Tarih:
10.02.2016
Abdullah Bey, kişisel masraflarını daha önce de devlete ödetmiş! (156+235)
Mustafa Mutlu; Biz yaklaşık bir buçuk yıldır 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Huber’i işgal ettiği 7 ay 3 haftalık dönemde, kendisi için yapılan masrafları ödediğini kanıtlamasını isteyip duruyoruz ya... Meğer Abdullah Bey bu konuda 'sabıkalı'ymış...
Biz yaklaşık bir buçuk yıldır 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Huber’i işgal ettiği 7 ay 3 haftalık dönemde, kendisi için yapılan masrafları ödediğini kanıtlamasını isteyip duruyoruz ya... Meğer Abdullah Bey bu konuda “sabıkalı”ymış...Sözcüğü “abartmak” için seçmedim; bildiğiniz “sabıka”dan söz ediyorum...
Okurlarımızdan Bilal Palabıyık’ın anımsattığı olay, o dönem Hürriyet’te yazan Emin Çölaşan tarafından Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesinden önce gündeme getirildi. Ancak umursayan çıkmadı. Emin Çölaşan’ın 26 Nisan 2007 tarihli yazısı aynen şöyle:
***
“Abdullah Gül, Refahyol Hükümeti’nde Devlet Bakanı’ydı ve Türkiye Kalkınma Bankası ona bağlıydı. Abdullah Bey’in banka kasasından ödenilen harcamaları; bankanın Teftiş Kurulu tarafından incelendi. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporlarında bu yasadışı harcamalara yer verildi.
Paralar kendisinden istendiği halde vermedi. Yani iade etmedi.
Sonuçta TKB, Abdullah Gül’ü mahkemeye verdi. Hakkında tazminat davası açıldı.
Davaya Ankara 18. Asliye Hukuk Mahkemesi baktı. Mahkemenin Esas 1999/216, Karar 1999/6l8 sayılı gerekçeli kararında özetle şöyle denildi:
‘Davalının (Gül’ün) bankaya yaptırdığı (o günkü değerlerle) 1 milyar 652 milyon liralık harcamanın görevle ilgisi olmayan şahsi harcama niteliğinde olduğu saptanmıştır. Kişisel ilişkileri ile ilgilidir. Görev gereği değildir. Bu bakımdan davalı (Abdullah Gül) bizzat kendisi ödemekle yükümlüdür.
1 milyar 652 milyon liranın yüzde 50 yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya (devlete) verilmesine karar verilmiştir.’
***
Abdullah Gül, hakkında mahkemece verilen bu kararı temyiz etti. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, Esas 2000/6788, Karar 2000/7375 sayılı kararla hükmü oybirliğiyle onadı.
Abdullah Gül, kişisel amaçla kullandığı devlet parasını bu kesinleşmiş yargı kararı sonrasında devlete ödemek zorunda kaldı.”
***
Meclis, bu yazılanlara hiç değer vermedi; Gül’ü Cumhurbaşkanı seçti.
O da TKB’de yaptığı şeyin benzerini Huber’i işgal ettiği dönemde de yaptı; kişisel masraflarını devlete yıktı!
Ancak bu sefer dava açan da yok...
Çünkü ne de olsa “cumhurbaşkanı”; “Aman itibarı sarsılmasın!”
AKİF BEKİ!
Akif Beki... Siz onu “Akif De ki” olarak biliyorsunuz.
Bu lakap ona Başbakanlığı sırasında Erdoğan’a yaptığı Basın Danışmanlığı sırasında takıldı.
Gazetelerin genel yayın müdürlerini arayıp Başbakan’ın isteklerini bildiriyor; baskıyı bizzat yönetiyordu!
Aydın Doğan bu arkadaşı, görevden ayrıldıktan sonra önce CNN Türk’te, sonra Hürriyet’te işe başlattı. Böylelikle, Başbakan’la olan sorunları çözmeyi umdu.
Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı:
Çünkü Beki, şimdi Erdoğan’a muhalefet yapan Arınç’ı destekliyor.
Yani; Doğan Grubu’nun başı, yine belada!
Amaaan canım; önemli mi? Onu da atarlar olur biter!
“Erdoğan’ın baş sansürcüsünü” bir de kahraman yaparlar...
Yapmadıkları şey mi?
GÜNÜN SORUSU
İstenen oldu; IŞİD’in Suriye’deki gücü zayıflamaya başladı. Ancak ne gariptir ki tam bu aşamada Suudi Arabistan ve Türkiye başta olmak üzere “Esad karşıtı devletler”in Suriye topraklarına asker sokacağı iddia edildi. Eğer bizim ülkemizde bunu aklına getiren devlet ve siyaset adamı varsa, sorum ona:
Manyak mısın?
Cumhuriyet’teki onurlu kalemlere ‘Neden ayrılmıyorsun?’ baskısı...
Cumhuriyet Gazetesi’nin Fethullah Gülen Örgütü’nün eline geçmesine ve PKK’nın yayın organına dönüşmesine iki yıldır ses çıkarmayanlar, şimdi gazetenin yurtsever yazarları Ali Sirmen’i, Şükran Ketenci’yi, Orhan Bursalı’yı ve Mine Kırıkkanat’ı hedefe koydu.
Neymiş; bu isimler Mustafa Balbay’ın atılmasına tepki göstermemiş...
Hatırlarsınız; ben VATAN’dan kovulduğumda Zülfü Livaneli eşi benzeri görülmemiş bir dayanışma örneği sergilemiş ve beni atanlardan hesap sormuştu.
Sen misin soran?
Bu konudaki üç yazısı yayımlanmadı ve sonuçta Zülfü Livaneli gibi önemli bir kalem, yazmayı bırakmak zorunda kaldı.
Onun bu dostluğunu, ağabeyliğini hayatımın sonuna kadar unutamam; bu ayrı...
Ancak bu konuda, kendimle hesaplaşmaktan asla vazgeçmem:
Zülfü Livaneli gibi hümanist bir kalemin susması kimin işine yaradı? Beni susturmaya çalışanların değil mi?
***
İşte; bu yüzden, Cumhuriyet’teki yurtseverlere yüklenmeyin. Bırakın; orada kalıp mücadelelerine devam etsinler.
Emin olun ki; onların da gazeteden gitmeleri, en çok Fethullahçı ve PKK’lı yönetimin işine gelir.
Ne olur bu onurlu kalemlere baskıdan vazgeçin!
İZNİNİZLE...
Akan bu kan seli... Bu kin, öfke, nefret... Bu hırs... Bu vurdumduymazlık... Bu gaflet ve ihanet... Ve bunca tuzak... Hepiniz gibi beni de yordu.
Sadece gözlerimi kapatmak istiyorum.
Hani; bazılarının hayatları boyunca yaptığı gibi!
Bakalım becerebilecek miyim? Ama en azından deneyeceğim.
Kısacası, daha güçlü dönebilmek için, sizden biraz izin rica ediyorum.
16 Şubat Salı günü tekrar bu sütunlarda buluşmak dileğiyle...
GÜNÜN İSYANI!
Başbakan Ahmet Davutoğlu Kazakistan’da yaptığı açıklamada yeni bir kitap yazdığını söylemiş... İsyanım kendisine:
Kitaba ayıracağın zamanı terörle mücadeleye ayırsan da şehit tabutları azalsa daha iyi olmaz mı?
Mustafa Mutlu - Aydınlık
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları