Tarih:
16.07.2012
Kırk dört hükümetten davacı olan gazeteci...
“Oturduğun koltuğa güvenme; köşkten hapishaneye inilir, hapishaneden köşke çıkılır...
Lütfü Akdoğan, 82 yaşında... Gazeteciliğe 1950 yılında başlamış...Bugünkü kuşak elbette onu, haberlerinin altındaki imzasından hatırlayamaz ama kendisi Türkiye’nin ilk “savaş muhabirlerinden...”
Meslek hayatı boyunca on savaşın, yirmi de ihtilalin içinde yaşadı, sekiz kez ölümle burun buruna geldi. Beyrut’ta onun da içinde olduğu bir otomobilde Suriyeli eski bir bakan ile şoförü öldürüldü.
Orta Doğu’yu adım adım dolaştı. Dönemin tüm Orta Doğulu liderleriyle özel röportajlar yaptı ve bunlar sadece Türkiye’de değil, dünyada da büyük yankı yarattı...
Mısır Devlet Başkanı Nasır’la tavla oynayacak kadar yakınlaştı, sürgündeki Kral Suud’un “sırdaşı” oldu. Suriye’de, Ürdün’de, Irak’ta, Lübnan’da onun haberleri hep gündemi belirledi.
Böylesine popüler bir gazeteciyken bana göre birçok gazetecinin düştüğü tuzağa düştü ve 1965’te Adalet Partisi’nden milletvekili seçilip TBMM’ye girdi.
Sonraki yıllarda gazeteciliğe dönse de o artık “siyasi bir kimlik” taşıyordu... Üstelik Süleyman Demirel’in en yakın çevresinde gösterilecek kadar siyasi bir kimlik...
***
Lütfü Akdoğan, siyaset dönemiyle birlikte 62 yıla ulaşan gazetecilik macerasını ve ayrıca siyasetçi olarak yaşadıklarını otobiyografik bir “üçlemede” topladı.
İlk cilt 2002’de, ikinci cilt 2008’de yayınlandı. Akdoğan bu kez üçüncü cildi çıkardı ve bu ciltte 1970 ile 2000’li yıllar arasında tanığı hatta kahramanı olduğu bazı siyasi olayları gazeteci gözüyle anlattı.
***
Lütfü Akdoğan, 3. cildin önsözünde 62 yıllık gazetecilik hayatı boyunca iktidara gelen 44 hükümetten de davacı olduğunu belirtiyor ve şunları söylüyor:
“Çok sevdiğim ve saydığım Genel Başkanım, Cumhurbaşkanım Sayın Demirel’in hoşgörüsüne sığınarak şunları söylemek istiyorum:
1946’dan bugüne kadar ülkeyi idare eden 44 hükümet ile bu hükümetlerin antidemokratik yöneticilerinden, aynı zihniyetteki bürokrasiden davacıyım.
Bu 44 hükümeti yönetenlerin çoğu yazılarımı beğenmedikleri için telefonlarımı dinledi, beni zaman zaman sorguladı, haksız yere takip etti, hatta hapse dahi attı. Ama ben yine hâlâ ülkem, bayrağım, vatandaşım, kardeşlerim, hürriyet, adalet, eşitlik diye haykırıyorum.
Sakın üzülmeyin sayın başbakanlar, sayın cumhurbaşkanları... Artık ‘hoşgörü yaşları’nda olduğum için her şeyi unutmak istiyorum. Bir başka ifadeyle helalleşiyorum. Yani sizi öbür dünyaya dahi havale etmiyorum.”
***
Lütfü Akdoğan kitabın girişinde ise Orta Doğu’da geçen meslek yıllarında öğrendiği bazı kurallardan söz ediyor:
“Oturduğun koltuğa güvenme; köşkten hapishaneye inilir, hapishaneden köşke çıkılır...
Kanla gelen, kanla gider...
İhtilalle gelen, ihtilalle gider...
Zulümle gelen, zulümle gider...
Ortadoğu’daki bütün yöneticilere ithaf olunur.”
***
Türkiye’nin ve Orta Doğu’nun en çalkantılı yıllarına tanıklık eden Lütfü Akdoğan’ın bu kitabı, yakın tarih meraklıları ve araştırmacılar için çok önemli bir kaynak...
Bu arada bu üç ciltlik çok zor kitabı neredeyse sıfır hatayla yayına hazırlayan editör Nazan Temel’i de yürekten kutluyorum.
KRALLAR VE BAŞKANLARLA 50 YIL
Türü: Üç cilt, otobiyografi
Yazarı: Lütfü Akdoğan
Yayınevi: Gazeteciler Cemiyeti Yayınları / Ankara
Baskı tarihi: Birinci cilt: 2002. İkinci cilt: 2008. Üçüncü cilt: Haziran 2012
Sayfa sayısı: Üç cildin toplamı: 926 sayfa. Üçüncü cilt: 285 sayfa.
Not: Bu kitabı, kitabevlerinde ya da internetteki kitap satış sitelerinde bulabileceğinizi sanmıyorum. Ankara merkezli Gazeteciler Cemiyeti’nin 0312 427 15 22 numaralı telefonundan isteyebilirsiniz.
Kişisel not: Lütfü Bey’le bugüne kadar tanışma şansım olmadı.
*****
Çocukluk memlekettir, dönülmez!
“Kızım. Senden söz etmeyi seviyorum ben. Annen kızıyor bana. Nazara mı inanıyor ne?
Oysa ben paylaşmaya inanıyorum.
Sevgiden, yaratmaktan, yaşamdan söz açmanın neresi kötü? Ya da diğer insanlara kıskançlıkla bakmadan heyecanını iletmenin, benzer öykülerde yuvarlanmanın tadı niçin çıkarılmasın? Yaş gününde anaokuluna geldik, arkadaşların sana ‘Baban çok komik’ dediler. Komik baba olmayı seviyorum, istiyorum hatta!
Sürekli şikâyet eden, yılgın ve yarın için yaşayan insanların rüyasına ait değilim ben. Sen de olma. Çocukluk ertelenmez. Çok sevdiğim bir yazar Roland Barthes, “...çocukluk dönemi, bir memleketi en iyi biçimde tanımamıza yardımcı olan, en rahat, en görkemli yoldur. Aslında yalnızca çocukluk döneminin memleketi vardır” diyor. Bazı sözler vardır, keşke ben söyleseydim diye iç geçiririm. Bu da onlardan biri... Çocukluk memlekettir, bir daha uğranması mümkün olmayan...”
***
Enver Aysever hiç tartışmasız günümüzün en çalışkan ve üretken isimlerinden...
Köşe yazarı, programcı, romancı, denemeci, tiyatrocu, kitap dergisi yönetmeni...
Son yıllarda üst üste verdiği eserlere bakıyorum da, “İyi ki siyaset seni kabullenmedi Enver; yoksa bu güzel kitapları asla okuyamazdık” diyorum.
Nisan’a Mektuplar; Enver Aysever’in gözünden çağdaş bir insanın “iyi baba olma macerası”nı anlatıyor...
Bu kitabı, özellikle eşlerini kızlarına karşı “yumuşak olmak”la suçlayan annelerin okumasını öneriyorum.
NİSAN’A MEKTUPLAR
Türü: Deneme
Yazarı: Enver Aysever
Yayınevi: Remzi Kitabevi
Baskı tarihi: Haziran 2012
Sayfa sayısı: 150
Fiyatı: 12.5 lira
İnternet (İdefix) fiyatı: 10.63 lira
Kişisel not: Yazarı tanımaktan ve yurt sevgisini aynı coşkuyla hissetmekten onur duyuyorum.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları