Tarih:
03.11.2012
Din kamulaşıyor!
Ceren Özçelik yazıyor, 'Din, devlet politikalarına alet olamayacak kadar kişisel ve özeldir...''
Ağzınızdan çıkan her kelimeyi, yapacağınız her hareketi, adımlarınızı ya da bakışlarınızı kontrol edebilirsiniz ve onlardan sorumlu olursunuz. Çünkü onlar iradeniz dahilindedir.Ya düşünceler? Zihninizden geçirdiğiniz şeylerin limiti, sınırı ya da kotası var mı? Dile getirmediğiniz sürece onları yalnızca siz biliyor, siz hatırlıyorsunuz.
Yaşamınız boyunca bir çok olayla karşılaşıyor, bir çok insanla tanışıyor ve muhatap oluyorsunuz. İzlenimleriniz, ön yargılarınız, kalıplaşmış fikirleriniz zihninizde dolaşıp duruyor. Sonra kendinizi, yaşamınızı, nedeni-nasılı sorguluyor, filozof misali kendinize gerekçeler yaratıyorsunuz.
'Dünyaya nasıl geldim, nereye gideceğim' sorusunu kendine sormayan, üzerine düşünmeyen ve çoğu zaman nihai bir fikre ulaşmayan insan var mıdır?
İstisnai durumlar hariç herkesin yaradılış ve yok oluş üzerine fikri vardır. Çünkü insanoğlu sorgulamadan, merak etmeden duramaz.
İşte din kavramının çıkış noktası da budur. İnsanoğlu yüz yıllardır yaradılışını tanımlamak için sorgulamış, araştırmış, dinlemiş ve kendi tanımını bulmuştur. Fikirlerini bazen ailesi, bazen arkadaş çevresi, okuduğu birkaç kitap ya da yaşadığı toplum şekillendirmiştir. Ama edindiği şeyler mutlaka ve mutlaka kendi zihin süzgecinden geçmek durumundadır.
Bazı insanlar sorgulama gereği duymadan yalnızca o dinin mensubu olduğu toplumdaki insanlara uyum sağlar. Bazıları ruhunu doyurmak ve kendini koruyacak bir maneviyata sığınma ihtiyacı duyduğu için bir dine ait olmayı seçer ve onun gerekliliklerini yerine getirmeye çalışır. Ve bazısı da mantığını tatmin etmediği için dinen herhangi bir kalıbın altına girmeyi tercih etmez.
Halbuki inanmanın özü bilinçtir. Bilinciniz kabul eder ya da etmez. Ruhunuz ister ya da istemez. Çünkü insanın nasıl yaradıldığı ile ilgili yargısı yalnızca kendini bağlar! Ve bence insan hayatında en özel şeylerden biridir din. Nasıl ya da ne kadar inanacağı vardığı yargıya bağlıdır insanın. Bir gölgeyi insan siluetine benzeten gözlere ağaca ya da bir başka nesneye benzetmesi gerektiğini söyleyemezsiniz.
Hangi yemeği yiyeceğine, hangi kıyafeti satın alacağına karar vermek kadar özeldir din ve özel kalmalıdır. Bırakın devletin politikalarına alet olmayı 4-5 kişinin tartışma konusu bile olamaz.
* * * * *
Türkiye'de inanç kavramı son 10 yıldır boyut değiştirmiş durumda. 'İnançlı' insanlardan oluştuğu için üst üste iktidar yapılan bir parti ve partinin, dini diline pelesenk eden yöneticileri inancı kişisellikten çıkarıp 'kamu malı' yapmakta.
2013 yılında Diyanet'e ayrılan bütçe, eğitim ve sağlığa ayrılan bütçeden daha fazla paya sahip. Bunun anlamı devletin din odaklı bir politika yürütmesidir ki bu, hukuk devleti anlayışı ile bağdaşmadığı gibi, dinin kendi kutsallığına da aykırıdır.
Halkın 'dindar' olduğu için oy verdiği bir partinin, aynı halkın kutsal saydığı değerleri siyasete alet etmesi çelişkilerin ve bu çelişkilerin o halk tarafından görülememesi de cehaletin en vahim örneğidir.
''Parti, dinî düşünce ve inançlara saygılıdır" kuralını bayrak olarak eline alan kimselerden, iyi niyet beklenebilir miydi? Bu bayrak, yüzyıllardan beri, cahil ve bağnazları, hurafelere inananları aldatarak özel amaçlar sağlamaya kalkışmış olanların taşıdıkları bayrak değil miydi? Türk milleti, yüzyıllardan beri sayısız felâketlere, içinden çıkabilmek için büyük özveriler gerektiren pis bataklıklara hep bu bayrak gösterilerek yöneltilmemiş miydi?
Cumhuriyetçi ve ilerici olduklarını zannettirmek isteyenlerin, aynı bayrakla ortaya atılmaları, dinî bağnazlığı coşturarak, milleti, cumhuriyetin, ilerleme ve yeniliğin tamamen aleyhine kışkırtmak değil miydi?" demiş yıllar önce Atatürk, sanki yıllar sonra olacakları görmüş gibi...
Ceren Özçelik
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları