Tarih:
10.08.2013
Bayramı zehir edebilir miyim?
Mustafa Mutlu, 'Bu odanın duvarları, işkence seslerinin dışarıya sızmasını önlemek için süngerle kaplı...'
Bugün bayram... Eğer sağlıklıysanız, yakınlarınızı kaybetmediyseniz, özgürseniz, geçim sıkıntınız yoksa, aşk acısı çekmiyorsanız bir de işsiz değilseniz, hayatınız planladığınız gibi gidiyorsa keyfinize diyecek yoktur...Ancak bizim gibi ülkelerde bazı insanlar için buruk geçer bayramlar...
En başta da cezaevindekiler gelir...
Ben bugünlerde onlar için “ekstradan” kaygılanıyorum...
İnsanlık suçu!
Biliyorsunuz; işkence bir insanlık suçudur ve çağdaş hukuk, emri verenlerin de uygulayanların da seyirci kalanların da ağır cezalara çarptırılmasını öngörür...
İşkence aynı zamanda baskı dönemlerinin en önemli işaretlerinden de biridir.
Ne zaman bir ülke hukuktan sapsa ve baskıcı bir rejime yönelse, işkence mağdurlarının sayısı artar.
Tıpkı darbe yıllarında ülkemizde olduğu gibi...
Yıllar önce yazmıştım; ben de işkence yüzünden en yakın çocukluk arkadaşımı kaybettim.
12 Eylül darbesinden sonra henüz 18 yaşındayken gözaltına alınan mahalle arkadaşım Sait, Selimiye’de gözaltındayken uğradığı işkence yüzünden öldü.
İçeriye 90 kilo girdi; birkaç ay sonra çıktığında “yarı yarıya” erimişti...
Sonra da “siroz”dan kaybetmiştik Sait’i...
İşte belki de böyle dönemlerde “içeridekilerin sağlığı” konusunda duyduğum “ekstra endişe”nin nedeni bu...
Artmaya başladı!
Ülkemizde en son açığa çıkan işkence olayının kurbanı, Engin Çeber isimli bir genç olmuştu.
Engin, Sarıyer’de dergi satarken gözaltına alınmış, önce karakolda, sonra da cezaevinde gördüğü ağır işkence sonucu ölmüştü.
Dönemin Adalet Bakanı da başlangıçta şiddetle reddettiği bu olay için, sonradan özür dilemek zorunda kalmıştı.
Sonra uzunca bir süre içeriden bu tür “kötü muamele” iddiaları gelmez olmuştu...
Ta ki Gezi Direnişi’ne kadar...
Gezi Direnişi sırasında polisin milyarlarca insanın önünde uyguladığı şiddet ve bunun ardından gördüğü “kahraman” muamelesi, cezaevlerindeki şiddet düşkünü yöneticilerin de rahatlamasını sağlamış olmalı ki bugünlerde işkence iddiaları yeniden arttı.
Yazanı açıklıyorum!
Aşağıda Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda tutuklu bulunan bir gençten aldığım mektubu yayınlıyorum.
Gencin ismini saklamayacağım... Aynı Cezaevi Yerleşkesi’ndeki “bitişik hapishane”de kalan Sadık Kan...
Sadık, ismini gizlemeye gerek görmemiş...
Ve ne ilginçtir ki bu çok ciddi iddiaların yer aldığı mektup, cezaevindeki Mektup Okuma Komisyonu tarafından okunup, mühürlenmiş...
Yani diğer bir deyişle; iddialar “tasdik” edilmiş!
Yanıt bekliyorum!
Sayın Adalet Bakanı:
Şimdi Sadık Kan’ın mektubunu okuyun da sözünü ettiği işkence iddiasına yanıt verin!
Biliyorum, bayramınızı zehir ettim!
Ama eğer bu ülkede bir genç “süngerli hücre”de işkence görüyorsa, varsın bütün günlerimiz zehir olsun!
Çünkü cezaevlerinde işkence yapılan hiçbir ülkede adalet bakanlarının bayram kutlamaya hakları olamaz!
Süngerli oda!
“Sayın Mustafa Mutlu
Gezi Direnişi sırasında herkesin gözünün önünde yaşananları en iyi bilenlerden birisiniz...
Bir de cezaevlerini düşünün!
Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan arkadaşımız Deniz Kabak, 28 Haziran’da hapishane yöneticileri ve personeli tarafından yapılan genel hücre araması sırasında, sudan bir bahaneyle eli kolu kelepçelenerek götürüldü. ‘Süngerli hücre’ denilen işkence mekânına konuldu.
Bu odanın duvarları, işkence seslerinin dışarıya sızmasını önlemek için süngerle kaplı... Penceresi yok... Arkadaşımız o tarihten beri bu odada fiziki ve psikolojik işkence görüyor. Yaşadığı ağır saldırıları ve işkenceyi protesto etmek için süresiz açlık grevine başladı. Onun başına gelebilecek her türlü olumsuzluktan Adalet Bakanı ile Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü doğrudan sorumludur.
Kimse cezaevlerindeki işkenceye ve zulme makul bir gerekçe aramaya kalkmasın: Hiçbir sebep, bir insana işkence edilmesini meşrulaştıramaz. İşkence bir insanlık suçudur. Bir insana işkence yapmak, tüm insanlık değerlerine saldırmak demektir. İşkenceci personel ve hapishane yöneticileri derhal görevden alınmalı ve haklarında soruşturma açılmalıdır. Bakanlık, kadrolu işkencecilerini koruyup kollamaktan vazgeçmeli, idari soruşturma dışında cezai soruşturma da acilen başlatılmalıdır. Arkadaşımız derhal süngerli hücreden alınıp, üç kişilik hücreye konulmalıdır.
Sadık Kan
14 Temmuz 2013”
GÜNÜN SORUSU
Adalet Bakanı ciddiye alsın da bir an önce olaya müdahale etsin diye, yukarıdaki mektubu gönderen gencin adını, soyadını ve kaldığı cezaevini yazdım. Sorum, bu mektubu yazan Sadık Kan’ı cezalandırmaya kalkışabilecek cezaevi personeline:
Onun burnu bile kanarsa, bunun sorumlusunun kim olacağını biliyorsunuz değil mi?
Mustafa Mutlu - Vatan
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları