Tarih:
06.03.2012
Birileri Yine Düğmeye Bastı!
Star yazarı Ahmet Kekeç ve Taraf’ın “bavulcu muhabiri” Mehmet Baransu çok önemli iddialarda bulundular...
Star yazarı Ahmet Kekeç ve Taraf’ın “bavulcu muhabiri” Mehmet Baransu çok önemli iddialarda bulundular...
28 Şubat süreciyle ilgili soruşturmanın derinleşeceğini ve bazı önemli gazetecilerin tutuklanacağını öne sürdüler...
Hatta Mehmet Baransu bir adım daha ileri giderek, “tutuklanacak gazeteciler”in listesini bile yayınladı. (Onunla aynı suçu işlememek için yayınladığı listedeki isimleri vermiyorum.)
İddiasını da “Ankara’nın siyaset koridorlarında şu sıralarda konuşulan söylentilere” dayandırdı. Bununla da kalmadı elbette:
Daha açılmamış davanın yargıçlığına soyunarak, isimlerini verdiği gazetecilerin, (kendisine göre) suçlarını (!) da tek tek sıraladı!
Ve yazısını şu hükümle bitirdi:
“Bu orduyu ihtilallere siz hazırladınız. Patronlarınız ihaleleri paylaşma kararı verirken, ülkeyi soyarken sizler de “efendileriniz” adına hükümetler kurup yıktınız. ‘İrtica’ bahanesiyle ülkeyi soydunuz.
Bunun hesabını da er ya da geç siz vereceksiniz...”
***
Sırayla gidelim:
1) Bu konunun; iktidara yakınlığıyla bilinen Star ve cemaate yakınlığıyla bilinen Taraf gazetelerinde aynı anda gündeme getirilmesi, birilerinin yine bir yerlerden düğmeye bastıkları izlenimi veriyor.
2) Taraf muhabiri, iddiasını, “Ankara’nın siyaset koridorları”na dayandırarak, yasalar gereği “gizli yürütülmesi gereken” bir hazırlık soruşturmasının, siyaset malzemesi haline geldiğini de itiraf etmiş oluyor.
3) Ve her iki yazar da hazırlık soruşturmalarının gizliliğini düzenleyen 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 285’inci maddesini ihlal ediyorlar... Bu maddenin ilgili fıkraları aynen şöyle:
“Soruşturmanın gizliliğini alenen ihlâl eden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (...) Bu suçların basın ve yayın yoluyla işlenmesi hâlinde, ceza yarı oranında artırılır.”
4) Yine iki yazar da; henüz hazırlık soruşturması aşamasında olduğu söylenen bir konuda “hüküm” vererek, “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” ediyorlar... TCK’nın 288’inci maddesi bu konuda da şöyle diyor:
“Bir olayla ilgili olarak başlatılan soruşturma veya kovuşturma kesin hükümle sonuçlanıncaya kadar savcı, hâkim, mahkeme, bilirkişi veya tanıkları etkilemek amacıyla alenen sözlü veya yazılı beyanda bulunan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranında artırılır.”
***
Öne sürülen iddialarla ilgili tek satır yazmıyorum, yazmam...
Çünkü bırakın iddianameyi; henüz soruşturmanın ne aşamada olduğunu bile bilmiyoruz!
Ama birilerinin bu konuda açılması olası bir davayı etkilemeye kalkıştıkları açıkça ortada...
Bunlara verilmesi gereken cezalar da Türk Ceza Kanunu’nda yazılı...
Bakalım; savcılar ve yargıçlar, kendi yerlerine göz dikip yargıçlığa ve savcılığa soyunan...
“Masumiyet karinesi”ni yok sayıp kendileri gibi düşünmeyenleri suçlu ilan eden...
Ve isimlerini yayınlayanlar hakkında nasıl bir tavır takınacak?
*****
CAHİLLER!
Ordu’da düzenlenen AKP Kadın Kolları Toplantısı’nda bazı kadınlar, kendilerine hediye edilen Türk bayraklarını koyacak yer bulamayınca, üzerine oturmuşlar...
İşin ilginci o sırada kürsüde konuşan İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Türk bayrağının değerinden söz ediyormuş ve “AK Parti bayrağını kaldırdığınız zaman altından çıkan bayrak, ay yıldızlı bayraktır” diyormuş...
O parti, bu parti hiç önemli değil; yapılan büyük bir saygısızlık...
Ama art niyetten değil de...
Cehaletten, saygısızlıktan ya da vurdumduymazlıktan kaynaklandığına inanmak istiyorum.
*****
GÜNÜN SORUSU
Kameraman Vedat Yayla kalp krizi geçirdi. Devlet hastanelerinin yoğun bakım ünitelerinde yer bulunamayınca, özel bir hastane arandı. Ama o hastane, 10 bin lira peşin ücret istedi. Sonuçta o para o anda bulunamadığı için Vedat öldü... Sorum bir süre önce, “Acil rezaletine son vereceğiz, kimse kapıdan dönmeyecek. Gerekirse özel hastanelerin ruhsatlarını iptal ederiz” diyen Sağlık Bakanı Recep Akdağ’a:
Ne yapacaksınız? Vedat’ı geri getirebilecek misiniz?
*****
‘Ver-kurtul’cu kafa, devrede!
İbrahim Betil, bankacılığı bıraktıktan sonra kendisini eğitime adadı.
Bir gazeteye demeç vermiş ve türbanın ilköğretime girmesini şu sözlerle savunmuş:
“Mesele başı örtüp örtmemekse, ilkokulda başörtüsü serbest olsun. Yeter ki kız çocukları okusun! Hiçbir mesele kızların eğitiminden daha önemli değildir...”
Evet; kızların okuması her şeyden önemli ama... Okuyup, çağdaş eğitim almaları, hayata özgür bir birey olarak hazırlanmaları önemli... Bu nedenle İbrahim Bey’in bu sözlerle neye hizmet ettiğini bilip bilmediğini merak ediyorum.
Sanırım; okula gönderilmeyen kızları kurtarmak adına, okula giden milyonlarca kız çocuğunun “mahalle baskısı”yla zorla kapatılacağını unutuyor!
***
Ne yalan söyleyeyim; beyefendi iyi ki “kadın sorunları” konusunda çalışmıyor...
Eminim o zaman da “Canım, genç kızların çoğu evlenemiyor... Evde kalacaklarına, sekiz dokuz yaşında evlenmelerine izin verelim” diyebilirdi!
Yanlıştan yanlışla dönülmez İbrahim Bey... Bu “ödüncü tutum” size ve geçmişinize yakışmadı!
Sahi; siz banka genel müdürüyken de böyle “ver-kurtul”cu muydunuz?
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları