DDK Raporu
Abdullah Gül’ün talimatıyla hazırlanan Devlet Denetleme Kurulu raporu bir fırsata dönüştürülebilir. ..
Hrant Dink cinayetiyle ilgili Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün talimatıyla hazırlanan Devlet Denetleme Kurulu raporu bir fırsata dönüştürülebilir.
Cumhurbaşkanlığı sitesinden yayınlan 14. Maddeden oluşan raporun 6
ile 11. maddeleri arasındaki altı başlığının üzeri devlet sırrı gerekçesiyle
kapatılması bazı soru işaretleri oluştursa da raporun, cinayetin işlenmesinde ve soruşturulmasında
kamunun ağır kusuru ve hatası olduğu gerçeğini net bir biçimde vurgulaması
basite alınabilecek bir şey değil.
Bu bize Hrant Dink ve benzeri cinayetlerin aydınlığa
kavuşturulması isteğinin daha güçlü dillendirilmesinin fırsatını sunmaktadır.
Rapor, salt Hrant Dink cinayetinde adaletin gerçekleşmesinin nasıl
engellendiğini açıklamıyor. Başka bazı soruşturma ve yargılamalarla da
ilişkilendiriyor.
Bu fırsatın değerlendirilmesine raporun altı sayfasında gizlenen
devlet sırrının ne olduğunu ve kamuoyundan gizlenenlerin neler olduğunu sormakla
başlamalıyız.
Hatırlanacağı gibi Susurluk döneminde Başbakanı Mesut Yılmaz’ın
hazırlattığı raporda da üzeri örtülen bölümlerin esas önemli bölümleri olduğu
çok yazıldı, söylendi ve tartışıldı.
En azından Cumhurbaşkanlığı böylesine kritik bir cinayet raporunda,
üzeri örtülen bölümlerin hangi konuları içerdiğini kamuoyuna açıklamalıdır. Bir
süre sonra istihbarat örgütlerinin sızdırma bilgilerle ortamı kirletmesine
vesile edileceğini akıllarda çıkarılmamadır.
İkinci önemli nokta raporda eleştiri ve şikayet konusu yapılan
hemen hemen her şeyi beş yıldı davanın avukatları ve Hrant’ın ailesi ile
arkadaşları dillendirmiş ve dikkat çekmiş olmasına rağmen gereğini
yapmayanlarla ilgili soruşturma ve cezai yaptırım talep edilmelidir.
Örneğinin görevini ihmal ettiği iddiasıyla soruşturulması ve
yargılanması talep edilen aralarında dönemin İstanbul valisi Muammer Güler ile
Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ın da bulunduğu 30 kamu görevlisinin soruşturulmasını,
beş yıldır kimin veya kimlerin oyaladığının veya engellediği de araştırılmalıdır.
Bu iki isimin yanı sıra İstanbul Vali Yardımcısı Ergun Güngör, MİT
görevlileri Özel Yılmaz ve Handan Selçuk, İstanbul Emniyet İstihbarat Şube
Müdürü Ahmet İlhan Güler, İstanbul Emniyeti’nde görevli polisler İbrahim Pala,
İbrahim Şevki Eldivan, Volkan Altınbulak, Bahadır Tekin, Özkan Özkan, Trabzon
Emniyet Müdürü Reşit Altay, Trabzon Jandarma Alay Komutanı Albay Ali Öz, Emniyet istihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek,
Trabzon Emniyeti’nden görevli Faruk Sarı, Özkan Mumcu, Muhittin Zenit, Mehmet
Ayhan, Samsun Terörle Mücadele Müdür Yardımcısı Metin Balta ve komiser İbrahim
Fırat hakkında yapılan işlemler, soruşturulmanın yürütülmesinde çıkartılan
engeller ve kimler tarafından korunup kollandığının üzerinde durulmalıdır.
Hiç kuşku yok görülecek ki, kamunun ağır kusurundan şikayet eden
mekanizmanın bizzat kendisi kusurun oluşmasını sağlıyor.
Raporun dili kamuoyundaki tepkileri yatıştırmaya amacıyla
hazırlandığına dair bir kanaatin oluşturulmasına yol açıyor. Öznesi olmayan
hatalardan, yanlışlıklardan söz ediliyor.
Raporun gaz almaya dönüşmemesi, bir fırsata dönüşmesi için Hrant Dink
cinayetine beş yıl önceki duyguya benzer bir duygu ve düşüncesiyle davranılması
bizi sonuca ulaştırabilir. En azından raporun gaz alma gayesi boşa
çıkarılabilir.
Salt AKP karşı cepheyi geliştirme düşüncesiyle cinayete karşı çıkıyor veya Hrant’a sahip çıkıyor görünmek en hafif değimle ikiyüzlülüktür. Bunun hükümet yandaşlarının Hrant cinayetini kendilerine meze yapmasından zerrece bir farkı yoktur.
Bu nedenle 19 Ocak sonrası Hrant Dink anmasıyla başlayan tartışmanın
bir kenara bırakılmalı ve bir cinayetin,
insan gibi bir insanı siyasi emellere malzeme yapılmasının engellenmek
için raporun ortaya çıkardığı gerçeğin üzerine yürümek gerek.
Bu yol iki aydır yürütülen Uludere soruşturmasının bir oyalama
taktiği olarak kalmasının nasıl engellenebileceğini de öğretecektir. Bu yol
bizi 34 insanımızın öldürülmesini seyretmekten kurtaracaktır.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları