loading
close
SON DAKİKALAR

‘Haydaaa, konuyla ne alakası var?’

Mustafa Mutlu
Tarih: 27.06.2012

İşte, bunun adına “politika yapmak” deniyor! Bir iki bağırıp, birkaç “sözde yaptırım” açıklayıp, bolca da tehdit edip dosyayı kapatacaksın!...

Beklenen oldu; askeri bir uçağımızın düşürülmesinden sonra Suriye‘ye savaş ilan edip etmeyeceği merakla beklenen AKP iktidarı, bu olayı da “esip, gürleyerek ama asla yağmayarak” geçiştirdi.

Doğrusu da buydu!

Yanlış olan bu alçakça saldırı yüzünden bir savaşa girmek ve yeni bir cehennem yaratmaktı!

Peki; o zaman neden olayın hemen ardından çok sert bir açıklama yaparak Suriye‘yi uyarmayı tercih etmedik de aradan dört gün geçmesini bekledik?

İşte, bunun adına “politika yapmak” deniyor!

Kızmış gibi yapacaksın...

Her an saldıracakmış gibi yapacaksın...

Hem sana saldıranları hem de senin saldırmanı bekleyenleri gereceksin...

Sonra...

Bir iki bağırıp, birkaç “sözde yaptırım” açıklayıp, bolca da tehdit edip dosyayı kapatacaksın!

Bunlar, bu gibi zor durumlarda kalan her “sıradan politikacı”nın yapacağı şeyler...

Peki, “usta bir politikacı” bu gibi durumlarda nasıl davranır?

Tüm bunları yapar, ek olarak bir de köşe yazarlarına da hakaret eder!

***


Başbakan günlerdir merakla beklenen açıklamasını partisinin dünkü grup toplantısında yaptı.

Bu konuşma İngilizceye ve Arapçaya çevrildi; bildiğiniz gibi dünyanın en önemli haber kanalları tarafından canlı olarak yayınlandı.

Erdoğan önce Suriye‘ye ve Esad yönetimine sert sözler söyledi, “Suriye’nin askeri araçları önümüze çıkmasın” diye tehdit etti, birkaç da yaptırım işareti verdi...

Peki, sonra ne yaptı?

Her “usta politikacı” gibi, lafı medyaya getirdi ve hedefine köşe yazarlarını oturttu.

“O uçağın orada ne işi vardı?” diye soran köşe yazarlarına hadlerini bildirdi:

“Sanki bu ülkenin vatandaşı, evladı değil bunlar...”

Sonra bu sözlerinin bugünkü bazı köşelerde eleştiri konusu olabileceğini düşünmüş olmalı ki; Suriye‘yi de, “O uçağın orada ne işi vardı?” diye soran yazarları da unuttu; (okumakta olduğunuz şu yazıda olduğu gibi) kendisinin sert üslubunu eleştirebilecek yazarlara saydırmaya başladı:

“Ülkedeki bazı köşe yazarları, benim bu düşüncelerimi sert buluyorlar. Bize gelin özel bir ders verin; nasıl konuşacağımızı sizden öğrenelim.”

Sadece “saydırmakla kalmak” onu keser mi; hemen aşağılama faslına geçti:

“Sizin köşenizden yaptığınız dalkavukluğu biz Türkiye Cumhuriyeti’nin başında yapamayız. Biz burada haklı söylemek durumındayız. Kalemleriniz belki belli yerlere satılmış olabilir ama bu siyasi irade belli bir irade değil; hakka ve halka teslim olmuş siyasi iradedir...”

***


“Haydaaa, konuyla ne alakası var?” diyorsunuz değil mi?

Gerçi siz Başbakan‘dan böyle sözler duymaya o kadar alıştınız ki demiyor olabilirsiniz...

Ama emin olun; bu konuşmayı dün kendi televizyonlarında, kendi dillerinde izleyen yüz milyonlarca insan, “Haydaaa, konuyla ne alakası var?” cümlesini kurmuştur!

Onlar nereden bilecek; bizim Başbakan’ın zor durumlardaki alışkanlığıdır bu...

Deprem olur, gazetecilere çatar!

PKK askerlerimizi şehit eder, köşe yazarlarını fırçalar!

Dünyada ekonomik kriz çıkar, faturayı Türkiye‘deki köşe yazarlarına ödetir!

Cemaatle arası bozulur, öfkesini gazetecilerden çıkartır!

***


Üstelik onun bu sert sözlerine muhatap olan gazeteciler de genellikle “yandaş medya”da çalışan “yandaş kalemler”dir!

Bu yüzden hiçbiri; kısaca “Haydaaa, konuyla ne alakası var?” başlığı altında toplayabileceğimiz bu fırçalara itiraz edemez...

Her defasında meslek onuru adına zıpçıktılık (!) yapmak da bize düşer...

Sonuçta ne olur biliyor musunuz; fırça yiyen, “satılmışlıkla” suçlanan o arkadaşlar yine Başbakan‘ın uçağına binip, dünyayı gezer...

Bize ise iktidar yalakalarının, tarikat müritlerinin hakaret ve küfür içeren e-postalarını okumak düşer!

***


Neyse hiç değilse bu seferki aşağılamalar ve fırçalar “insancıl” bir amaca hizmet etti ve savaş edebiyatı son buldu.

Bizim meslek erbapları, tıpkı bir paratoner gibi Başbakan‘ın öfkesini, tepkisini emdi, Suriye aradan sıyırdı!

Bakalım bundan sonra hangi “haklı” gerekçeyle aşağılanacağız?

*****


PKK’ya yarar!

Baba Esad; Suriye‘yi PKK kamplarıyla doldurmuştu. Yetmemiş, maddi ve manevi destekle ihya etmişti.

Düşmanı öldürüp, hakkını teslim etmek gerekir:

Oğul Esad şu son bir yıla kadar PKK‘yı desteklemedi ve Türkiye‘ye karşı kullanmadı.

Kullandıysa bile en azından bunu açıkça yapmadı, “İyi komşuluk” politikasının gereği olarak, PKK‘ya göz yummuyormuş gibi davrandı.

İşte bu yüzden, Türkiye ile Suriye ilişkilerinin bozulması en çok Kuzey Irak‘a sıkışıp kalan PKK‘nın kurmay heyetini sevindirdi!

Söylemesi acı ama Esad bundan sonra Suriye‘nin sınır bölgesine yerleşecek ve arada bir sızıp kanlı eylemlere imza atacak olan PKK‘lı eşkıyaya göz yumar!

Çünkü gerekçesi hazır:

“Siz bizim rejim düşmanlarımızı besliyorsunuz, biz neden PKK’yla savaşalım?”

Henüz ortada bir şey yok ama görünen köy de kılavuz istemiyor:

Suriye sınırlarımıza dikkat!

Çünkü bu bölgedeki illerimiz her an PKK‘nın hedefi haline gelebilir!

*****


Günün sorusu

Bir devlet üniversitesi olan Yalova Üniversitesi‘nin İlahiyat Fakültesi, özel üniversite tavrıyla öğrenci avına çıkmış... Fakülteyi tercih edecek öğrencilere “üniversite harcını karşılama, burs verme, Suudi Arabistan’a gönderme” gibi vaatlerde bulunuyormuş... Sorum, “Dindar nesil yetiştireceğiz” diye demeç verip, öğrenciler arasında eşitsizliğe neden olan bu uygulamalara çanak tutan siyasetçilere:

Siz de kendi bütçenizden birer seccade vermeyi düşünür müsünüz?

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları