loading
close
SON DAKİKALAR

İnsanlık dışı rapor!

Mustafa Mutlu
Tarih: 09.10.2012

Mustafa Mutlu yazdı, ''İzmir Milletvekili Mustafa Balbay bugün o küçücük, rutubetli hücresinde 590. gününü geçiriyor!''

Pazar günkü Hürriyet‘in manşet haberinden öğrendik: TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Ergenekon sanıklarıyla Balyoz hükümlülerinin de kaldığı Silivri Cezaevi‘ne gitmiş... Haziran ayında gerçekleşen bu ziyaret sonrası bir de rapor hazırlanmış...

Raporda mahkûmlar açısından büyük bir sıkıntı yaşanmadığı, sadece su ve gürültü sorunlarının olduğu belirtilmiş!

Silivri Cezaevi Yerleşkesi‘nde insan haklarına aykırı başka bir uygulamaya rastlanmamış...

***


Bu saptamaları yapan kişiler kim?

Meclis Komisyonu‘nun çoğu AKP‘li olan milletvekili üyeleri...

Belli ki; ortalığa çekidüzen verildikten sonra yanlarındaki cezaevi yöneticileriyle birlikte dolaşmışlar Silivri Yerleşkesi‘ni...

Onlar ne diyorsa da rapora onu yazmışlar!

Oysa Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan bugüne kadar Silivri Cezaevi‘nde dokuz kitap yazdı...

Bu dokuz kitabın bazılarının tamamında, diğerlerinin de önemli bölümlerinde Silivri Cezaevi Yerleşkesi‘ndeki insanlık dışı koşullar ve ve uygulamalar anlatıldı.

Kitapları da bırakın, bütün tutuklular çıkarıldıkları her duruşmada söz alarak cezaevinden yakındılar...

Silivri‘yi anlamak için ille de oraya gidip, cezaevi yönetimince “ayrıcalıklı koşullarda” ağırlanmak gerekmiyor; bu kitapları okumak ya da duruşma salonlarında söylenenleri bilmek bile yeterli!

***


Bakın Mustafa Balbay bir buçuk yıl önceki İkinci Ergenekon Davası‘nın 108. duruşmasında neler söylemiş:

“Tutuklandıktan üç yıl sonra üç kişilik koğuşlardan alınıp, tek kişilik koğuşlara konulduk. Hücre hücre değil, koğuş koğuş değil. Verem, AIDS hastalarının konulduğu tecrit hücresi gibi. Tecrit kapısını açmışlar, tecrit olmamış, hücreye havalandırma yapmışlar koğuş olmuş.

Havalandırmada tek başınasınız. Saydım, hücre 7 karodan oluşuyor. 3 karosu yatak, 4 karo boşluk. Bu kadar küçük bir yerde bile akıl almaz sorunlar yaşıyoruz. 20 günde 34 kez tamirci geldi... Tek kişi kaldığım odayı 3 kez kanalizasyon suyu bastı... Havalandırma kapısının arasında 4 parmak boşluk var... İçeriye özellikle kış aylarında inanılmaz soğuk hava giriyor, donuyorum. Bu boşluğu battaniyemle kapatmaya çalışıyorum. Banyoya gazete, tuvalete de su bidonu koyarak burayı elbise dolabı olarak kullanıyorum. Duvarlar nemli olduğu için askılıklar tutmuyor. Cezaevinde her şey bozuk; moralim hariç.”

***


Ayrıca...

Bir İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun, cezaevlerinden gelen binlerce “ihlal yakınması”nı araştırırken sadece “fiziki koşullarla” yetinmesini de anlayamıyorum:

Oradaki esas sorun, tutuklulara yapılan “psikolojik işkence” sorunu...

Düşünün; İzmir Milletvekili Mustafa Balbay bugün o küçücük, rutubetli hücresinde 590‘ıncı gününü geçiriyor!

Tam 590 gündür (önemli bir bölümünü tek başına) yaşadığı o hücrede insan sesine bile hasret...

O komisyonun üyelerine soruyorum:

Sadece hapishanede huzursuzluk yaratanların, suç işleyenlerin ve talimatlara uymayanların (kısa süreyle cezalandırılması) için yapılan bir tecrit hücresinde, 496 gün önce milletvekili seçilen bir gazetecinin tam 590 gündür tutuluyor olması bile başlı başına “insan haklarına aykırı bir uygulama” değil mi?

Ve sizin bu somut gerçeği bile görmeyip, akustikle, su sorunuyla sınırlı bir rapor hazırlamanız ne kadar insani?

***


Denetleme kıstaslarınızı ve “insanlık”tan ne anladığınızı bilemiyorum sayın komisyon üyeleri...

Sadece şu kadarını söyleyeyim:

Mağrur olmayın; o çok beğendiğiniz Silivri 5 Yıldızlı (!) Cezaevi Oteli‘ne “denetçi” olarak değil de “tutuklu” olarak bir gün yolunuz düşerse...

İşte o gün, bugün verdiğiniz raporu hatırlayıp, “Biz ne halt etmişiz” diye dizlerini döveceğinizden adım gibi eminim!

Ha, merak etmeyin:

Biz o gün geldiğinde, sizin de yanınızda olacağız ve yaşadığınız insanlık dışı koşulları protesto edeceğiz!

*****


Dört soru!

Suriye sınırındaki Akçakale‘ye bombalar düşüyor.

Başbakan‘ın “Bir kaza, iki kaza, üç kaza, ama sekiz kaza mı olur?” diye özetlediği bu olaylardan sonra “yeni angajman kuralları” gereği Suriye’ye karşı “misliyle misilleme” yapmaya başladık.

Ancak ister istemez zihinlerde bazı sorular oluşuyor.

Bir: Sınırımızdan içeri düşen bombaların kime ait olduğunu biliyor muyuz? Bununla ilgili resmi rapor tutuluyor mu?

İki: Misliyle misilleme operasyonlarında Suriye Ordusu‘na bugüne kadar ne kadar zayiat verdirdik?

Üç: Suriye Ordusu‘nun sınırımıza dayanmasına neden olan Özgür Suriye Ordusu‘nu da uyarıp ,“Az öteye git” diyor muyuz?

Dört: Muhalefet milisleri de “yanlışlıkla” ülkemize bomba düşürdüyse, “misliyle misilleme” onlara karşı da yapılıyor mu?

*****


Günün sorusu

Samsun Müftüsü Hayrettin Öztürk, aileleri çocuklarına Kur’an’dan isim koyma konusunda uyarmış ve koyacakları ismin anlamını öğrenmelerini istemiş... Örneğin Aleyna bela, Kezban yalancı, Sanem put, Bekir deve yavrusu, Hüreyre kedicik, Erçin ücret, Gülsüm gariban, Julide perişan anlamını taşıyormuş... Sorum yıllardır Kur’an‘ın Türkçeleştirilmesine karşı çıkanlara:

Hayrettin Öztürk’ün yürekli bir tavırla dile getirdiği bu trajikomik durumun tek suçlusu olduğunuzun farkında mısınız?

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları