Tarih:
24.12.2015
Kendimi SSCB’li askerlerin madalyası gibi hissediyorum!
Mustafa Mutlu; İki yüz yaşındayım adeta! Deneyimlerimin, kazanımlarımın, birikimlerimin; hiçbirinin önemi yok artık... Hepsi değersiz; hepsi SSCB madalyası gibi işportaya düştü!
Otuz dört yıllık gazeteciyim; eskiden gazetecilik adına her gün yeni bir şey öğrenirdim.Şimdi her gün bir şey unutuyorum.
Çünkü tüm öğrendiklerimin yanlış (!) olduğunu söylüyor birileri...
Ben mi yaşlanıyorum yoksa meslek mi kabuk değiştiriyor; anlayamıyorum.
***
Eskiden “gazeteci” denilince herkesin aklında aşağı yukarı aynı hayal belirirdi:
Haber yazan, yorum yapan, haberleri okuyup düzelten, fotoğraf çeken, sayfa çizen, servis yöneten ve bir gazetede, ajansta, televizyonda, radyoda çalışan basın emekçisi...
Şimdi ise gazeteci denilince binlerce hayal beliriyor insanın gözünde:
İktidara yalakalık yapan köşe yazarı da gazeteci, yıllarca asgari ücrete talim eden, kar-çamur, mermi-gaz bombası demeden haber peşinde koşan muhabir kardeşim de...
Gazetecileri tehdit edip hedef gösteren ve işten attıran Cem Küçük de gazeteci; söylemesi ayıp, “Kendi bildiğimi yazacağım, dönmeyeceğim” dediğim için işten atılan ben de...
***
Eskiden gazetecinin en makbul olanı “muhalif” olanıydı...
Kendisiyle bile kavga eden tiplere denirdi “iyi gazeteci” diye...
Babasının yanlışını bile affetmeyen adamdı o...
Yalnızdı; arkadaşı olmazdı...
Çünkü kimseyle arkadaş, sırdaş, kanka olamazdı...
Bunun mesleği adına zaaf olduğunu düşünürdü.
***
Kaleminden başka gelir kapısı olmazdı gazetecinin; başka hiçbir iş yapmazdı...
Aç kalırdı ama işinden istifa etmediği sürece başka hiçbir işten para kazanmazdı.
Şirket kurmazdı.
Yakınlarının işini takip etmez, ihale ayarlamazdı.
Eşini, kızını torpille bir siyasetçinin, işadamının yanına yerleştirmezdi.
***
Kimsenin adamı olmazdı bir de...
Kimseden korkmazdı.
Cumhurbaşkanına bile vatandaş olarak saygı gösterir ama açığını yakaladığında canına okurdu.
Ne demir parmaklıklar...
Ne dört kollu yatay koltuk...
Ne de açlık yıldırırdı onu...
Gazeteci, her zaman en kötüsünü göze alır; bir tık üstüyle mutlu olurdu.
***
Eskiden gazeteci siyaset yapmazdı; siyaset yapanları yazardı.
Haber olmazdı; haber yapardı.
“Ne önemi var” demez, en önemsizden haber çıkarmaya çalışırdı.
Şimdi devir değiştiren, bakan istifa ettiren, dünyayı ayağa kaldıran olaylar bile gazetecinin baktığı yere göre, haber değeri taşımıyor!
***
Benim gazetecilik anlayışımın sonu geldi dostlar...
İşin kötüsü ben bunu bir türlü görmüyor, görür gibi olduğum zaman da kabullenmiyorum.
Şimdiki çocuklar haklı:
Eskiden bir şeyin haber olması için toplumda yaratacağı yankı dikkate alınırdı; şimdi birilerinin ağzına bakılıyor.
Onlar “Yaz” derse yazılıyor; demezse, “Ne önemi var abi?” oluyor...
***
Yorgunum dostlar... İki yüz yaşındayım adeta!
Deneyimlerimin, kazanımlarımın, birikimlerimin; hiçbirinin önemi yok artık...
Hepsi değersiz; hepsi SSCB madalyası gibi işportaya düştü!
Tüm altınlarım bakır oldu; bakırlar ise altın...
Her gün duvara çarpıp duruyorum. Her gün yeni bir şey öğreneceğime, her doğan güneşle birlikte, bir bildiğimi daha unutuyorum.
Bu durumda ya şimdikilere benzeyerek yeniden doğmalıyım ki, bu benim için intiharla eş değerdir; ya da çekip gitmeliyim...
Harç bitti...
Sıra, “Yapı, paydos” demekte!
KAFA!
Ulusal Kanal’da yayınlanan Kral Çıplak’a sadece Kral Çıplak diyen siyasetçileri, hukukçuları, bürokratları, subayları, gazetecileri, aydınları davet ediyorum.
İzleyicinin biri bana ayar veriyor:
“Körlerle sağırlar birbirinizi ağırlayıp durmayın; aykırı görüşlere de yer verin! Biraz demokrat olun...”
***
Düşünün; Atatürk’e deccal diyen, veled-i zina diyen, diktatör diyen adamla ben ekranda kapışacağım; bu ayarcı seyirci de evinde boks maçı izliyor gibi haz alacak...
Kimse kusura bakmasın dostlar; aranan o “hazımlı demokrat” ben değilim.
Benim olduğum yerde kimse Atatürk’e ve değerlerime hakaret edemez...
Söylemesi ayıp demokrat, demokrat kafa atarım!
GÜNÜN SORUSU
Güneydoğu’da askere, polise ölüm kusan teröristler, suçlarının bedelini hayatlarıyla ödüyor... Sorum ortaya:
Yargı, sıcak evlerinde oturup o teröristleri öne süren kışkırtıcılardan günün birinde hesap soracak mı?
SÖZ SİZDE... (156+194!)
Önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e sormaya devam ediyoruz... Söz sırası İstanbullu okurumuz Yurteri Güler’de... Sizin de Abdullah Gül’e söyleyecekleriniz varsa mustafa0mutlu@gmail.com adresine gönderebilirsiniz...
“Abdullah Bey...
Birisi bana bu kadar soru soracak, devlet malının hesabını vermemekle suçlayacak, zan altında bırakacak; onur meselesi yaparım!
Mahkemeye veririm. Karakola çektiririm... En olmadı, gider karşısına dikilirim!
“Sen ne diyorsun arkadaş, belge mi istiyorsun, al sana belge” diye, elimdeki yasal evrakları yüzüne çarparım!
Ama siz, sizsiniz; ben ise ben!
Galiba bu yüzden siyasete ilgi duymuyorum.
Allah size peygamber sabrı vermiş... Bunca yazı karşısında kılınızı bile kıpırdatmıyorsunuz...
Helal olsun!”
GÜNÜN İSYANI
Dün, terörist olmakla suçlandığı için onur intiharını seçen
Ali Tatar’ın Ankara Karşıyaka Mezarlığı’ndaki kabrinin başındaydım... Günün isyanı, o kabirden yükseldi:
“Beni ölüme gönderen kumpası kuran, seyirci kalan, savcılığa soyunan alçaklar; elbet bir gün buraya geleceksiniz! İşte o zaman korkun benden!”
Mustafa Mutlu - Aydınlık
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları