Tarih:
13.05.2016
Gazozlu, gazozsuz!
Mustafa Mutlu; Türkiye, 12 gün sonra yeni başbakanını tanıyacak!
Türkiye, 12 gün sonra yeni başbakanını tanıyacak! AKP Olağanüstü Genel Kurulu 22 Mayıs Pazar günü toplanacak. Genel Kurul üyeleri, muhtemelen bu büyük toplantıdan sadece birkaç gün önce yeni genel başkanlarını öğrenecek!O yeni genel başkan için el, kol falan kaldıracaklar, baş sallayacaklar; o da bize “başbakan” olacak!
Sonra da bunun adını “demokrasinin zaferi” koyacaklar...
Yesinler demokrasinizi...
Yesinler zaferinizi!
***
Hani; bir senarist demokrasiyle dalga geçen, dahası insanları demokrasiden soğutmayı amaçlayan bir senaryo yazmaya kalksa; bu kadar başarılı olamaz!
Düşünsenize; 2002’den bu yana bize “ileri demokrasi” diye kakalanan bu sistemde, “ülkenin başbakanı” olacak kişiye bile, aslında “tek adam” karar veriyor!
O tek adam, sadece buna karar vermiyor:
Başbakan yardımcılarını da...
Bakanları da...
Bakan yardımcılarını da...
Danışmanlarını da...
Müsteşarları da...
Genel müdürleri de...
Daire başkanlarını da...
Ve hatta...
Bakanlık politikalarını da...
Gelirleri de...
Giderleri de...
Yatırımları da...
Yıkımları da...
Alımları da...
Satımları da...
Yasaları da yönetmelikleri de...
Tüzükleri de büzükleri de...
“İsterük”leri de “istemezük”leri de...
Yani...
Her “de, de, de”yi...
Her “da, da, da”yı...
O “dayı” belirliyor!”
***
İşin daha da matrağı, bu ülke yıllardır “başkanlık sistemine geçilsin mi, geçilmesin mi?”yi tartışıyor...
Kimse de “Kral çıplak; yakaladığına tecavüz ediyor” demiyor!
Başkanlık sistemini savunanlar da savunmayanlar da...
Sonuçta o kralın tecavüzüne kurban gidiyor.
Savunmayan “gazozlu”, savunan, “gazozsuz...”
Aradaki tek fark, küçük bir hap!
Haplı ya da hapsız; hepimiz uyuyoruz ve bu derin koma halinin adının “demokrasi” olduğunu sanıyoruz...
***
Yine Yunus’la bitirelim:
“Gayrıdır her milletten, bu bizim milletimiz...
Hiç dinde bulunmadı, din-ü diyanetimiz!
Bu din-ü diyanette, yetmiş iki millette...
Dünya ve ahirette, ayrıdır ayetimiz!”
11 MAYIS!
Yarın 11 Mayıs... Üç yıl önce 11 Mayıs’ta Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde eş zamanlı olarak iki ayrı araçta bomba patlatılmış ve 53 vatandaşımız ölmüştü.
Bu olay, ülkemizde art arda patlayan bombaların, yani toplu cinayetlerin ilkiydi.
Hükümet Suriye yönetimini hedef gösterdi ama yakalanan sanıklar dinci terör örgütlerinin elemanı çıktı.
Yargılama yılan hikayesine döndü: Adana’da başladı, Hatay’a alındı, Ankara’da devam ediyor.
Tutuklu sanıklar hakkında istenen ceza, defalarca müebbet...
Ancak saldırıda hayatlarını kaybeden vatandaşlarımızın yakınları ve avukatları umutsuz... Yargılamanın özellikle yavaş sürdüğünü, sanıkların kısa bir süre sonra tahliye edileceğini iddia ediyorlar.
***
Sözüm, o alçakça saldırıdan sonra, “Ölen vatandaşlarımızın kanları yerde kalmayacak. Hesabını soracağız” diye kükreyen dönemin başbakanına:
Ne oldu, hesap nerede kaldı?
GÜNÜN SORUSU
Adana’da görev yaptığı dönemde bir 10 Kasım töreninde kendisini protesto eden bir vatandaşa “Gavat” diyen şimdiki Sakarya Valisi Hüseyin Avni Coş’un korumaları, TEM’de kendilerine yol vermediği için bir TIR sürücüsüne tabancayla iki el ateş etmiş... Üstelik o sırada “görevde” bile değillermiş... Sorum cani ruhlu bu şımarık alçaklara:
Neden tabancayla uğraşıyorsunuz? Yanınızda el bombası yok muydu?
Her hakim ve savcı da...
Cumhurbaşkanı, ülkedeki işsizlik gerçeğiyle ne zaman yüzleşmek zorunda kalsa, topu TOBB’a atıyor ve “TOBB üyesi 1,5 milyon işveren var. Her biri bir kişiyi işe alsa; bu, 1,7 milyon işsize iş demektir” diyor.
Yine öyle yaptı...
Haklı! Patronlar örgütünün üyeleri bu öneriyi hemen hayata geçirmeli...
Ben de bu öneriden esinlenerek başka bir öneride bulunmak istiyorum:
***
Malûm; en büyük sorunlarımızdan biri de yolsuzluk, ihaleye fesat karıştırma, hırsızlık ve rüşvet...
Adalet Bakanı’nın şubat ayındaki açıklamasına göre ülkemizde 14 bin 714 hakim ve savcı bulunuyor.
Birer hakim ve savcıdan oluşacak mahkemeler; sadece birer yolsuzluk, ihaleye fesat, hırsızlık ve rüşvet olayının üzerine gitse...
7 bin 357 “pislik” ortaya çıkar ve sorumlulardan hesap sorulur.
Ülke hırsızlardan kurtulur.
***
Recep Tayyip Erdoğan ‘dan bir kez olsun böyle bir çağrıda bulunmasını da bekliyorum!
156+306!
Abdullah Gül’e sormaya devam ediyoruz. Söz sırası Erdoğan Yıldırım’da:
“Abdullah Bey...
‘Malum köşk’teki harcamalarınızın ‘kul hakkına girdiğini’ biliyorsunuz.
Her cuma namazı kıldığınızda, hocanın cuma hutbesi başında ve sonunda okuduğu ayetlerden esinlenip kamuya olan borcunuzu ödemeniz gerektiği aklınıza gelmiyor mu?”
GÜNÜN İSYANI
Bilindiği gibi filtresiz Birinci sigarası içen Deniz Gezmiş’in idam edilmeden önceki son isteği, bir tane “filtreli Samsun” içmekti. Devrimciler bu yüzden her 6 Mayıs’ta Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını ziyaret ettiklerinde mezarlara birer karanfil ve paketinden çıkarılmış “filtreli Samsun” sigaraları bırakır.
Ankara’nın “bilgisi yok, fikri çok” Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, bu yıl mezara bırakılan sigaraların fotoğrafını görünce Twitter’dan, “Yuh olsun. Bu mu ölüye saygı? CHP, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını anmış... Mezarın başındaki sigara izmaritlerine bakın!” demiş...
İsyanım Gökçek’e:
Asıl Ankaralılara yuh olsun ki seni bir türlü paketleyip o koltuktan indiremediler.
Mustafa Mutlu - Aydınlık
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları