Mafya düzeni mi?
Hakan Tahmaz: Kanunsuzluk, insan kayırma, haddini bilmemek gibi şeyler artık tavan yaptı. Ayrımcılık ve demokratik siyaset zemini ortadan kaldırmaya yönelik tehditler ve girişimler bizzat hükümet üyelerinden gelmesi içinde yıllarca çıkamayacağımız siyasi bataklıktır.
Mahya lideri, İçişleri Bakanı ve Kanunsuzluk
Seçim sonuçları üzerine yoğun tartışmaların sürdüğü bir dönemde toplumda derin kaygıya, endişeye ve korkuya yol açan vahim gelişmeler yaşanıyor.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ nun açıklamaları ve MHP liderinin teşekkür ilanında gazetecileri hedef göstermesi sonrasında cezaevinde hükümlü mafya lideri (seçim öncesi MHP liderinin cezaevinde ziyaret ettiği ve af istediği) Alaattin Çakıcı, önce Cumhurbaşkanına hakaret içeren bir açıklama yaptı. İki gün sonra Karar Gazetesinin sahibi Mehmet Aydın’ı ve gazeteci yazarlar İbrahim Kiras, Hakan Albayrak, Etyen Mahçupyan, Akif Beki, Ali Bayramoğlu ve Gürbüz Özaltınlı hakkında öldürme emri verdiğini basın danışmanı Ferhat Aydoğan aracılığıyla kamuoyuna duyurdu.
Ali Bayramoğlu ve Gürbüz Özaltınlı’nın Karar Gazetesi ile bir ilgileri olmadığını ve herhangi bir basılı gazetede yazmadıkları dikkate aldığında durumun karışık ve arka planı ortaya çıkıyor.
İçişleri Bakanı, hafta başında Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesi Yangınyurt köyünde bir yurttaşın öldürülmesi ilgili HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ı telefonla arayarak ölümle tehdit etti ve müsteşarı aracılığıyla emrindeki Valilere talimat verdiğini bundan sonra CHP il ve ilçe başkanlarının asker ve polis cenazelerinde protokolde yer verilmeyeceğini açıkladı.
Daha önce böylesi görülmedi ve yaşanmadı. Ancak bunlara sıradan birer vakaymış gibi yaklaşılıyor. Halbuki bunlardan her hangi biri, başka herhangi bir ülkede yaşansaydı yer yerinden oynardı. Hükümet veya en azından ilgili bakanlar istifa ederdi.
Bizde ise CHP yetkilileri ve örgütleri İçişleri Bakanının kendilerine yönelik hukuk dışı talimatına karşı harekete geçtiler. AKP’nin siyasi İşlerden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı, gazetecilerin sorusu üzerine “sayın bakan bunu hangi olayla hangi bağlamda söylemiştir bunu konuşuruz. Partimizin MKYK’sında değerlendiririz’ açıklaması yaptı. MKYK toplantısı sonrasında parti sözcüsü Mahir Ünal ise CHP ve HDP’ yi suçlamaya devam etti. İçişleri Bakanı’nın eleştirmekten özenle kaçındı.
Gazeteci ve yazarlar hakkında cezaevinden ölüm emri veren mafya lideri hakkında Ankara Cumhuriyet savcısı soruşturma başlatmış soncunu göreceğiz. Bu ülkede nasıl ve ne zamandan itibaren cezaevlerinden seri cinayetten hükümlü, eski eşini çocuğunun gözleri önünde öldürten bilen, suç makinası mafya lideri alenen ölüm kararı yazdırabiliyor?
Bütün bunlar ya Ankara’nın siyasi aymazlığının ya da Türkiye’yi siyasi cinayetler mezarlığına sürükleme konusundaki siyasi kararlılığının sonucu değilse nedir?
Kanunsuzluk, insan kayırma, haddini bilmemek gibi şeyler artık tavan yaptı. Ayrımcılık ve demokratik siyaset zemini ortadan kaldırmaya yönelik tehditler ve girişimler bizzat hükümet üyelerinden gelmesi içinde yıllarca çıkamayacağımız siyasi bataklıktır.
İçişleri bakanın, suçu ve kabahatti ne olursa olsun herhangi bir yurttaşı ölümle tehdit etme cesaretini kendine nasıl görüyor ve bu gücü nereden alıyor belli. Türkiye’nin bir kanun devleti olmaktan çıkmasından ve toplumun güce tapar hale gelmesinden olsa gerek.
Kaldı ki bakanın tehdit ettiği, Türkiye’nin üçüncü büyük partisi HDP’nin Eş Genel Başkanının başta kocası olmak üzere, binlerce insanı katledilmiş Kürt toplumun bir bireyi.
Daha bir hafta öncesine kadar, toplumun tamamını kucaklamaktan, hukuksuzluktan, adaletsizlikten söz edenler, söz konusu HDP lideri veya HDP’ liler olunca ölüm sessizliğine gömüldüler, dilleri tutuldu.
Kürt korkusuyla böyle davrananlara alışığız, ilk kez olmadı. Belki bu konuda davranışlar bir süre daha böyle devam edecek. Ya bir mafya liderinin cezaevinden ıslak imzasıyla, ölüm emrini duyurması karşısındaki sessizliğe ne demeli. Ayıp mı, günah mı, bataklığı yaratan bizzat bu tür tutumlar mı, yoksa hepsi birlikte mi?
Bütün bunlar bana nedense barış insanı, Kürt sorununun mağduru, tanığı, sanığı sevgili Orhan Doğan’ın 11. ölüm yıl dönümünde, güzel kalbi teklediğinde Ağrı’dan Ankara nakli için ambulans uçağına devletin neden izin vermemesini, “fail meçhuller çağında” Meclis çıkışında güzel ensesinden bastırılarak polis otosuna tıkıştırılmasını, sevgili Osman Kavala’ nın ambulans uçak için çırpınışını bir kez daha hatırlattı. Ve bir kez daha toplumumuzun barışın kıymetinin yeterince farkında olmadığını, siyasetçilerimizin ise barışı, barışçıları sevmediklerini ve hoşlanmadıklarını hatırlatmış oldu.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları