Tarih:
03.06.2013
Bize sorduğunuz sorunun yanıtını sonunda buldunuz!
Mustafa Mutlu, 'Biz sustukça o büyüdü, o büyüdükçe biz daha da korktuk ve sustuk!'
Çok sabrettik bugüne kadar... İnce ince örüyordu ağını örümcek! Uyuşmuştuk; kolumuzu kıpırdatacak hâlde değildik.Biz sustukça o büyüdü, o büyüdükçe biz daha da korktuk ve sustuk!
Sağcıydık, solcuyduk, ilericiydik, tutucuyduk, inançsızdık, dindardık, Fenerbahçeliydik, Galatasaraylıydık, “Kara Kartal”dık, “Trabzonlu”yduk, “Bursalı”ydık!
Birbirimize güvenmiyorduk; çünkü bin parçaya bölünmüştük! Ancak milyonlarca ortak yanımız vardı:
İnsandık her şeyden önce... Ve ölümüne yurtsever! Adaletten, gerçek barıştan ve demokrasiden yanaydık!
Zulme karşıydık bir de...
Bizi biz yapan tüm değerlere de sonsuz saygılıydık!
Atatürk, hepimizin mayasındaydı... Cumhuriyet, yaşam biçimimizdi! Esirlik korkumuz, teslimiyet kâbusumuzdu!
Ancak hepimiz bu örümceğin kurbanı oluyorduk...
Neler yapmadılar ki...
Tüm kutsal bildiklerimizi aşağıladılar! Sanatımızın içine tükürdüler.
Kahramanlarımızı vatan haini, katil, diktatör, faşist, veledizina ve en sonunda da “ayyaş” ilan ettiler! Bayramlarımızı yasakladılar! Hayat tarzımıza karıştılar! Devletimizin adını bile tabelalardan kaldırıp, “Ne var ki bunda?” dediler.
Sınırlarımızı böldüler, uydurma haritalarında!
İçtiğimiz suyu, yürüdüğümüz toprağı, soluduğumuz havayı bile sattılar.
Parayı “Allah” yaptılar; önünde secdeye eğildiler!
Yedikçe yediler; doymadılar! Aldıkça aldılar; durmadılar! Azdıkça azdılar; durulmadılar!
Söz başka, iş başka!
Ancak binlerce ortak yanımız da vardı:
İnsandık her şeyden önce... Ve ölümüne yurtsever...
İşte bunu unuttular!
Alevilerimizle dalga geçer gibi, onları katleden Yavuz Sultan Selim’in adını verdiler üçüncü köprülerine...
Unuttuğumuz ayrılıklarımızı körükleyip, bizi her geçen biraz daha düşman etmeye çalıştılar birbirimize... Kadınlarımızı köleleştirdiler!
Kızlarımıza okul yolunu kapatıp, başlarını örttüler zorla...
Yememize, içmemize, ürememize, gezmemize karışır oldular!
Özgürlük dediler; yüzlerce yasak yasası çıkardılar!
Demokrasi dediler; padişah oldular!
Avrupa dediler; Araplara kapı kulluğu yapmaya soyundular!
Bağımsızlık dediler; ABD Başkanı’nın sözünden çıkmadılar!
Adalet dediler; yargıyı esir aldılar!
Kitaplarımızı aldılar elimizden, hayallerimizi çaldılar!
“Dindar” olmamız yeterliydi onlar için; ahlaksız da olsak önemli değildi:
Bu yüzden, “Ananı s.....m’ diyen milletvekiline bile ceza vermediler! İtiraz edenimizi ya da etme ihtimali olanlarımızı uyduruk darbe iddialarıyla alıp götürdüler, zindanlara tıktılar!
Domuz bağıyla kadın öldüren gözü dönmüş tarikatçıları bir gecede yasa çıkarıp özgürlüklerine kavuşturdular da... Bu ülkenin Genelkurmay Başkanı’nı, terörist ilan edip, 30 bin kişinin katiliyle “açılım görüşmeleri” için aynı masaya oturdular!
Sonra da ortak düzenlerinin anayasasını yapmaya kalktılar!
Hiçbirine gereken tepkiyi veremedik; bir iki kez cılız sesle itiraz edebildik sadece...
Tencere-tava!
Tam 11 yıl sabrettik böyle böyle! Ve 2013’ün mayıs ayının son günlerinde bıçak kemiğe dayandı:
Taksim’e AVM yapmak için ağaçları kesmeye başladılar.
Buna tepki gösteren birkaç kadın ile birkaç genci analarından doğduklarına pişman edercesine dövdüler.
Bu şiddete karşı çıkan herkesin üzerine; besleyip, köleleştirdikleri resmi ya da sivil polisleriyle, bizim paralarımızla alınmış biber gazlarıyla, TOMA’larıyla ve coplarıyla yürüdüler.
Sonra tencereler, tavalar çıktı bir gece yarısı ansızın!
Öylesine kararlı bir ritim tutuyordu ki onurlu insanlar; Edirne’den Ardahan’a tüm ülke “Taksim” oluverdi bir anda...
Herkes haberleşmeden, görüşmeden sokağa atıverdi kendini! Ne plastik mermi korkutuyordu birer tişörtle sokağa fırlamış insanları, ne de üzerlerine yürüyen polis panzerleri...
Bıçak ve kemik!
Beyefendi toplantı toplantı dolaşıp hep aynı şeyleri anlatmaya devam ediyor...
Olup bitenleri anlamadığı, ettiği sözlerden belli!
O hâlâ “üç beş ağaç meselesi” sanıyor ülkenin dört bir yanından taşıp gelen öfke selinin nedenini...
Oysa asıl neden çok farklı:
Bıçak kemiğe dayandı; o kadar! Taksim ve onun deyimiyle “on iki ağaç” ise; bardağı taşıran damla oldu sadece!
O yüzden bu kez durum gerçekten çok farklı!
Polis dünyanın gazını, plastik mermisini, suyunu tüketti ama bir kişi bile geri dönmedi...
Bu saatten sonra bu öfkeyi dindirmek kolay değil...
Yani bu sefer başka...
Gerçekten başka!
Hani her fırsatta, “çözüm”ü soruyordunuz ya...
Buldunuz işte!
Not...
“Okuduklarım”a gelecek haftadan itibaren devam edeceğiz...
Mustafa Mutlu - Vatan
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları