loading
close
SON DAKİKALAR

Medyanın kölesi olmayın!

Ceren Özçelik
Tarih: 13.10.2012

Ceren Özçelik yazıyor, ''Medyanın kölesi değil efendisi olun...''

İnsan daha doğumundan itibaren dış dünyadakileri beynine kaydetmeye programlanmış, kaydettiklerini gerek kendi çabalarıyla pekiştirerek gerekse tekrarlı öğrenme yoluyla zamanı gelince kullanma eğilimini gösterebilen karmaşık yapılı, eşsiz bir canlı türü.

 

Hal ve hareketlerini olumsuz bulduğumuz bir çocuğa hep ‘kime çekti bu çocuk bilmem ki’ deyip suçu genetiğe atarız. Halbuki çocuğun gelişiminde onu en az genetik kadar etkileyen ‘çevre’ faktörünü yeterince ciddiye almayız. Alsak da yapılacak fazla bir şey yoktur. İnsanoğlu hareketlidir, heyecanlı ve meraklıdır. Onu dışarıdan ve en önemlisi medyadan soyutlayabilmek çok fazla mümkün değildir.

 

Daha konuşmayı bile bilmeyen bebekleri dikkati dağılsın da ağlamasın diye televizyonun renkli ışıklarıyla tanıştırırız. O ışıklar ki, çocuğu yaşamı boyunca içine alan girdabın ilk aşamasıdır. Adeta enerji patlaması yaşamaya başladığı ve bir ateş topuna döndüğü 1,5-3 yaşlarında içinde kopan merak fırtınalarını kendine zarar vererek geçirmemesi için koyarız televizyonun önüne bu kez çocuğu. Rutin işlerimizi gönül rahatlığıyla yapabilmek için televizyonun kucağına bırakırız onu. Belki de o dönem televizyon, ebeveynler için en iyi çocuk bakıcısıdır.

 

Çocuk okul çağına gelecek kadar büyür. Televizyona ilaveten bu kez ona arkadaşlık eden ikinci biri daha ortaya çıkar. Dış dünyanın kapılarını ona sonuna dek açan bilgisayarlar. Çocuk medya karşısında artık, televizyon izlerken olduğu gibi ‘pasif’ değildir. Aklına takılan, tehlikeli ya da masumane her şeyi elinin altında bulabilir. Televizyonda ‘büyükleri’ için hazırlanmış filmleri ve dizileri izlerken, internette belki televizyonda izlediği cinselliğin bir kademe  yukarısını, ‘porno’yu keşfetmiştir. İnternet uzay boşluğu gibidir; bilgi, doküman, fotoğraf ve video sınırlaması yoktur. Bu dağ gibi yığının içinde çocuğun kaybolması içten bile değildir üstelik, çünkü çocuğun filtresi yoktur. Karşısına ne çıkarsa çıksın, zihnindeki depoya gördüklerini ve duyduklarını yükleyiverir. Yetişkin biri olana dek zihninde biriktirdikleri onun karakterini çizecek ve yetişkinliği süresince yapacağı her türlü eylemde ve söylemde bu birikimleri kullanacaktır.

 

Çizgi filmlerde birbirine şiddet uygulayıp hiç zarar görmeyen, görse de bu zararı çabuk atlatan karakterleri, televizyon dizilerinde birbirine nefret saçan ve silah kullanan ‘kötü adam’ları, bazen sokaktaki bir kıza bazen eski eşine tecavüz eden cinsel şiddet kullanıcılarını izleyen bir çocuğun zihninde ‘şiddet’ten bağımsız bir sahne barınabilir mi? Şiddet, tüm iyi ve insani duygulardan daha güçlü bir etki yaratır. Şiddet sahneleri ile beslenen bir çocuğun ‘şiddet’i sorunların çözümünde ilk yol olarak görmesi bu güce inandırıldığındandır.

 

* * * * *


Gazetelerde, internette ve televizyonda cinayetin, kanın, şiddetin tasvirini açıkça görüyor, okuyor ve izliyoruz. Hepsi gerçek ve yaşanmış şeyler. Doğudaki çatışmaları, saldırıları, ülkenin ya da dünyanın herhangi bir yerinde işlenen vahşi cinayetlerin ayrıntılarını, bazen bir polisin hak peşinde koşan vatandaşa uyguladığı akıl almaz şiddeti, bazen kendi öz çocuğunu elleriyle boğan bir anneyi, çocuklara ve kadınlara uygulanan cinsel şiddeti ‘anlık’ bir trajedi olarak izliyoruz. Oysa gözümüzün önünde gelişen bir yaralama ya da dövüşme olayı bizi çok daha fazla etkiliyor. Televizyonda görüp iki cık-cık yaptığımız olay, gözümüzün önünde yaşandıysa günlerce etkisinden çıkamayabiliyoruz. Halbuki ikisi de gerçeğin ta kendisi. Ama birini küçük bir kutunun içinde, öyküleyici bir dil eşliğinde izlemek, onu kurgusal kılıyor.


Doğruyu-yanlışı ayırt etme yetisine sahip yetişkin insanlar bile medyanın ablukası altına rahatlıkla girebiliyorken, kişisel ve psikolojik gelişimini henüz tamamlamamış olan küçük insanlar medyayı en yakın dostları ve kılavuzları ilan ediyor, beynini medyanın ona sundukları ile programlıyor.


Peki çocuklarımızı medya köleleri haline getirmemek için ne yapmamız gerekiyor? Her konuda olduğu gibi medya konusunda da bilinçli olmak, onun zararlarını en aza indirgemenin temel yolu. Bu bilinçlenme ise çocuğun temel derslerin dışında medya alanında da eğitilmesi ile gerçekleşebilir.


Medya Okuryazarlığı, kişinin; medyanın verdiği mesajları çözümleyebilme becerisi ve zihnini bütünüyle bu mesajlara emanet etmemesi durumudur.


Türkiye’de son yıllarda medya okuryazarlığı eğitimi konusunda çeşitli atılımlar yapılmış olsa da bu atılımlar gerektiği gibi gerçekleştirilmediği sürece bilinçlendirmenin gerçekleşmesi mümkün olmayacak. 


Kitaplardaki bilgileri öğrencilere ezberletip, onların hafızasını yoklayarak medya okuryazarlığı bilincinin kazanılabileceğini düşünmek boşa kulaç atmaktan başka bir şey ifade etmiyor. Üstelik bu eğitim  ‘seçmeli ders’ adı altında, konuya hiçbir hakimiyeti olmayan farklı alan öğretmenleri tarafından yapılmaktadır.  


Bu kazanım, yalnızca konusunda uzman olan iletişimcilerin uygulamalarıyla sağlanabilir. Medyayı, medyanın verdiği mesajları, konunun perspektifini tanıyan iletişimciler çocukları bu konuda en iyi eğitebilecek kişilerdir. Medyanın anestezik etkilerini ancak ve ancak onun alfabesini ve dilini iyi bilen iletişim uzmanları ile azaltmak mümkündür. Onun girdabına girmemek için, medya okuryazarlığı eğitimi ve bu eğitimin uzmanlarca verilmesi zorunlu olmalıdır! 


Ceren Özçelik

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları