loading
close
SON DAKİKALAR

Kamuoyunu tepkisizlikle suçlayan tiyatrocu arkadaşlar; bu yazı size

Mustafa Mutlu
Tarih: 20.05.2012

Sanatın ve sanatçının gücünü unuttuğunuz, unutturduğunuz için kırgınım...

İki haftadır yer yerinden oynuyor; yazmadım. Daha doğrusu birkaç satır dokundum ama ona “yazmak” denmez...

Bilerek yaptım bunu...

İstedim ki duyarsızlık, tepkisizlik nasıl can yakıyor, sahip çıkılmamak ne kadar kötü, görsünler!

Sağ olsunlar, hepsi değilse de birkaçı fark etmiş...

Arayıp soruyorlar:

“Mustafa Bey, bizim başımıza gelenler sizin için çok mu önemsiz? Neden değinmiyorsunuz?”

***

Neyi ve kimleri kastettiğimi anlamışsınızdır:

Başbakan’ın Şehir Tiyatroları’nda yaşanan gelişmeleri, “Zaten tiyatrolar zarar ediyor, hepsini özelleştireceğim” diye kestirip atmasından ve ardından buna haklı olarak tepki gösteren tiyatroculardan söz ediyorum.

Elbette böyle bir şeyi kabul etmek, onaylamak, sessiz kalmak mümkün değil

Peki, ben neden yaptım bunu?

Bir kuru yazıyı neden esirgedim?

***

Çünkü kızgınım onlara...

Gençlik yıllarımı verdiğim tiyatroya değil kızgınlığım doğal olarak; çoğunu tanıdığım, dertleştiğim, zaman geçirdiğim tiyatroculara...

Tiyatroculuk “muhalif olmak”, “önderlik yapmak”, “hayatı göstermek”tir.

Ama onlar bunu yapmadı!

Bu ülkede son on yılda yaşanan gelişmeleri ya görmezden geldiler ya da tamamen “gaz almak”tan ibaret birkaç küçük gösteriye katılmakla yetindiler!

Önce üniversiteler devşirildi; aldırmadılar!

Koca koca rektörler tutuklandı ya da kızağa alındı, sustular!

“Emniyette, adliyede, hariciyede, dâhiliyede, mülkiyede, maliyede” cemaatçi kadrolaşma aldı başını yürüdü; görmediler!

Siyasi rüşvetle ve sadakayla oy devşirildi; duymadılar!

Kitleler örgütsüzleştirildi; emek sömürüsü tavan yaptı; parmaklarını oynatmadılar!

Başta Atatürk olmak üzere bu ülkenin kahramanlarına saldırıldı; boş verdiler!

Terörle savaşan komutanlar, terörist gizli tanıkların ifadeleriyle ve düzmeceliği kanıtlanmış CD’lerle, “terörist” olmakla suçlanıp kodese tıkıldı; “Bana ne?” dediler!

Boyun eğmeyen bazı yargıçlar sürgün edildi, savcılar susturuldu; tınmadılar!

Bu ülkenin namuslu, demokrat, yurtsever gazetecileri bir gecede derdest edilip götürüldü, pankart açan öğrenciler inanılmaz cezalara çarptırıldı; farkına bile varmadılar!

Basılmamış kitap toplatıldı ve yasaklandı, ayağa kalkmadılar

Hepsini bırakın; Taksim’in göbeğindeki AKM yıllar önce “Yeniden yapılacak” diye mühürlendi, bunu bile sineye çektiler Bir yılda 40 katlı gökdelenin dikildiği bu zamanda o binaya yıllarca tek çivi bile çakılmadı; derme çatma salonlarda oynamaya itiraz etmediler!

***

Belki bireysel olarak yaptılar bunu... Ne bileyim; belki gösterilere katıldılar, Facebook’ta sloganlar ürettiler, fotoğraf falan paylaştılar ama tiyatronun, sanatın gücünü “örgütlü” olarak göstermediler!

Son on yıla damgasını vuran on binlerce gelişmeden birini bile sahnelere taşımadılar; çünkü gelebilecek iktidar tepkisinden korktular...

Oysa tiyatro hayat demekti; eğer hayatta olan tiyatroda olmazsa, o sanat yaşayamazdı Bunu bile hatırlamadılar!

***

Yani ülkede olup bitenlere de tiyatronun, balenin, klasik müziğin önüne engel konmasına da seyirci kaldılar

“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” umursamazlığına büründüler...

Ne zaman ki ufukta “işsiz kalma” ihtimali belirdi; feryat figan bağırmaya, ağlamaya başladılar.

Ve işin ilginci; sanki bugüne kadar kendileri her olaydan sonra örgütlü tepki vermiş gibi, halkı ve biz eli kalem tutanları “ilgisizlikle, tepkisizlikle” suçladılar...

***


Sevgili tiyatrocular, sevgili baleciler, sevgili operacılar:

Evet; kızgınım ve kırgınım size.

Rahatınız bozulmasın, huzurunuz kaçmasın diye bugüne kadar susup, ancak taş kendi başınıza düştüğü zaman bağırmanıza kırgınım...

Sanatın ve sanatçının gücünü unuttuğunuz, unutturduğunuz için kırgınım...

Virtüöz Pablo Casals’ın İspanya iç savaşı sırasında, faşistlerle mücadele eden direnişçilere çellosuyla nasıl ruh ve güç verdiğini bilmediğiniz için kırgınım.

Bir araya gelin; şapkalarınızı önünüze koyun ve sadece “Biz son on yılda ne yaptık?” diye düşünün.

Bu soruyu sormanız bile, sizi kendinize getirecektir.

***

Peki; ben nasıl mı davranacağım bundan sonra?

Kızmaya ve kırgın olmaya devam edeceğim elbette!

Çünkü unutulur ve affedilir gibi değil duyarsızlığınız. Karikatüristlerin yaptığının yüzde birini bile yapmadınız hanımlar, beyler!

Yine de; çaresiz, yanınızda olacağım.

Emin olun; sizin emeklilik hakkınızı ya da maaşlarınızı korumak için değil, tiyatro için, sanat için, toplum için yapacağım bunu...

***

Biliyorum; ağır bir yazı oldu.

Ama bilin ki; çok daha fazlasını hak ettiniz!

*****

18 MAYIS 1919!
Her yerde şenlik vardı dün. Devletin “resmi tören nazlanması”na inat, milyonlar sokağa döküldü.

Her yaştan “genç”le doluydu meydanlar.

Renkliydi, müzikliydi, şendi...

Ve “Kendi Samsun’unuza çıkın artık ne olur?” diye biten dünkü yazıma onlarca aynı yanıt geldi:

“Biz bugün zaten kendi Samsun’umuza çıkıyoruz!”

***


Çok sevdiğim bir sözle koyayım son noktayı:

Türkiye Cumhuriyeti; hiçbir zaman 18 Mayıs 1919’dan daha kara bir gün yaşayamaz. İşte bu yüzden umutsuz olmaya hakkımız yok!

*****


Günün Sorusu
Dün bu ülkenin günlük gazetelerinde yine 200’e yakın “köşe yazısı” yazıldı ama 100’e yakın yazar 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutlamaya ihtiyaç bile duymadı.

Günün sorusunu o yazarlara siz sorar mısınız?

Vatan

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları