Tarih:
12.02.2012
Deprem ve medyadaki ayrımcılık
Bazı medya organları ve köşe yazarları ise, bu felaketi içlerindeki kini kusmak için kullanıyor.
Deprem sonrası medya organlarında süren tartışmalar ülke olarak savrulduğumuz yeri görmek açısından önemli ipuçları veriyor. Bütün Türkiye Van’da yaşanan açılarla duygudaşlık yapmak ve çaresiz insanlarla dayanışmak, ekmeni paylaşmak için adeta çırpınıyor. Bütün toplum seferber oldu.
Bazı medya organları ve köşe yazarları ise, bu felaketi içlerindeki kini kusmak için kullanıyor. Nefret söylemiyle olayları değerlendiriyorlar. Kürt düşmanlığı yapıyorlar. Bunlarının ne kadarı bilinçli ne kadarı “iş kazası olduğu” tartışıla dursun, bir gerçek var ki, bu tartışmalar onu değiştirmez. Kürt Sorunu’nda yaşanan kutuplaşma ve ayrışmanın ciddi bir hal almaya başladı. Bunun işareti olarak saymak ve görmek gerek bütün bu marazi durumları. İnsanlar bilinçaltlarında olanları dışa vuruyorlar.
Kürt meselesinde yaşanan çatışma ve sorunu askeri yöntemle çözmede ısrar etme arzusu, ırkçı marazi durumu her gecen gün derinleştiriyor. Bu zaman geçtikçe olağan durum olarak algılanmaya başlıyor. Bunun sonu sosyal ve kültürel yozlaşma, toplumsal cürüme ve çözülmedir. Bin yıldır kardeşiz söylemi insanlara bir süre sonra çok fazla bir şey ifade etmemeye başladığında ise artık zaman geçmiş olacak. Bu nedenle deprem sonrası yazılanlar ve söylenenler bir uyarı niteliği de taşıyor.
Tartışma ve nefret söylemi ilk önce sosyal medyada boy gösterdi. Ahmet Hakan Coşkun, Hürriyet Gazetesinde köşesinde sosyal medyadaki durumu şöyle özetlemiş: “Bazıları teröre destek verilirse böyle olur diyor. Bu akıl tutulması, bu vicdan körelmesi, bu merhamet yoksulluğu, bu cehalet histerisi bayrağı burcun en tepesine dikmeyi başaracak. Hiçbir şeyden korkmayalım bundan korktuğumuz kadar.” (24 Ekim 20011)
ATV’de Müge Anlı’nın sarf ettiği “ biraz da insanlar haddi bilsinler” sözleri HaberTürk spikeri Duygu Canbaş’ın “…tüm Türkiye her ne kadar doğusundan, Van’dan gelmiş olsa da, bu haber, hepimizi çok derinden sarstı ve üzdü” cümlesi aslında medyada son aylarda çok daha fazla açığa çıkan bir dil yarasının örneklerini oluşturuyorlar.
Bunlar son aylarda HaberTürk, Sabah, Bugün, Yenişafak, Zaman, Star gazetelerine baş gösteren Kürt düşmanlığının örnekleri.
Özellik HaberTürk Gazetesinde bir süredir lümpenlik hakim olmaya başladı. Mesela bugün deprem konusunu işleyen iki yazarı küfür kullanmış. Her ikisi de bunu çok sık yapıyor. Fatih Altay’lı “aklımdan ve hatta ağzımdan küfürler geçiyor” Yiğit Bulut “bizi ayrıştırmaya çalışanlar tek kelimeyle şerefsizlerdir, bölücülerdir ve en önemlisi de insan değildi” yazmış.
Aslında bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Bizim maksadımız köşe yazarlarını teşhir etmek değil. Medyanın fotoğrafını çekmek. Böylesi büyük açının ve BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın ifade ettiği gibi bütün toplumu kardeş kokusunun sardığı bir ortamda bu nefret ve kinin kaynağı nedir bunu anlamak çalışmaktır.
Medyanın Türkiye’nin Van ile dayanışma için ayağa kalmasını “milli seferberlik” olarak ifade etmesi de aynı kaynaktan besleniyor. Her şeyi millileştirme hali ister istemez bu türden habis kişiliklerin oluşmasına yol açıyor.
Medya, neden “milliği seferberlik” diye tanımlamayı ihtiyaç duyar da “Türkiye seferber oldu” gibi 21. Yüzyılla yakışır bir ifade kullanmayı tercih etmediğini sorgulamak gerek. Kullanılan medya dili toplumsal algının oluşmasında önemli röle sahip.
Millilik halinin çağrıştırdıklarından rahatsız olan bir zümrenin varlığını dikkate almayan medyanın içinde yer alan demokrat yazarların bu durumu görmemezlikten gelmeyi tercih etmeleri de onların demokrat kimliği ile uyuşmuyor.
21. Yüzyılda bu derece pespayeleşmiş bir medya toplumsal değişim ve dönüşümde nasıl bir rol oynayabilir. Ancak toplumdaki körelmişliği kalıcılaştırabilir. Okuyucu bu kör etmeye karşı kendini korumak durumunda.
Hakan Tahmaz
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları