loading
close
SON DAKİKALAR

Distopya!

Mustafa Mutlu
Tarih: 28.06.2012

Dinci bir yönetim biçimine doğru gerici bir dönüşüm başlamış, siyasal iktidar dindar bir nesil yetiştirmeye koyulmuş...

Ütopyayı hepiniz bilirsiniz:

Aslında olmayan, tasarlanmış olan, ideal toplum ve devlet şekli anlamına gelir.

Köken olarak Yunanca “olmayan” anlamındaki ou, “mükemmel olan” anlamındaki eu ve “yer / toprak / ülke” anlamındaki topos sözcüklerinden türemiştir.

Kullanımı Thomas More’un 1516’da yazdığı Utopia isimli kitapla yaygınlaşmıştır.

Gerçekleşmesi olanaksız görülen tüm toplum tasarımları, bu isimle anılır.

Distopya ise olumsuz ütopyadır!

Totaliter ve baskıcı yönetimlerin kurbanı olan toplumların ruh hâlini ifade eder.

Ütopyada ne kadar “umut” varsa, distopya o kadar karamsarlık içerir!

Siyasal, teknolojik ve bilimsel gelişmelerin, insanları daha fazla baskı altına alacağını öngörür.

Ve günümüzde görüşleri “distopya” çerçevesinde şekillenen aydınların sayısı hızla artmaktadır.

***


Bu kavram ülkemizde pek bilinmese de; ne yazık ki bunun “naif” haline, yani “karamsarlığa, umutsuzluğa” çok da yabancı değiliz...

Bugün ülkemizin nüfusunun tamamı, “kriz dönemi çocukları”ndan oluşuyor!

Önce tek partiden çok partili sisteme geçişin sancıları...

Bölücülerle ve dincilerle mücadele dönemi...

Sonra çok partili dönemdeki Demokrat Parti‘nin diktatörleşen yönetimi...

Bölücülere ve dincilere ödün dönemi...

Ardından 1960 darbesi...

Bölücülerle ve dincilerle mücadele dönemi...

Hemen ardından 12 Mart dönemi...

Yine aynı tehditler ve aynı çözüm politikaları...

Ve 12 Eylül: Büyük bir siyasal ve toplumsal değişim dönemi...

Dinci ve bölücü girişimlerde tırmanış..

28 Şubat senaryoları: Önce geri çekilme sonra kamplaşma dönemi...

Bu arada onlarca ekonomik kriz, on binlerce terör eylemi, yüz binlerce kurban...

Dinsel gerekçelerle domuz bağıyla bağlanarak öldürülen insanlar, faili meçhul cinayetler, kaybolanlar...

Sonra AKP iktidarı...

Kavramların içinin boşaltılması, tüm değerlerin değersizleştirilmesi süreci...

Gerçekleşmemiş darbe senaryoları... Polis devletine geçiş için atılan adımlar... Demokratikleşme adına özgürlüklerin kısıtlanması...

Ve hızla zenginleşen bir toplumda; gelir dağılımındaki adaletsizlik yüzünden insanı utandıran “aç ölümleri”, yoksulluk manzaraları...

Değerlerin yitirilmesi, bulaşıcı bir hastalık gibi yayılan sevgisizlik ve yabancılaşma...

Ve her gün gelen şehit haberleri nedeniyle; erkek bebek doğuran annelerin daha ilk günden başlayan askerlik korkusu...

Tüketimin özendirilmesi, insanların sadece tüketmek ve bankaya olan borçlarını ödemek için yaşaması...

Aşkların, heyecanların, özlemlerin; kısacası en insancıl duyguların bu hayhuy içinde kaynayıp gitmesi...

***


Ülke bölünmeye götürülüyormuş, dinci bir yönetimin biçimine doğru gerici bir dönüşüm başlamış, siyasal iktidar toplum mühendisliğine soyunmuş ve dindar bir nesil yetiştirmeye koyulmuş...

“Yasak”lar sıradan hâle gelmiş, şiddet rutinleşmiş...

Ve herkes gelecekten umudunu kesip, günü kurtarma telaşına düşmüş...

Bunun adı “distopya”dır...

Ve ütopyanın aksine...

Gerçekleşmesi ne yazık ki çok kolaydır!

Baskıcı yönetim biçimlerinin, doğal sonucudur...

Sembolü de “mutsuz insan yüzü”dür!

Çıkın sokağa bakın:

Sağcısı, solcusu, iktidar yandaşı, karşıtı, zengini, yoksulu herkes “distopya”ya kapıldı...

Yani gelecekten umudunu kesti!

Tamam; bu ülkede artık her şey kötü de...

Ne yazık ki; en kötüsü de bu!

Çünkü umudun, ütopyanın bittiği yerde; asla sabah olmaz!

*****


Reform

Meclis, temmuzda tatile girecek ya; iktidar, yargıda yine büyük değişimler öngören ‘üçüncü yargı paketi’ni Meclis’in tatile girmesinden önce çıkarmaya çalışıyor.

Dün öğrendik ki; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasına ilişkin düzenlemenin de bu paketin içine konulmasını istemiş...

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ başkanlığındaki bir komisyon da Başbakan’ın isteğini yerine getirmek için kolları sıvamış...

Çalışma bu hafta sonuna kadar tamamlanacakmış...

Demokrasilerde yasalar toplumsal uzlaşma ile çıkarılır.

Konuyla ilgili akademisyenlerin, sivil toplum örgütlerinin, siyasi partilerin görüşleri alınır.

Bir uzlaşma ortamı yaratılır...

Bizde ise Başbakan talimat veriyor; bir haftada 100 sayfalık bir kitabı bile okuyamayanlar, koskoca bir yargı reformunu gerçekleştirmeye kalkışıyor!

Gelin de “distopya”ya kapılmayın!

*****


Günün sorusu

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, “Suriye’yle savaşmamız söz konusu değil” şeklindeki açıklamasının mürekkebi bile kurumadan, askerlerimizin Suriye’ye girebilmesini öngören olası bir tezkere için milletvekillerinden imza toplanmaya başlanmış... Sorum Sayın Arınç’a:

Neden her defasında sizin dediklerinizin tam tersi oluyor?

*****


Dirimize değer veren yok da...

Seksen yaşındaki Ali Develi, Ankara’da yaşıyordu. Dün Ankara Adliyesi’nin önünde ve vatandaşların her gün yoğun şekilde kullandıkları üst geçitte, kalp krizi geçirip öldü.

Cansız bedeni tam üç saat boyunca yerde kaldı ve savcının gelmesini bekledi!

Tekrar edeyim:

Olayın olduğu yer; Ankara Adliyesi’ne 50 metre!

Savcı bey; bu 50 metreyi üç saatte aldı...

Tamam; dirimize değer veren yok da... Bari ölümüze biraz saygılı olun!

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları