Özgürlüğün ve adaletin yolu
Biz de ise yargı her şeyden önce devletin bekasını, milletin birliğini, bütünlüğünü ve egemen toplumsal ahlakı göz ederek karar verir...
Türkiye, yargı cenderesinde debelenip duruyor. Yönünü kaybetmiş bir ülke görüntüsü veriyor. Her daim hükümetlerin demokratikleşme konusundaki tereddütleri, en net yargı eliyle gün yüzüne çıkıyor. Türkiye’nin evresel insan haklardan uzaklığını gözümüze, gözümüze soku veriliyor.
Bu durum, ne bugünün sorunu ve de yalnızca dünün sorunuydu. Yargı, bir üstyapı kurumu olarak, kimi dönem oyundaki rolünü kaba bir tarzda oynadı. Kimi dönemde de belirlenmiş hukuksal çerçeveleri ve kamuoyu duyarlığını gözeten bir tarzda daha örtük/gizli oynadı.
Hukuk devleti olma kriteri de, tamda bu noktada ortaya çıkıyor. Hukuk devletlerinde yargı, yasalar bağlı karar verdikleri ölçüde, uluslararası sözleşmeleri, yasaları, insanlığının kazanımlarını ve toplumsal vicdanı dikkate alarak adalet duygusunun zedelenmemesi dikkat alarak karar verdiği ölçüde hukuk devleti oluşur.
Biz de ise yargı her şeyden önce devletin bekasını, milletin birliğini, bütünlüğünü ve egemen toplumsal ahlakı göz ederek karar verir.
Türkiye tarihinde, yargının bir tek olay, tarihsel vakada toplum vicdanın rahatlayan bir karara imza attığı vaki değildir. Dönüp geriye doğru bakıldığında görülecektir ki, Türkiye, hukuk, kanun ve adalet mezarlığıdır.
Kahramanmaraş, Çorum, Sivas, 1 Mayıs 77, Kemal Türkler, Güçlükonak, Bahçelievler, 33 asker, 12 Eylül, 12 Mart, 27 Mayıs, 28 Şubat, Hrant Dink davasında, hangisinde toplum vicdanı rahatlayan karar verdi yargı? Bu her biri dönemin bütün siyasal karakteristiğini taşıyan yargı katliamlarıdır.
Yani dünde siyasal kararlar veren yargı, bugünde siyasal hızar gibi çalışmak. Bu nedenle “yargı siyasallaştı, özgürlükleri ve adaleti yok etti” iddialarının ayakları yere basmıyor. Dünde de siyasal olan yargı mekanizması, bugüni siyasal iktidarın uydusu gibi çalışarak aynı zamanda yeni bir düzen kuruluyor.
Bir anlamda eski ile yeninin çekişme ve çatışması sırasında daha fazla hukuksuzluk daha fazla yasadışı yol ve yöntemler kullanılıyor. Yargı, iktidar el değiştirirken olağanüstü dönemlerin yöntemlerine başvuruyor.
Buna karşı çıkmak ancak ve ancak radikal demokratikleşme ve geçmişle yüzleşmeyle mümkün olabilir.
Yangının mahalleyi sardığı yerde, salt kendi evine yangın düştüğünü sanan ev sahibi, kendi evini yangında zor kurtarır.
Toplumun geleceğini kendi geleceklerine indirgeyen zavallılar, AKP’nin yargı prangasından eski düzenin ipiyle sarılarak kurtulacaklarını sanıyorlar.
Dün özgürlük ve adalet nemalanlar, özgürlük ve adaletin ötekiler için olmadığını çoktan unutmuşa benziyorlar.
Bu gün yeni dönemin ötekileri olmalarına rağmen, hala herkes için adalet, herkes için özgürlük, herkes için tam eşitlik istemeyi devletin bekası için uygun görmüyorlar. Bu nedenle özgürlükten uzaklar, bu nedenle adalette uzaklar.
Yargının tam özgürlükten, tam eşitlikten ve tam adaletten uzak durması bugünün muktedirlerini mutlu ediyor. AKP, kendini 2023 yılına hazırlıyor; kendisi için dikensiz gül bahçesinin hayal olmadığını düşünüyor.
Geride kalanların bazıları, her gün ulusallığı yeniden, yenide keşfediyorlar. Atak’ların, Küçük’lerin, Toluntay’ların özgürlüğünün peşine düşmenin kendilerini özgürleştirmeyeceğini göremeyecek kadar körler.
Türkiye, herkesi eşitliğe ve daha fazla demokrasiye ve özgürlüğe çağırıyor.
Türkiye’nin Başbakanı da “siyasi cukkasını” bu beklentiyi kıvrak zekasıyla yöneterek dolduruyor.
Buna izin verir vermemek bizim elimizde. Güçlü ve etkili demokrasi bloğunu herkes için adalet, herkes için eşitlik ve herkes için barış perspektifiyle inşa etmemizle bu hayal gerçek olabilir. Bunun dinamikleri ve olanakları dünden çok fazla bugün var. Yeter ki,” paslanmış zincirlerimizi” kıralım. Tek yol bu. Şeriatın kestiği parmak her zaman açıdı , açıyor.
Hakan Tahmaz
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları