Tarih:
24.11.2015
Geriye, kala kala...
Mustafa Mutlu; Geriye kala kala... Garabet, rezalet ve sefalet kalmış!
Eskiden “meziyet” önemliydi. Merhamet, zarafet, hamiyet, atıfet önemliydi.Azamet değil basiret...
Ganimet değil bereket önemliydi.
Fahamete bakmazdı kimse; besamet önemliydi.
Bişarete ermek, bidayeti yaşamak, faziletli olmak önemliydi.
Hamaset, cesareti anlatırdı; bugün ifade ettiği şeyleri değil...
Hamiyet sahibi olmak...
Sevdiğini hasretle beklemek...
Hürmet etmek önemliydi...
Elbette en önemlisi de hürriyetti!
***
Kötüden ibret alınır...
Davete icabet edilir...
Letafete önem verilirdi.
Mağfiret önemliydi o günlerde; ille de marifet değil!
***
Mefharet, meserret sağlar...
Meveddet li, meziyetli, muhabbet li, mürüvvetli dostluklar kurulurdu.
Nebalet, nezafet, nezaket; hepsi birer nimetti!
Yine refahet içinde değildi insanlar; ancak rasanete rağbet ederlerdi.
Rimayet herkese nasip olmasa da rükunet önemliydi.
Saadet, safiyetten gelirdi; sedacet de sahabet ve sıyanet getirirdi.
Sohbet, selvet sağlar; şetaretten şikayet olmazdı.
***
Şöhret ve zinet olsa da olurdu, olmasa da ama... Taravet ve vecahet tercih sebebiydi her zaman...
Yesaret için esaret göze alınmazdı!
Asalet, azamet, haşmet; izzetle mümkündü sadece...
Necabet vazgeçilmezdi.
İnsanın şehvetlisi değil şehametlisi makbuldü.
Adalet için besaletle, cesaretle gayret edilirdi.
***
Biliyorum; şimdi çoğunuz, “Nereden çıktı bu yazı?” diyorsunuz...
Sözcüklerin de yarısından fazlasını anlamadınız.
Olsun; bugün Pazar, zamanınız var.
Girin internete; keşfedin bu sözcüklerin anlamını; bir şey kaybetmezsiniz!
***
Nereden çıktığına gelince:
Yediğim bir omuz darbesinden çıktı!
Biz Türkçeyi sadeleştirirken ne yazık ki sadece bu sözcükleri çöpe atmamışız dostlar...
Onlarla birlikte, içerdikleri insana dair bütün güzellikleri de yok etmişiz!
Bir süredir zaten insanların saygısızlaştığının, duyarsızlaştığının, kabalaştığının farkındaydım ama...
Dün çarşıda dolaşırken sol yanıma yediğim omuz darbesiyle anladım ki...
Letafet, zarafet, nezaket sözcükleriyle birlikte bu davranış biçimleri de gitmiş...
Geriye kala kala...
Garabet, rezalet ve sefalet kalmış!
156+172!
Önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e sormaya devam ediyoruz. Söz sırası Hamiyet Başatıcı’da... Sizin de Gül’e söyleyecekleriniz ya da sorunuz varsa mustafa0mutlu@gmail.com adresine gönderebilirsiniz...
***
“Abdullah Bey...
Mustafa Bey’in sorularını yanıtlamamaktaki ısrarınızı görünce, çocuklarınız adına üzülüyorum.
Çünkü siz göçüp gittiğinizde birileri, bu soruları onlara hatırlatıp üzecek... Belki de hiç hak etmedikleri halde sizin yüzünüzden aşağılanıp dışlanacaklar.
Babalık ciddi iştir Abdullah Bey...
Bu yükü çocuklarınızın üstüne bırakıp giderseniz emin olun öbür dünyada huzur bulamazsınız.”
GÜNÜN SORUSU
Beş ay önce yapılan 7 Haziran seçimlerinde, “Seni Başkan Yaptırmayacağız” diyerek Recep Tayyip Erdoğan karşıtlarının oylarını toplayan HDP’nin Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, 1 Kasım’da partisinin yaşadığı şoktan sonra, başkanlık sisteminin tartışılmasına karşı olmadıklarını söylemeye başladı... Sorum kendisine:
İçinde bulunduğunuz durumu Timur Selçuk’un söylediği “Çevir kazı yanmasın çevir de çevir; çevir kazı yanmasın devir bu devir” şarkısıyla özetleyebilir miyiz?
Haklı eylemlerini komediye dönüştüren ‘ülkücüler’e...
Cuma akşamı Ulusal Kanal’da Kral Çıplak’ı canlı olarak sunarken dışarıdan sesler gelmeye başladı. Birileri tekbir getiriyor, slogan atıyordu.
Ancak söyledikleri anlaşılmıyordu.
Program, 24.00’a doğru bitti.
Aşağıya inip İstiklal Caddesi’ne çıktığımda, seslerini duyduğum protestocu grubun ülkücüler ve Alperen Ocakları üyesi gençler olduğunu anladım.
Rus uçaklarının Suriye’nin kuzeyindeki Türkmen köylerini bombalamasını protesto ediyorlardı.
Ancak küçük bir yanlış yapıyorlardı:
Rusya Konsolosluğu’na gideceklerine, bayrakları benzetip Hollanda Konsolosluğu’nun önünde toplanmışlardı.
Daha da kötüsü içlerinden bazıları yumurta fırlatıyordu.
Yani Türkmenlere bombayı Rusya atmış ama bizim ülkücülerin şaşkınlığı yüzünden İstanbul’da yumurtayı Hollandalılar yemişti.
***
Eylem yapmak ciddi iştir ülkücü dostlar...
Sadece haklı ve cesur olmak yetmez; bilgi, kültür ve dikkat ister.
En önemlisi deneyim ister...
Siz; öyle sokağa çıkılması gereken zamanlarda bile evinizden dışarı çıkmadınız ki; böyle vahim hatalar yapmanız son derece doğal...
Sokakları unuttunuz çünkü...
Yöneticileriniz sizi sürekli baskı altında tutup “hak aramayı” unutturdu!
Bakın şimdi herkes soydaşlarımıza yapılan saldırıyı bıraktı; sizin başrol oyuncusu olduğunuz komediyi konuşuyor.
Mutlu musunuz?
GÜNÜN İSYANI
Yıllardır bir türlü ıslah edilemeyen, son bir yıldır da resmen fokur fokur kaynamaya başlayan Kurbağalıdere’nin zemininden çıkarılan ve Marmara’nın açıklarına dökülen çamur TÜBİTAK’a göre “tehlikesiz”miş... İsyanım, iyice siyasileşen bu kuruma:
Haklısınız; sizin yarattığınızın tehlikenin yanında, o çamurun neden olacağı tehlikenin lafı mı edilir?
Mustafa Mutlu - Aydınlık
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları