loading
close
SON DAKİKALAR

'Ergenekon 2013'ün başında biter!'

Mustafa Mutlu
Tarih: 19.11.2012

Mustafa Mutlu yazdı, ''Bu ülkenin aydınları ömürlerini cezaevlerinde değil de devlet hizmetinde geçirebilselerdi bugünkü halimizde mi olurduk?''

Silivri'den notlar (4)

Mustafa MutluSilivri 1 No’lu Cezaevi’nde görüştüğümüz gazetecilerin “cezaevi deneyimi en yüksek olanı”, kuşkusuz Aydınlık Gazetesi yazarı Hikmet Çiçek’ti... Çiçek, 29 Mart 2008’den bu yana içeride...

Ama onun “cezaevi deneyimi”, 1970’li yıllara dayanıyor.

1971’de anayasayı ihlalden yargılanmış ve hüküm giymiş; tam 14 yıl 4 ay cezaevinde kalmış.

Sürekli tebessüm ediyor ama dikkatli baktığınızda o gülümsemenin ardında yatan derin hüznün, onun kişiliğinin derinliklerine işlediğini fark ediyorsunuz.

Ömrünün üçte biri!

Bir süre önce kendisini Can Ataklı da ziyaret etmişti ve onun 74 yaşında olduğunu yazmıştı... Fakat karşımdaki gri yün kazak giymiş, aksakallı, bakımlı adamın 74 yaşında olmasına olanak yoktu. Hemen kaç yaşında olduğunu sordum. Gülerek, “Can’ın yazısını okudun değil mi?” diye yanıt verdi ve devam etti:

“Sağ olsun o beni 74yaşında yapmış ama 63 yaşındayım. Bu 63 yılın tam 19 yılı cezaevinde geçti.”

Hikmet Çiçek, 1949’da Ankara’da doğmuş... 1971’de tutuklanınca, Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın ve Yayın Yüksek Okulu’nu ikinci sınıftayken terk etmek zorunda kalmış.

İlk cezaevi macerasından sonra dergilerde ve gazetelerde çalışmış. Ergenekon kapsamında tutuklandığında haftalık Aydınlık Dergisi’nde Haber Araştırma Müdürü olarak görev yapıyormuş. Aynı zamanda İşçi Partisi Genel Merkezi’nin Basın Bürosu Sorumlusu’ymuş.

Geri adım atamazlar!

Karşımızda bu kadar deneyimli bir “cezaevi sakini”ni bulunca, 12 Mart mahkemeleriyle bugünküleri karşılaştırmasını istiyoruz. Gülümseyerek yanıt veriyor:

“Kıyas bile edilemez! 12 Mart ve hatta 12 Eylül mahkemeleri, bugünkülerin yanında birer ‘hukuk abidesi’ olarak kalıyor! Bugünkü mahkeme, kararını en baştan vermiş... Mahkeme, ‘Evet, Ergenekon Örgütü vardır, şunlar yöneticisidir, bunlar üyesidir’ diye ceza vermeyi kafasına koymuş... Biz şu anda ‘tetikçisi’ olmayan bir silahlı terör örgütünün yöneticileri olmaktan buradayız... Peki; tetikçi neden yok? Çünkü bu suçtan tutuklanan şüphelilerin tamamı serbest kaldı. Yani Ergenekon dedikleri şey bizim gibi birkaç gazeteciyle siyasetçin ve bilim insanının üstüne kaldı! İşin en kötüsü ne biliyor musunuz? Mahkeme, geri adım atabilecek aşamayı çoktan geçti. Bizi bunca yıl içeride tuttuktan sonra, kendisini ille de mahkumiyet kararı vermek zorunda hissedecek... Aksi halde, bizi neden bunca yıldır yatırdıklarının hesabını veremeyeceklerini düşünecekler... İşte bu, mahkumiyetin kendisinden bile kötü bir durum!”

Davanın simgesi!

Hikmet Çiçek’in en çok yakındığı konu ise, Ergenekon Davası’nın sadece gizli tanıklara dayandırılarak yürütülmesi:

“Ortak özellikleri uyuşturucu ve koyun hırsızlığı olan hükümlülerin bizim davada gizli tanık olmasını, mahkemenin de bunu kabul etmesini anlayamıyorum” diye isyan ediyor:

“Çoğu sabıkalı... Hüküm giymiş... Cezaevinden çıkmak veya ceza indirimi almak için kullanılmaya müsait insanlar. Ama suç onların değil, mevcut Gizli Tanık Yasası’nın... Bu yasa, insanları ahlaksız ve yalancı olmaya itiyor. Tanıkların sadece bildiklerini, gördüklerini anlatması esastır. Bunların hiçbiri, bir şey bilmediği ve görmediği için, yorum yapıyor! Hepsi ifadelerine, ‘Benim yorumuma göre’ diye başlıyor. Mahkeme de bunlara ‘Yorum yapamazsın, bilgi vereceksen ver’ demiyor. Her davanın bir simgesi vardır. Bu davanın simgesi de ‘gizli tanık’ komedisi... Ama her şey planlı... Yeter ki görmesini bileceksin... Bu Gizli Tanık Yasası, 2008’in Ocak ayının sonunda, yani Ergenekon operasyonlarından sadece 14 gün önce çıkarıldı. Yani Ergenekon dedikleri şeyin içini doldurmak için, gizli tanıkların yalanlarına mecbur kalacaklarını biliyorlardı ve bunun altyapısını ta o günlerden hazırladılar”

Gizli tanık kitabı!

Hikmet Çiçek ceza yargılamasının temelinin delil olduğunu hatırlatıyor ve devam ediyor:

“Ergenekon’da delil yaratmanın tek yolu ise gizli tanıklar. Bu yüzden Ergenekon’un Gizli Tanıkları isimli bir kitap yazmaya başladım. Gizli tanık olmak için başvurulup da reddedilen bir kişi bile yok. 44 kişi başvurmuş, hepsinin talebi kabul edilmiş. İşin ilginci; bu gizli tanıkların bazıları aynı davada hem açık tanık, hem de sanık... Bu nasıl bir çorbadır anlamak mümkün değil!”

2013’te biter!

“Peki, sizce bu dava ne zaman biter?” diye soruyorum Hikmet Çiçek’e... Tereddüt bile etmeden yanıt veriyor:

“Eğer mahkeme Balyoz Davası’nda olduğu gibi delil değerlendirme aşamasını atlarsa (ki; zaten milyonlarca sayfalık delili incelemesine maddeten olanak yok) ve savcıdan esas hakkındaki mütalaasını isterse, karar 2013 başında verilir...”

Garip durum!

“Peki; size yöneltilen suçlama ne?” diye soruyoruz, kahkahayla yanıt veriyor:

“Ben de bilmiyorum! Tutuklandığım yasa maddesi farklı, hakkımda ceza istenen madde farklı! Devletin gizli belgelerini hileli yollarla elde etmek suçlamasıyla tutuklandım, ama bundan ceza istenmiyor... Terör örgütü üyeliğinden cezalandırılmam isteniyor gelin görün ki o maddeden tutuklu değilim... Garip bir durum anlayacağınız...”

Son bölüm yarın!

*****


Günün sorusu

Sorum, yine kendime: Bu ülkenin aydınları ömürlerini cezaevlerinde değil de devlet hizmetinde geçirebilselerdi; acaba biz yine bugünkü hâlimizde mi olurduk?

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları