti, örgütlenmeye başladı.”(age s. 48)
“1897 İstanbul Ermeni isyanı ve katliamı hareket için bir dönüm noktası oldu.” (age s.49)
Görüldüğü gibi Kıvılcımlı büyük Ermeni Katliamından 20 yıl kadar önce Tanzimat Burjuvazisinin semirebilmek için Gayrımüslüm burjuvaların kanına ihtiyaç duyduğunu ve orta ölçekli katliamlarla asıl büyük katliama hazırlandığının farkına varıyor ve uyarıyor.
Daha sonraki bölümün başlığı Cumhuriyet Burjuvazisi ve Bolşevizm. Bu bölümde tanzimat burjuvazisinin manevi mirası üzerinde yükselen Cumhuriyet burjuvasinin gelişimi ve Bolşevik rejimle ilişkisine bakılır. Bu bölümden de ilginç bulduğumuz noktaları alıntılayalım:
“1919 Mayıs ortasında Samsun’a inen Müfettiş Paşa, Anadolu’da ismi var cismi yok bir ordudan önce asıl efendisini, burjuvaziyi buldu. Ve Sarayda bıraktığı korkak efendisiyle burjuvazi arasında bir karşılaştırma yaptı. O şartlarda Sultan hiç, Burjuvazi hepti. Sultan, ona bir işaretle geri alabileceği kuru bir mevki vermişti. Burjuvazi kendisini Baş yapmak için kucağını açıyordu. Sultan kendisi muhtac-ı himmet bir dede idi, rütbesi bir uydurma, geçici gösterişti; burjuvazi yeni bir yön almış gerçek kuvvet, vereceği mevki, sonu çıkacağa daha benzer parlak bir gelecekti.” (age s. 60) Sonucu biliyoruz.
Çok uzun süren bu bölümde Cumhuriyet (Kemalist) burjuvazisinin yükselişi, bu yükseliş sırasındaki taktikleri, demagojileri, baskı ve yıldırma girişimleri çok ayrıntılı biçimde işlenir.
Sonraki bölüm “Kemalizmin Başarısındaki Etkenler”. Bu bölümde de Kemalizmin “başarı”sında hangi etkenlerin söz konusu olduğu özetçe sıralanır. Bunlar:
1) Uluslararası dengede komünizme dayanmak: “1917 senesiyle beraber komünizmin zaferler devrine girilmişti. Yarı-sömürgeler için komünizmden başka açılan her kucak bir iğneli fıçıdan başka bir şey değildi. Kemalizm bütün zikzaklarına rağmen, Komünizm cephesinden karşıya geçemedi.” (age s. 121)
2) Mücadelede yarı sosyalist usuller kullanmak:” Anadolu bağımsızlık mücadelesi, burjuvazinin o her şeyden üstün ve kutsal bildiği kişisel mülkiyetin bir an için sınırlanması ile başarılmıştır. Bunda şaşacak bir şey yok. Sınıf olarak tehlikeye düşen burjuvazi, hele Komünizmle ittifak ettikten sonra, böyle (Geçici + Genellikle halka yüklenen) kişisel mülkiyet sınırlamalarına mecbur ve razı olur.” (age s.122)
3) Emperyalizmin müdahalesi ile Meşrutiyet burjuvazisinden kurtulma: Bu iki başlıkta incelenir. Meşrutiyet burjuvazisinin tecridi ve Anadolu mücadelesini örgütleyen genç kadronun oluşumu.
4) Yunan salgını ve milliyetler: “Kemalizm’i, nereye vardıracağı pek kestirilemeyen iç hastalığından kurtaran nasıl İngiliz müdahalesi olduysa, Cumhuriyet burjuvazisini palazlandırmaya vesileler veren de Yunan salgınıdır.” (age s. 125) Dendikten sonra milliyetler meselesinde yeniden Ermenilik üzerinde durulur ve “1890’lardan itibaren başlayan Ermeni satırı, Meşrutiyet burjuvazisinin kanlı konspirasyonu ile tam ve kökten bir katliama döküldü” (age s. 126) tespiti tekrarlanır. 5) Nihayet son madde olarak Kemalizmin başardığı 3 önemli şey sıralanır: Ayan meclisinin kaldırılması, Önce iç düşmanın, sonra dış düşmanın halledilmesi ve Merkezin İstanbul’dan Ankara’ya nakli.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları