Tarih:
19.10.2012
Mahkemeler polisimizi yıllardır aşağılıyor; Emniyet ‘gık’ demiyor!
Mustafa Mutlu yazdı, ''Uzun zamandır kimse AKP'ye 'ihtar' veremiyor. İlle de bir şey vermek gerekirse, 'iftar' veriliyor!''
Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi önceki gün görülen 247’nci duruşmadan sonra 65 sanığın tahliye taleplerini bir kez daha reddetti...Gerekçe olarak da artık ezberlediğimiz o cümleyi kurdu:
“Tutuklu sanıkların atılı suçu işlediklerine ilişkin kuvvetli suç şüphesinin bulunduğuna...
Makul suç şüphesinin tutukluluk için yeterli görüldüğüne...
Adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağına...”
***
Bu “ara kararlar” beni çok fazlasıyla rahatsız etmeye başladı.
Çünkü bu ara kararlar yüzünden, hâkimlerin “oylarının rengini belli ettiklerini”, yani “ihsas-ı rey”de bulunduklarını düşünüyorum.
Ki biliyorsunuz, “ihsas-ı rey”, hâkimlerin davadan el çekmelerinin ya da çektirilmelerinin bir nedenidir...
***
Bundan da vazgeçtim; şu “Adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağı” gerekçesini gerçekten anlayamıyorum!
Niye eksik kalsın ki adli kontrol tedbirleri?
Uyuşturucu kaçakçısına, katile, tecavüzcüye, gaspçıya, domuz bağıyla adam öldürene, bombacıya söken o tedbirler; sadece “iktidar muhalifleri” söz konusu olduğunda mı “yetersiz “ kalıveriyor?
Sahi; kaçı serbest bırakıldıktan sonra tüyüverdi ki bunların?
Erol Mütercimler dostum mesela, üniversitede ders veriyor...
Merdan Yanardağ, gazete yönetiyor...
Sinan Aygün, Meclis Genel Kurulu’nda...
Kaçan, çağrılmasına rağmen karakola ya da mahkemeye gitmeyen bir kişi olsun var mı acaba?
***
Hem, adli kontrol tedbirlerini almak, kimin görevi?
Emniyetin...
İyi de mahkeme onlarca kez verdiği ara kararlarının tümünde bu gerekçeyi dayanak yaparak, “Bizim emniyetimiz bunu beceremez” demiş, yani aşağılamış olmuyor mu?
Oluyorsa, biz azıcık eleştirdiğimizde kıyameti koparan koskoca emniyet camiası; yıllardır süren bu aşağılamayı nasıl sineye çekebiliyor?
Örneğin Emniyet Genel Müdürü neden masaya yumruğunu vurup, “Hayır; en son teknolojiye sahibiz. Ayrıca işlerinin hakkını veren başarılı polislere sahibiz... Kısacası mahkemenin istediği adli kontrolün en âlâsını yaparız. Bu kararlarla bize hakaret edildiğini düşünüyorum” diyemiyor?
***
Ne dersiniz Sayın Emniyet Genel Müdürü?
Bugüne kadar hiç aklınıza mı gelmedi bunları söylemek?
Yoksa...
Mahkeme heyeti, haklı mı?
*****
İh(f)tar!
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuş ve tüzüğündeki bazı maddelerde Siyasi Partiler Kanunu’na ve Türk Medeni Kanunu’na aykırılıklar bulunduğu gerekçesiyle AKP’ye ihtar verilmesini istemiş...
Tahmin edebileceğiniz gibi, Anayasa Mahkemesi bu istemi reddetmiş...
Eee, artık alışacağız bunlara:
Çünkü uzun zamandır kimse AKP’ye “ihtar” veremiyor...
Eğer ille de bir şey vermek gerekirse, “iftar” veriliyor!
*****
Günün sorusu
Yakın zamana kadar PKK’yla görüştüklerini iddia edenlerin şerefsiz olduğunu söyleyen, Oslo görüşmelerinin açığa çıkmasından sonra “Ben görüşmedim MİT yöneticilerim görüştü” diyerek eleştirileri kabul etmeyen devlet büyüğümüz bu kez “Mesela yarın İmralı’ya gitmek gerekiyorsa MİT Müsteşarı’na ‘Sen gerekeni yap’ derim” diye konuşmuş... Sorum size:
Bugün, soru sormama hakkımı kullanabilir miyim?
*****
Arapsaçına dönüşen hukuk!
Aynı suçu işlemekten, aynı mahkeme tarafından, aynı davada yargılanıp, aynı cezaya çarptırılan üç kişi düşünün...
Bunlardan ikisi 4 Temmuz 2012’de girdikleri cezaevinden 8 Temmuz 2012’de jet hızıyla tahliye olurken, yurt dışında olduğu için cezaevine ancak 18 Temmuz’da girebilen üçüncüsünün en az altı ay yatması gerekiyor...
Sorum basit: Bir hukuk devletinde böyle büyük bir adaletsizlik olur mu?
Yanıtı ben vereyim: Olur... Hatta oldu bile!
Şimdi olayımıza gelelim:
***
Meclis, 5 Nisan 2012 tarihinde 6291 Sayılı Yasa’yı çıkardı. Kamuoyunda İkinci Yargı Paketi olarak bilinen bu yasayla:
Açık ceza infaz kurumlarında kesintisiz altı ay kalanlar ile...
Koşulsuz salıverilme tarihine bir yıldan az kalan hükümlülerin, kalan cezalarını “denetimli serbestlik” hükümleri kapsamında tamamlamalarına olanak tanındı.
Bu kapsamda binlerce hükümlü tahliye edildi.
Aynı Meclis, 2 Temmuz 2012 tarihinde bu kez 6352 Sayılı Yasa’yı çıkardı. Buna da Üçüncü Yargı Paketi denildi.
Son anda eklenen bir maddeyle, yasanın yürürlüğe girdiği tarihte açık cezaevinde bulunan ve şartlı salıverilmelerine bir yıldan az bir süre kalanlar için İkinci Yargı Paketi’ne konulmuş olan altı ay kesintisiz yatmış olma şartı kaldırıldı.
Fakat bu yasa sadece yayımlandığı 5 Temmuz 2012 tarihinde cezaevinde bulunan hükümlüleri kapsam altına aldı.
Yani 5 Temmuz’da cezaevindeyseniz ve salıverilmenize bir yıldan az bir süre kaldıysa, yırttınız...
İşte yukarıdaki “yaşanmış örnek”te sözünü ettiğim iki kişi böyle “yırttı...”
Üçüncü kişi ise; yurt dışında olduğu için 18 Temmuz’da teslim oldu ve diğer iki hükümlüyle tamamen aynı koşullarda olmasına karşın, en az altı ay açık cezaevinde yatmak zorunda bırakıldı...
O hükümlü şimdi haklı olarak diyor ki:
“Bu ikinci yasa büyük bir haksızlığa neden oldu. Çok merak ediyorum, acaba kimler için çıkarıldı?”
***
Annesi bu hükümlünün cezaevinde olduğunu bilmiyor; yurt dışında çalışıyor sanıyor... Bu nedenle bu “talihsiz bedevi” hükümlü vatandaşımızın adını ve kaldığı cezaevini yazmıyorum.
Ama eğer Adalet Bakanlığı yetkilileri lütfedip de ilgilenme gereğini duyarlarsa, yazdığı mektubu kendilerine seve seve sunarım.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları