Her Türk asker doğmamalı!
Ceren Özçelik yazdı, ''Ruhunda mücadele duygusu, bunun da ötesinde savaşma isteği barındırmayan gençlerin kaderi neden başkalarının elinde?''
Askerliğe karşı olmanın ve tarihimizle gurur duymamanın vatan hainliği sayıldığı bir dönemde bu fikir de eminim toplumun o kalıplaşmış tutumuna fazla cüretkar gelecektir.
Öyle ya, Selçuklu’dan Osmanlı’ya tüm Türk
uygarlıkları ve devletlerinde öne çıkan en önemli özelliğimiz ‘savaşçı’ bir
toplum olmamız. Aynı zamanda milliyetçi
de bir toplum olduğumuz için, bu duygunun içselleştirilmesi adına askerlere
‘Her Türk asker doğar’ önermesi ile aşılama
uygulamaları yapılır. Asker atalarının yaptığı gibi kendinin ve bu ülkede
yaşayan her gencin toprakları için gözünü kırpmadan canını feda etmesi
gerektiğini beynine kazır. Psikolojisini bunun böyle olması gerektiğine
endeksler.
Kimse 20 yaşındaki bir delikanlıya kan dökmek, savaşmayı öğrenmek istiyor musun diye
sormaz, ya da savaşmak istiyor
musun? Kazara sorulacak olsa ‘istemiyorum’ da diyemez, çünkü her Türk asker
doğuyordur, her Türk savaşçı doğuyordur. Daha ilkokul sıralarında başlıyordur
ecdadlarının ‘şanlı savaş zaferleri’ni dinlemeye ve en açık zamanlarında
zihnini bu savaş öyküleri ile dolduruyordur. Dolayısıyla savaşçı olmanın
kendisi ve ülkesinin yaşam kaynağı olduğu fikrini de kökten perçinleştiriyordur.
Askerlik ve savaşçılıkla bu kadar bütünleşen bir
gencin, 20 yaşına geldiğinde bu ‘kutsal görev’i gururla yerine getirmesi
beklenir. Savaşmayı öğrenmek onun için bir onur meselesi haline gelir. Artık
ona dayatılanlarla, savaşmaya hazır bir Türk gencidir…
* * * * *
Her gencin hayatının miladı sayılır askerlik.
Askerlik disiplininden önce ve sonra… Askerlik psikolojisinden önce ve sonra. Hatta
bazen, ölüm korkusundan önce ve sonra… Güneydoğu’da askerlik yapan bir genç
için hayatının o döneminde bol bol çatışma sesleri, mayın aramaları, korkulu
gece nöbetleri ve yokluk vardır. Tepedekiler yan gelip yatıldığını
düşünür belki ama her askerlik manevi olarak birer ‘kendinden eksilme’dir.
Üstelik üniversite eğitimi almayanların 15 ayına mal olan bir eksilme.
Türkiye’de erkeğe yüklenen misyon, güç ve iktidardır. Askere giden her
erkeğe ‘gerçek bir erkek, çakı gibi bir delikanlı olacaksın’ denir. Erkek neden güçlü olmak zorundadır? Onu güçlü
yapacak o süreçte psikolojisinden
neler eksilmektedir? Kimse sorgulamaz, hiç kimse onun her şeyden önce bir insan olduğunu göz önünde bulundurmaz.
Erkektir, güçlü olmalıdır. Erkektir, korumalı ve savaşmalıdır.
Askerlik süresi kısaltılsın denildiğinde, eskiler hemen kendini ortaya atar:
Bizim zamanımızda askerlik bu kadardı, şükretsinler! Biz yaptık onlar da eşek
gibi yapacak!
O eskiler
sorgular mı, bizim zamanımızda ya da şimdi, askerlik yaparken nelerden fedakârlık
ediyoruz? Neden hayatımızın belli bir kısmını savaşmayı öğrenmeye ayırıyoruz?
* * * * *
Gereğince yaşayamasak da insan olarak doğduk ve
doğuştan getirdiğimiz haklarımız ‘var’. Dünyaya gelmek için tek bir hakkı olan
insanların ‘gönül rızaları’ dışında ölmeye ve öldürmeye gönderilmesi ne kadar
vicdani? İşte hep bunu sorguluyorum.
Dünya üzerinde 88 ülkede zorunlu olmayan askerliğin neden Türkiye’de zorunlu olduğunu
anlamıyorum. Vicdani retçilerin ve vicdani ret düşüncesini savunanların ‘vatan
haini’ ilan edilmesini, erkeğin güçle eş değer görülmesini, tarihte savaşçı
yönümüzün öne çıkmış olması ile gurur duyulmasını da anlamıyorum.
Kurtuluş
Savaşı’nda düşmanla çatışacak olan askerler gönüllülerden oluşuyordu. Şimdi öyle
bir düzen var ki, her gün oluk oluk kan akan Güneydoğu’ya hiçbir gerekçe olmaksızın rast gele asker
gönderiliyor. Tecrübesi ve gönül rızası
olmayan gencecik insanlar için ‘bile bile lades’ deniliyor. Ruhunda mücadele
duygusu, bunun da ötesinde savaşma
isteği barındırmayan bu gençlerin kaderi neden başkalarının elinde? Ve o
kader çarkı neden orta ve alt tabakanın gençlerini gösteriyor? Her Türk asker
doğuyor da, hangileri canından oluyor?
İşte adaletsizlik kendini en çok bu noktada
gösteriyor. Ve bu adaletsizliğin giderilmesinin tek yolu, askerliğin her Türk
erkeği tarafından değil, gönüllü ve maaş karşılığı yapılmasından geçiyor.
Bu ülkenin sınırları gönüllü askerler tarafından
çizildiyse, aynı sınırlar eli mahkum olduğu için değil eline silah almayı
gerçekten isteyen gençler tarafından korunmalı. Askeri itaatkârlığı ruhuyla
özdeşleştirmeyen ve silah almayı reddedenler tarafından değil…
‘Görev dağdan
ağır, ölüm tüyden hafif…’
Ceren Özçelik
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları