KCK bahane, İktidar Şahane
Hakan Fidan’ın özel yetkili savcı tarafında KCK soruşturması kapsamında telefonla ifadeye çağrılmasıyla...
Uludere
katliamından sonra, Türkiye ikin büyük hat kırılmasını eski MİT müsteşarları Emre Taner ve eski yardımcısı Afet Güneş ile şimdiki MİT müsteşarı Hakan Fidan’ın özel yetkili savcı
tarafında KCK soruşturması kapsamında telefonla ifadeye çağrılmalarıyla
yaşandı.
Artçı deprem
olarak İstanbul Emniyet Müdürlüğünde görevli İstihbarat Şube Müdürü Erol Demirhan ve Terörle Mücadele Şube
Müdürü Yurt Atagün görevlerinden alınması artçı deprem etkisi
yarattı. İki gündür olup, bitenlerden
artçı depremlerin devam edeceği anlaşılıyor.
Birinci hay kırılmasında
Türkiye, AKP’nin sonbaharda
başlattığı “yeni savaş”ın 1990 yıllarda yaşanları aratmayacağı görüldü.
İkincisinde ise, bu “yeni savaş” konseptinin
yol açtığı sonuçla, başka bir ifadeyle Kürt meselesini bastırma siyasetiyle
çözmenin sınırlarıyla yüz yüze gelindi.
Uludere
vahşeti sonrasında Ocak ayında medyada yer alan haberleri ve Emre Uslu ve
Mehmet Baransu gibi, istihbarat örgütlerinden sızma bilgilerle gazetelerde köşe
yazanları yakından takip edenler için bu çekişmenin hükümet düzeyine sıçraması sürpriz
olmadı.
MİT, emniyet
çekişmesi, Türkiye’de ilk kez yaşanmıyor. İlk kez olan çok güçlü bir hükümet
döneminde, onu da kapsar biçimde yaşanması yargının taraf olması ve hükümete dönük operasyon halinde/biçiminde seyretmesidir.
Bu kavganın nedeni
üzerine farklı senaryolar yazılıyor. Bir süre daha bu senaryolar gündemde yer
almaya devam edeceğe ve kriz süreceğe benziyor.
Öncelikle senaryo
üretmek yerine iki önemli noktaya dikkat
çekmekte yarar var.
Birinci, AKP’nin
sonbahar’da başlattığı “yeni savaş”
konsepti eksenindeki siyasi ve askeri operasyonlara hararetle “eskide
teröre karşı mücadelede devlet kurumları arasındaki çekişme ve Ergenekoncuların
yanlış yönlendirmesi vardı; artık kurumlar arası güçlü işbirliği var ve Ergenekoncular
etkisizleştirildi, bu nedenle bu kez AKP
kısa sürede sonuç alacak” tezine dayanarak, bir çokları AKP’ye destek veridiler.
Eski dönemlerde hükümetlerin etkisizliğini eleştirdiler.
Son dönemde yaşananlar
ortada devlet kurumları arasında güçlü işbirliği ve siyasi iktidarın güçlü bir
hâkimiyetinin olmadığı ortaya çıkardı. Ya da iki ay içinde çöktüğünü darmadağın
olduğu gösteriyor.
Bu aynı
zamanda devletin ve dolayısıyla AKP’nin demokratik çözüme dair bir proje ve
perspektife sahip olmadığını açığa vuruyor.
İkincisi
önemli nokta ise, bu kavganın diyalogcular/müzakereciler ile bastırmacılar veya
imhacılar arasında yaşandığına dair neredeyse genel kabul gören tezin sağlam
temellere dayanmadığı gerçeğidir.
KCK
operasyonlarıyla açılım siyasetin aynı dönemde başlatılması sırasında da,
polisin ve yargının KCK operasyonlarını
hükümete rağmen başlatıldığı iddia edilmişti. 2011 yılı sonbaharına kadar
hükümet tarafında yapılan açıklamalarda bu algıyı veya tezi güçlendiriyordu.
KCK
operasyonları hükümetin değil yargının işi olduğunu birçok kez Başbakan ve
farklı hükümet yetkilileri dillendirdi. Ancak son dönemde hükümet, birçok defa
siyasi ve askeri operasyonları çok açık ve net bir biçimde savundu.
Bu bakımdan
Kürt meselesinde, devlet kurumları arasında farklı yaklaşımlar bu ateşi bu
derece alevlendirdiği söylenemez.
Başbakanın
ve hükümet yetkililerin nefret söylemleri, ırkçı açıklamaları ve Kürt
siyasetini ezmeye, Kürtlerin demokratik haklarının koşulsuz tanınmasını
savunanlara karşı girişilen saldırılar Kürt meselesinin kelimenin gerçek
anlamıyla halledilmesi konusunda taraflar arasında tam bir ortaklığın olduğu görülüyor.
Kendisi bir
koalisyon olan AKP içersindeki (Gülenciler ve milli görüşçüler) iki farklı siyasal eğilim arasındaki Kürt
meselesindeki çekişme, Kürt siyasal hareketine karşı politikadan
kaynaklanmıyor, Kürt hareketinin tasfiyesi politikanın kimin inisiyatifinde yürütüleceğinden
ve yerini alacağı çekişmesinden kaynaklanıyor.
Çünkü bu
AKP’nin tabirleriyle “yeni Türkiye’nin/
devletin” kimin eliyle, nasıl
şekilleneceğine ilişkin bir çekişmedir.
Aynı zamanda 2014 sonrası AKP’ye ilişkin bir
çekişmedir. Çatışmaya dönüşmesini beklemek yanıltıcı olabilir. Çünkü bu iki
gücün çatışması, AKP’nin etkisizleşmesi sonucu doğurur. Bunu her ikisi de
tercih etmez.
Bugünkü
siyasal koşullarda, her iki eğilimin birbirine ihtiyacı var. Özelliklede Ortadoğu
bölgesinde yaşananları dikkate aldığımızda çatışmanın derinleşmesi, Türkiye’nin
bölge politikaları açısından köklü sonuçlar doğuracaktır.
Bu açıdan
açığa çıkan çekişmede KCK, Kürt sorunu bir bahane olarak işlev görüyor. Esas
iktidarı paylaşma çekişmesi yaşanıyor. Her iki eğilim için Kürt meselesi
bahane, devlet kurumlarında iktidar olma ise şahanedir. Kısacası tasfiye edilmeye
çalışanın yerine kim geçek konusu fırtınaya yol açtı. Kırılan fay hattının
kolayca tamir edileceğini söylemek ne kadar zorsa buradan büyük ve köklü
sonuçlar çıkarmakta yanıltıcı olacaktır.
Hakan Tahmaz
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları