Tarih:
18.07.2015
Haydaaaaaaaaaa!
Mustafa Mutlu; Kısacası dostlar; KaçAk Saray meselesi, gün geçtikçe ilginçleşiyor...
Dinciler için klasik müzik “gürültü”, opera “viyaklama”, bale ise “baldır bacak gösterisi”nden öte bir anlam taşımaz...AKP de iktidarda olduğu 13 yıldır din tacirlerinin bu genel tavrına uygun davrandı.
Bu sanatları yok etmek için elinden geleni yaptı.
Tiyatroya ve tiyatroculara “açık olmayan” bir savaş ilan etti. Devlet Tiyatroları’nın sahnelerini kapattı, repertuvarını kuşa çevirdi. Şehir Tiyatroları’nın başına yandaş genel sanat yönetmenleri atayarak, köleleştirme girişimlerinde bulundu. Devlet Opera ve Balesi’ni küçücük salonlara mahkum etti. Sanatçı kadrolarını kıstı, sahneye eser koyamaz hale getirdi.
Senfoni orkestralarına “ilahi” çaldırmaya kalkıştı.
Ve sonuçta da Atatürk’ün emriyle Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarından beri devlet tarafından ayakta tutulan Devlet Tiyatroları’nı, Devlet Opera ve Balesi’ni, Şehir Tiyatroları’nı, orkestraları özelleştirmek için projeler hazırladı!
***
Daha da ötesi var:
Bir ara iyice yayılmaya başlayan bale kursları, özellikle küçük yerlerde AKP’li belediyeler tarafından baskı altına alınarak kapatıldı.
Çocuklarını piyano, keman, şan kurslarına gönderen ailelere, “Siz gâvur musunuz? Niye çocuklarınıza gâvur sanatlarını öğretmek için üste para veriyorsunuz?” diye baskı yapıldı.
***
Tüm bunlar, kimin “başbakan” olduğu dönemde yaşandı?
Recep Tayyip Erdoğan’ın...
Bu beyefendi önceki gün KaçAk Saray’daki makam odasının kapısını cumhurbaşkanlığı muhabirlerine açmış ve “uğradığı haksızlıklardan” yakınmış...
Danıştay’ın en son kararı ortada olduğu halde, Saray’ın kaçak olmadığını iddia etmiş...
Niçin kaçak değilmiş saray biliyor musunuz?
Çünkü “sıfırdan projesiyle her şeyiyle mükemmel bir şekilde” yapılmış ve bu ülkenin temsil makamıymış!
Yani sıfırdan yapılmış olması, onun mantığına göre, kaçak olmasını engelliyormuş!
***
İşte bu “buluşma” sırasında Erdoğan bugüne kadar Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin bile duymadığı, bilmediği bir şeyden söz etmiş:
“Külliyenin içinde büyük bir opera binası yapıyoruz.”
Şimdi anladınız mı başlığın neden “Haydaaaaaaaaa” olduğunu?
On iki yıllık başbakanlığının tamamında operayı gözden düşürmek ve yok etmek için elinden geleni ardına koymayan Recep Bey, ne hikmetse tam da Danıştay’ın aldığı son kararın ardından cumhurbaşkanlığı muhabirlerini topluyor ve bu büyük müjdeyi (!) veriyor!
***
İyi de nereden çıktı opera?
Eğer KaçAk Saray, Erdoğan’ın dediği gibi “külliye” ise... Yani “merkezinde cami olan İslami yapılar topluluğu”ysa...
“Opera”nın orada ne işi var?
Opera yapılıyorsa, Cumhurbaşkanı neden “Külliye” demeye devam ediyor?
O “büyük salon” için kaç para harcanacak?
KaçAk Saray’a kimse sokulmazken, bu salon açıldığında orada opera izlemek isteyen vatandaşlar için MİT’ten güvenlik soruşturması mı istenecek?
***
Kısacası dostlar; KaçAk Saray meselesi, gün geçtikçe ilginçleşiyor...
Eğer Cumhurbaşkanı’nın sözünü ettiği opera binası gerçekse... Sergilenecek ilk eserin adını da ben müjdeleyeyim size:
“Saray’dan Kız Kaçırma...”
Umarım o kız kaçırılır, babası da onu aramaya gider ve bir daha da geri dönmez...
Biz de böylece kurtulmuş oluruz!
SÖZ SİZDE! (156+71!)
“Abdullah Bey’e soru sorma işi”ni, artık birlikte yerine getiriyoruz. Bugün sıra okurlarımızdan Burhan Özbey’de... Siz de bu konudaki sorularınızın bu sütunlarda yayınlandığını görmek istiyorsanız mustafa0mutlu@gmail.com’a yazınız:
***
“Eski Basın Danışmanı Ahmet Sever’in yazdığı ‘Abdullah Gül’le 12 yıl’ kitabında, Gül’ün bütün konularda nasıl hassas ve titiz olduğuna dair, sayısız övgülerini okuduk.
İyi de o zaman Sayın Gül neden aylardır hakkında yazılanlara hiçbir şekilde yanıt vermiyor?
Kitapta neden bu sorulardan söz edilmiyor?
Evet soruyorum, niçin kitapta Huber yok?”
GÜNÜN SORUSU
Erdoğan, KaçAk Saray’da yandaş dernek ve vakıfların yöneticilerine verdiği iftarda Fethullah Gülen Cemaati’nin üyelerini, “Himmet ve hizmet diyerek aldıkları paraları kumar masalarında, zevk ve şatafat alemlerinde peşkeş çekmekle” suçlamış... Sorum kendisine:
O dönem Başbakan’dın... Madem böyle bir bilgiye sahiptin; övgüler yağdıracağına neden savcıları harekete geçirmedin?
Reza’nın etrafındaki koruma önlemleri hemen artırılmalı...
Her dönemin “flaş” bir ismi vardır. AKP döneminin yıldızı ise ambargo altındaki İran’a, doğalgaz karşılığı tonlarca altın sattığı söylenen Reza Zarrab...
Ancak görünen o ki; onun için yolun sonu geldi.
Çünkü İran, ABD’yle ve AB’yle yaşadığı nükleer krizini aştı; bankacılık sistemine dahil oldu... Böylece artık Türkiye’ye sattığı doğal gazın parasını doğrudan almasının önünde bir engel kalmadı...
Yani Reza, fiilen işsiz kaldı!
***
Buradan İçişleri Bakanı’nı uyarıyorum:
Birileri, siyasetçilerle “karanlık ilişkileri” bulunan bu arkadaşın bildiği sırlardan rahatsız olabilir...
Bu nedenle bugünden tezi yok, koruma altına alınmalıdır.
Çünkü bu dönemin karanlık ilişkilerini anlamamız için ileride onun bildiklerine ihtiyacımız olacak!
GÜNÜN İSYANI
Üç buçuk milyon abonesiyle Türkiye’nin en büyük dijital platformu olan ve bir süredir TMSF tarafından yönetilen Digitürk, tahminen 1,2 milyar dolara Katar merkezli bir şirkete “ihalesiz” olarak satılmış... İsyanım TMSF yönetimine:
Yangından mal kaçırırcasına babanızın malını mı satıyorsunuz? Neden yeni hükümetin kurulmasını beklemediniz?
Mustafa Mutlu - Aydınlık
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları