MİT krizden çıkış arayışları
KCK operasyonları soruşturması, Ankara’da taşları yerinden oynattı...
Türkiye sarsılmaya devam ediyor. KCK operasyonları kapsamında özel yetkili savcıların MİT mensuplarına yönelik soruşturma başlatması Ankara’da taşları yerinden oynattı.
Hükümet, bu beklenmeyen soruşturmanın bir daha yaşanmaması için yasal düzenleme yapmaya hazırlanıyor.
AKP çevrelerinden yapılan açıklamalardan anladığımız kadarıyla, özel yetkili savcıların yetkilerinde sınırlandırmaya gidiliyor.
Başbakanın özel görevlendirdiği kişiler, MİT, Genelkurmay gibi kurumlarının yetkililerinin, özel yetkili savcıların sorgulaması Başbakanın iznine bağlanıyor.
Tartışma yasa taslağı ortaya çıkmadığı için doğal olarak hükümet
yetkililerinin açıklamaları üzerinde yürütülüyor.
Genel kanat, böylesine bir yasanın Başbakanların gayri resmi özel örgüt kurmalarına cevaz vereceği yolunda. Kesin yargıya yasanın yazılı hale gelmesiyle varılabilinir.
Açıklamalardan anlaşılan, ortaya çıkan kriz veya çatışmaya Türkiye’nin daha fazla demokratikleşmesine hizmet edecek bir tarzda yaklaşılmaktan hayli uzak olunduğudur.
Krizleri fırsata dönüştürmek ancak çözüm arayışlarının evrensel normlara uygun hukuksal genel prensipler temelinde sürdürülmesiyle mümkündür.
AKP hükümeti, daha önce birçok kez yaptığı gibi, genel prensipleri güçlendirmek yerine kendi önünü temizlemekle ilgileniyor. Krizin çözüm formüllerini, salt bugünü kurtarmak ve kucağındaki krizleri savuşturma mantıyla oluşturuyor.
Sorununun kaynağını kurutmaktan korkuyor. Bu bir anlamda Türkiye’nin
evrensel ölçülerde demokratik ve hukuk
devleti olmasını içselleştirmediğini gösteriyor.
Ya da daha genel ve köklü bir zihniyet problemine işaret ediyor. Bütünlük bir hak ve özgürlükler bakışına sahip olmadığı açığa çıkıyor.
Kendi iktidarını güçlendirmeyi ve yürüyüşünün önündeki engelleri temizlemeyi demokratikleşme olarak sunma basitliğe düşüyor. Türkiye’nin evrensel ölçeklerde demokratikleşmesi ve toplumsal değişimin zeminini güçlendirme perspektifiyle hareket etmekten uzak duruyor.
Bunun en tipik örneğini 12 Eylül’de yapılan kısmi anayasa değişikliği oluşturdu. AKP, 12 Eylül felsefesiyle hesaplaşmayı değil, kendi iktidarını pekiştirmeye uğraştı.
Şimdi de sorunun kaynağı olan özel yetkili mahkeme ve savcılık gerçeğiyle yüzleşmekten kaçınmak, hukuk, yargı, adalet mekanizması, hak ve özgürlükleri evrensel ölçülerde sahip olmaktan uzak durmaktır.
Bu yüzleşmekten uzak durmaya çalışmak, demokratik ve hukuk devleti olabilmek için gerekli olan toplumsal, sosyal ve siyasal dönüşüme ayak diremektir. Toplumsal dönüşümü amaçlamayan yasal düzenlemeler, hangi kapsamda olursa olsun yeni krizlerin ve çatışmalarının dinamiklerini ve zeminlerini yaratmaktır.
Demokratik ve hukuk devleti olma yolunda ilerlemeyi amaçlamayan, günü kurtaran ve kişiye bağlı düzenlemeler yapmak, yargının daha fazla siyasallaşmasına ve tuzun kokmasına yol açacak bir gelişmedir.
Seçimlerde oluşmuş millet iradesine, yargı eliyle müdahale edenlerin, MİT krizinden Başbakanın yetkilerini güçlendirerek çıkılmak istenmesi istikametin demokratikleşme olmadığına dair kuşkuları pekiştiriyor.
Krizlerde daha fazla demokratikleşerek çıkmak başarılamadığı sürece, otoriter eğilimler daha fazla güçleniyor, tek adam, tek parti yönetimi kalıcılaşıyor.
Hakan Tahmaz
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları