Tarih:
12.02.2012
146 yıllık Kızılay’ı sorgulamalıyız
Her deprem sonrası aynı şeyleri konuşuyoruz, aynı şeyleri tartışıyoruz.
Her deprem sonrası aynı şeyleri konuşuyoruz, aynı şeyleri tartışıyoruz. Özelikle Yalova ve Düzce depreminden en küçük ders almadığımız ve bir arpa boyu ilerlemediğimiz Van depremiyle açığa çıktı.
Tartışmaları iki başlık altında toplamak mümkün. Birinci başlık, deprem öncesinde yapı denetiminin sağlıklı ve doğru yapılmaması, müteahhitlerin malzemeden çalmaları, yerel ve merkezi idarenin yönetim zafiyeti gibi konular. İkinci başlığı ise, deprem sonrası kurtarma, konaklama, koruma, sağlık gibi depremzedelerin temel insani ihtiyaçlarının karşılanması oluşturuyor.
Bu yazıda esas olarak ikinci konu başlığıyla ilgili bir konuyu ele alacağım. Ancak birinci konu başlığı etrafında yürütülen tartışma bugüne kadar müteahhit, yerel ve merkezi yöneticilerin sorgulanması eksenin yürütüldü. Yapı denetimini yürüten, mimar ve mühendisler tartışmanın ana gündeminde hiç yer almadı. Bu konuda dün Radikal Gazetesi yazarı Tarhan Erdem’in TMMOB yönelik haklı ve yerinde eleştiri ve sitemlerini ciddi şekilde ele almak, tartışmak ve bir sonuçlandırmak gerektiğini belirtmeliyiz. TMMOB, üyelerini denetleyen bir mekanizma geliştirmek durumunda. Kendi üyelerinin hatalarını mesleki dayanışma nedeniyle örtmeyi, gizlemeyi terk etmelidir.
Gelelim ikinci konu başlığına. Bu konudaki tartışmaların odağında yer alan kurumların başında doğal olarak Türk Kızılay Derneği gelmekte. Son yıllarda yurtiçinde yaşanan bütün doğal afetler sonrasında Kızılay yetersizlik, beceriksizlik, yönetemezlik, partizanlık ve öngörüsüzlük gibi konularda yoğun eleştiri ve tartışmalara maruz kalıyor. Kızılay kısa süre önce de yolsuzluk nedeniyle çalkalandı ve yönetim istifa etti.
Nasıl oluyor da 146 yıllık bir kuruluş ve örgütlenme, bunca deneyime rağmen yoğun bir biçimde eleştiriliyor. Her doğal afet sonrası büyük bir rezalete imza atıyor.
Hatırlatmak yarar var. Kızılay ilk kez 11 Haziran 1868 tarihinde "Osmanlı Yaralı ve Hasta Askerlere Yardım Cemiyeti" adıyla kuruldu. Daha sonra sırasıyla 1877'de "Osmanlı Hilali Ahmer Cemiyeti", 1923'de "Türkiye Hilaliahmer Cemiyeti", 1935'te "Türkiye Kızılay Cemiyeti" ve 1947'de "Türkiye Kızılay Derneği" adını almıştır.
Kızılay'ın amacı kendi dokümanlarında, “her nerede görülür ise , hiçbir ayrım yapmaksızın insanın acısını önlemeye veya hafifletmeye çalışmak, insanın hayatını ve sağlığını korumak, onun kişiliğine saygı gösterilmesini sağlamak ve insanlar arasındaki karşılıklı anlayışı, dostluğu saygıyı, işbirliğini ve sürekli barışı getirmeye uğraşmaktır. Kızılay ihtiyaç anında dayanışmanın, ıstırap anında eşitliğin, savaşın en kızgın anında insancıllığın, tarafsızlığın ve barışın simgesidir.
Kızılay, Uluslararası Kızılay-Kızılhaç Topluluğu'nun temel ilkelerini paylaşır. Bunlar; insanlık, ayrım gözetmemek, tarafsızlık, bağımsızlık, hayır kurumu niteliği, birlik ve evrensellik ilkeleridir.
Kızılay, tüzel kişiliğe sahip, özel hukuk hükümlerine tâbi, kâr amacı gütmeyen, yardım ve hizmetleri karşılıksız olan ve kamu yararına çalışan bir gönüllü sosyal hizmet kuruluşudur.” biçiminde tanımlanıyor.
Ülke içersinde 769 şubesi bulunan Kızılay, istisnasız her dönem eleştiri oklarını üzerine çekmeyi başarıyor. Bunun esas nedeni Kızılay’ın siyasi iktidarların arpalığı olmaktan çıkamamasıdır. Özerk bir kuruluş olamamasıdır. Siyasi iktidarın politikalarına ve duyarlıklarına endeksli yardım, dayanışma politikası izlemesi Kızılay’ı esas işlevini yerine getirmesini engelliyor. Mağdur ve çaresiz duruma düşmüş yurttaşların doğal beklentilerine yanıt verememesi yurttaşların tepkisine yol açıyor. Yukarıda ifade edilen ulvi amaçlarla örtüşmeyen yapılanma, yönetim anlayışı Kızılay’ı eleştirilerin merkezine oturtuyor.
Mevcut Kızılay Genel başkanı Ahmet Lütfü Akar’ın 26 Ekim 2011 Çarşamba günü yapmış olduğu basın toplantısı Kızılay’ın neden eleştirilerin odağında olduğunu göstermeye yetiyor.
Başkan basın toplantısında bölgeye 25 bin 666 çadır, 31 toplu barınma çadırı gönderildiği ve 30 bin çadıra ihtiyaç olacağını hesapladıklarını açıkladı. Aynı basın toplantısında Genel Başkan Akar, ‘‘Normal olarak 7.2 büyüklüğünde ve Van’da olan bir depremde gerçek afetzede miktarının normal şartlarda 20 bin olması bekleniyordu. Normal şartlar olsaydı 20 bin afetzede 4 bin çadır ile barındırılabilir ve korunabilirdi. Fakat bu afetin neticesinde karşımızda 600 bin afetzede var. 600 bin afetzedenin barındırılması için 120 bin çadıra ihtiyaç vardır. Sıkıntı buradan kaynaklanmaktadır.’’ değerlendirmesi yapması, Kızılay yönetimini başarısızlığımı ve yeteneksizliğini ortaya koyuyor.
Kamu kuruluş niteliğine sahip Kızılay’ın bu haliyle, doğal afetlerin yol açtığı toplumsal travmaları arttırdığı, derinleştirdiği görülmek durumundadır. Basit hesabı dahi yapmayı beceremeyen bir yönetim ve kuruluşun doğal afetler ülkesinde işlevli olabilmesi mümkün değildir.
Kızılay’ın bu halinin tartışma dışında tutulması, Kızılay’ı kutsallaştırırken aynı zamanda yozlaştırıyor. Dünyada afet çadırı üreten ender kuruluşlardan biri olan Kızılay, kendi kapasitesini kullanmayı beceremiyor ve işlevli hale gelemiyor. Bugünkü hantal yapısı, sahip olduğu maddi ve manevi varlığı sadece siyasi iktidarların ve bürokratları ikbal kapısı olabilir.
Artık bu kutsal yapıya da dokunmak gerek. Kızılay, işlevini bu sorgulama yapılmadan yerine getirilemez. Yeni Van’ların yeni, Yalova’ların ve Düzce’lerin yaşanmaması için Kızılay masaya yatırılmalıdır. 146 yıl yeter denmelidir.
Son söz olarak kendi ilkesinden hareketle “İhtiyaç anında dayanışmanın, ıstırap anında eşitliğin, savaşın en kızgın anında insancıllığın, tarafsızlığın ve barışın simgesi olabilecek” bir Kızılay’a fitresini, zekatını ve kurbanını vermek istemesi vatandaşın en doğal hakkı olduğunu hatırlatalım.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları