Tarih:
30.11.2015
İkinci TBMM...
Mustafa Mutlu; İkinci TBMM’nin... Yani 'Türkiye Büyük Muhtarlar Meclisi'nin tek farkı, üyelerinin her hafta değişmesi...
Hani her fırsatta Cumhurbaşkanı’nın “tek yetkili” olduğunu...KaçAk Saray’da “kaçak kabine” kurduğunu...
Böylece fiilen başkanlık sistemine geçtiğimizi söyleyip duruyoruz ya...
Bu kaçak sistemin, “kaçak parlamento”su da kuruldu.
Başbakan, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde milletvekillerine hitap ederken, Cumhurbaşkanı da “milletin gerçek vekili” olarak gördüğü muhtarları sarayda toplayıp nutuk çekiyor...
Hem de her hafta...
***
Bu, İkinci TBMM’nin...
Yani “Türkiye Büyük Muhtarlar Meclisi”nin tek farkı, üyelerinin her hafta değişmesi...
Her hafta Türkiye’nin dört bir yanından...
Ama özellikle AKP’nin seçim kazandığı mahallelerden, köylerden 400 muhtar başkente getiriliyor.
Ulaşım ve konaklama masrafları karşılanıyor.
Üstüne bir de “saray restoran”ın mutfağından ziyafet çekiliyor.
***
Ziyafet diyorum ya; abarttığımı sanmayın... Son haftanın “muhtarlar yemeği”nde menü şöyle:
Kereviz dolması, manda yoğurdu eşliğinde etli mantı, sütlü patates, kuru sebzeli sos ile kuzu sırtı fırın, peynir helvası...
***
Peki; muhtarlar yemeklerini afiyetle mideye indirdikten sonra gönderiliyor mu?
Hiç olur mu öyle şey?
Her birine cumhurbaşkanını hatırlatacak hediyeler sunuluyor:
Saat, kalem, ajanda, kitap, CD, vs...
***
Bu haftaki toplantı, sarayda yapılan 15’inci toplantıydı...
Her hafta 400 muhtar katıldığına göre, bugüne kadar davet edilen muhtarların sayısı 6 bine ulaştı...
Çıkan haberlerin yalancısıyım; bu toplantılar için Ankara’ya davet edilen bir muhtarın devlete ortalama maliyeti bin lira...
Çarpın bunu, 6 binle; 6 milyon lira eder...
Diyanet İşleri Başkanı’na bir zırhlı Mercedes’i çok gördük, adamın burnundan fitil fitil getirdik ama...
KaçAk Saray’ın bugüne kadar 6 zırhlı Mercedes parasını sırf, “Cumhurbaşkanı eteğindeki taşları döksün, televizyonlar da bunları yayınlasın, gündemi yine o belirlesin” diye çöpe attık; itiraz eden çıkmadı!
***
Her şey “çift...”
Başbakan çift, kabine çift, meclis çift, salı toplantıları çift, örtülü ödenek çift...
“Tek” olan şey ise, “gerçek!”
O da ortada:
Kıçımızda sadece yamalı donumuz kaldı; umarız onu çıkarmazlar!
CAN!
Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Müdürü Can Dündar ve Erdem Gül haber yaptıkları için tutuklandı.
Haklarındaki suçlama, Ergenekon’dan ve diğer kumpas davalarından yargılanan meslektaşlarımızla aynı:
Terör örgütü üyeliği ve casusluk!
Sevgili Can, merak etme kardeşim...
Biz senin de terör örgütü üyesi olmadığından ve casusluk yapmadığından eminiz...
Yanındayız...
Hem de sonuna kadar!
GÜNÜN SORUSU
Polis, Can Dündar’ın ve Erdem Gül’ün tutuklanmasını protesto etmek için Cumhuriyet Gazetesi’nin Ankara Temsilciliği’ne gitmek isteyen yurttaşlara biber gazıyla saldırmış... CHP Grup Başkanvekili Levent Gök yerlerde sürüklenmiş... Sorum Ankara Emniyet Müdürü’ne:
Anayasa’dan haberin var mı? Yoksa sizin oralarda tedavülden mi kalktı?
Enver beni niye öptü?
Son olarak Halk TV’deki programlarına son verilen Enver Aysever, Selahattin Demirtaş’a yönelik suikast iddiasıyla ilgili yazımı, Twitter’daki hesabında eleştirmiş...
“Bu Mustafa Mutlugiller, hep devletin borusunu öttürür” demiş ve bana, “Bir sen akıllısın değil mi?” diye sormuş...
Aradım; telefonumu açmadı. Açsaydı; bu yazıyı yazmayacaktım; sorusunun yanıtını verecektim...
Sonra da mesaj attı:
“Hem devletçi hem de vefasız olduğunuzu düşünüyorum. Hep haklı olamazsınız. Bir de yazdıklarınıza bakın... Mesela kovulmuş bir gazeteciye hakaret yağdırmak... Anımsayın... Yakışmadı!”
***
İki “hayır”, bir “evet” Enver...
İlk “Hayır”; benim devletle, vergi vermekten ve mahkemelerinde yargılanmaktan başka hiçbir işim olmaz.
Eğer kumpas davalarındaki tavrımı söylüyorsan bu, devletin değil, “mazlum”un yanında durmaktır. O dönemde penguen kanallarında program yaptığın için bunu sen gerçekten anlayamazsın!
Ayrıca devletin borusunun kimin ağzında olduğunu da herkes çok iyi bilir...
Unutma; CHP de son zamanlarda yakın durduğun HDP de bu devletin bir parçası... Kumpanya kurarak, bu partilerin belediyelerinden, tutmayan “oyun”a beleş salon ayarlamaya; dahası, bilet satmaya çalışan “oyuncu gazeteciler”i anlatmamı ister misin?
***
Gelelim ikinci “Hayır”a...
“Kovulmuş bir gazeteci”den kastın kendinsen, hakkında tek satır yorum yapmadım. Sanırım başkasıyla karıştırıyorsun.
Bu arada, ben de kovulduğumda “duyarlı” olduğunu düşündüğüm için senden kuru bir “Geçmiş olsun” beklemiştim...
Eminim aramışsındır ama ulaşamamışsındır!
***
Ve bir, “Evet...”
Kendisini sosyalist sanıp etnik milliyetçilik yapan zavallıların yanında, gerçekten bir tek ben “akıllıymışım” gibi geliyor Enver!
Keşke sen de olsan!
Çünkü “gerçek bir suikast”ta “tek mermi” kullanılmayacağını bütün “akıllılar” bilir... En son polis arabasına yapılan suikastta kullanılan mermileri say istersen; belki ne demek istediğimi o zaman anlarsın!
Selahattin Demirtaş’la ilgili uydurulan hikayeye inanmak ve inanmayanlarla dalga geçmek için, insanın gerçekten aptal olması gerekir!
Tabii; PKK’lı değilse...
156+177!
Önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e sormaya devam ediyoruz... Söz sırası Elmas Fidan’da... Sizin de Gül’e söyleyecekleriniz ya da sorunuz varsa mustafa0mutlu@gmail.com adresine gönderebilirsiniz...
“Abdullah Bey...
Dün günlerden cumaydı. Camiye gittiniz, her hafta olduğu gibi cuma namazını kıldınız. Allah kabul etsin.
Dindar bir vatandaş olarak soruyorum:
Cuma namazları oldukça uzundur.
Secdeye yatarken, elinizi açıp dua ederken, sureleri okurken Mustafa Mutlu’nun soruları hiç mi aklınıza gelmiyor?
O sorulara yanıt vermediğiniz için, içinize hiç mi ‘öteki dünya korkusu’ düşmüyor? Bu sorulara ben muhatap olsaydım, kahrolurdum. O yüzden soruyorum.”
GÜNÜN İSYANI
İsyanım geçmişte “yukarıdan aldığı talimatlarla aydınları tutuklatan” özel görevli savcı Zekeriya Öz’e özenen hakim ve savcılara:
Onun bugün nerede olduğunu anımsayın ve asla vicdanınızı başkalarının emrine sunmayın!
Mustafa Mutlu - Aydınlık
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları