Kayseri’de patlayan herkesin felaketi
Kayseri Pınarbaşı’nda gerçekleşen canlı bomba eylemi, Türkiye’nin nereye doğru sürüklenmek istendiğini gösteriyor...
Kayseri Pınarbaşı’nda gerçekleşen canlı bomba eylemi, Türkiye’nin nereye doğru sürüklenmek istendiğini gösteriyor.
Beklenmeyen bir şey değildi. Kürt hareketini tanıyanlar ve takip
edenler, AKP’nin siyasi tasfiye amaçlı operasyonlarının buna yol açma
olasılığında çok sık söz ediyorlardı.
Kasım ayı ortalarında İslami duyarlığı yüksek bir grup yazar ve
akademisyenlerle yaptığımız sohbet toplantılarından birinde eski MHP’li Osman
Bostan, önümüzdeki tehlikeyi mealen şöyle tanımlamıştı. “PKK, yapılan siyasal
ve askeri operasyonları Kürtlere dünyayı
cehennem etmek istenmesi olarak görmeye başladığı an, yanıtı, ben cehenneme yalnız
gitmem, bana yaşamı cehennem etmek isteyenleri de cehenneme sürüklerim biçimde
olacağından hiç kuşku duyulmamalıdır. “Esas o zaman felaket yaşanacak. Bugünleri
arayabiliriz. Bunu engellemek elimizde. Zaman daralıyor” biçiminde konuştuğunda
ortak masada bulunan birçok insan durumun abartıldığını düşünmüştü.
Sanırım dikkat çekmek istediği tamda Kayseri’de olandı. Yaz
döneminde benzer olaylar yaşanması çok muhtemel.
Son dönemde yaşananlar bunu işaret ediyor. Bir taraftan her geçen gün gerginleşen siyasal
ortam. Diğer taraftan Uludere katliamı karşısında geleneksel devlet refleksinin
yeni biçimler etrafında sürdürülmesi, PKK tarafında sivillerin kaçırılması.
Hatta 10 aydır alıkoyulan asker, polis, kaymakamın bırakılmaması. Bölgedeki yerel AKP yöneticilerinin alıkoyulmaya
başlanması, yaz döneminin sert geçme olasılığına işaret ediyor.
İçişleri Bakanı gibi insan yaşamını hiçe sayan, değersizleştiren
veya insanları Suriye ile olduğu gibi pazarlık konusu yapma anlayışlar, toplumu
çürütüyor.
Konuyu eylemlerin ve katliamların kınanması noktası gibi basit ve
düzeysiz düzlemlere indirgemek sorunun özünü kavramakta oldukça uzak bir
yaklaşımdır.
Keşke sorun ve konu o kadar basit olsaydı da Kayseri’de patlatılan
bombayı kınadığımızda çözümün önünü açabilsek. Ya da Uludere’ye ilişkin sorun, İçişleri
Bakanın kişisel meziyetiyle sınırlı olsaydı işimiz çok daha kolay olurdu.
Yaşananlar hiçte bu kadar basit konulardan kaynaklanan sorun
değil. Son iki yıldır çözüme yakın
olduğumuzu düşünmeye başladığımızda her an, birileri çıkıp bize bu tür
vakalarla çözüme hiçte yakın olmadığımızı hatırlatıyor derhal.
İşte bu oyunu bozmadan çözüme
yakınlaşmak mümkün değil. Herkes kendi ezberinin mahkûmu olmaya devam ettiği
sürece anaların gözyaşının dineceği yok.
Hiç kimse, kendi
pozisyonunu korumaya devam ederek çözüme katkı sunmuş olmuyor. Önce bu değişmeli.
Bu ilkellik içersinde kalmaya Türkiye insanın tahammülü olmadığı görülmelidir.
Veya gösterilmelidir.
Bu gün Başbakanın yaptığı gibi konuşmaya BDP’yi suçlamaya başlayarak
konuşarak bu yangın söndürülemeyecek. Bu yol, çözümün yolu değil. Ya da Meclise
hâkim olan sokak ağzıyla çözümün yolu bulunamaz. Ancak anaların feryatlarını
çoğaltılmış olunur. Karanlığa koşulduğunun farkına varılmalı. Bu herkesin
felaketidir. Yeni Pınarbaşı’lar olmamalıdır, izin vermemeliyiz
Hakan Tahmaz
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları