Tarih:
04.04.2012
Müdâhil Olanlar, Olması Gerekenler!
12 Eylül darbesini yapan generallerden hayatta kalan ikisinin yargılanmasına, bugün Ankara Özel Yetkili 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlanıyor...
12 Eylül darbesini yapan generallerden hayatta kalan ikisinin yargılanmasına, bugün Ankara Özel Yetkili 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlanıyor...AKP, CHP ve MHP yargılamaya “müdâhil” olmak istiyor...
Peki; bu mümkün mü?
***
Bir davaya müdâhil olarak katılabilmek için, müdâhil olmak isteyenlerin, işlendiği öne sürülen suçtan doğrudan zarar görmesi gerekir.
AKP, 12 Eylül darbesinden zarar gördü mü?
Hayır...
Çünkü o günlerde resmen ve fiilen böyle bir parti yoktu...
Eğer partinin bugünkü yöneticileri arasında kişisel olarak 12 Eylül nedeniyle “mağdur” olanlar varsa, elbette onlar “müdâhil” olmak için kişisel başvuruda bulunabilir...
Ama hepimiz biliyoruz ki; bugünkü iktidarı oluşturan siyasi kadrolar, bırakın mağdur olmayı, 12 Eylül darbesini yapanlar tarafından korunup kollandı...
Ülkücüsüyle, devrimcisiyle yüz binlerce vatandaş cezaevlerine tıkılırken, bugünkü “dindar nesil projesi”nin ilk tohumları, bizzat o günlerde darbeciler tarafından atıldı.
***
CHP ile MHP’nin müdâhil olma talepleri ise çok daha mantıklı...
Çünkü darbe; kapatılan tüm partiler gibi bu iki partinin kurumsal kimliğine zarar verdi.
Bu anlamda Adalet Partisi’nin ve MSP’nin o günkü kadrolarının da böyle bir hakkı bulunmalı...
Ama... Bu davada asıl...
12 Eylül’de kapatılan TBMM’de ve Cumhuriyet Senatosu’nda görev yapan o günkü tüm milletvekilleri ve senatörler...
Kapılarına kilit vurulan, mallarına el konulan siyasi partilerin yöneticileri müdâhil olmalı...
Gözaltına alınan 650 bin kişi ya da yakınları müdâhil olmalı...
Fişlenen ve işe girmeleri, yurt dışına çıkmaları engellenen 1 milyon 683 bin...
Açılan 210 bin davada yargılanan 230 bin kişi müdâhil olmalı...
Asılan 50 kişinin yakınları...
“Sakıncalı” olduğu için işten çıkarılan 30 bin kişi...
Yurttaşlıktan çıkarılan 14 bin kişi müdâhil olmalı...
“Siyasi mülteci” olarak yurt dışına kaçmak zorunda kalan 30 bin kişi...
“Kaçarken” vurulan 16 kişinin anneleri, babaları, eşleri, kardeşleri, çocukları...
Tutukluyken ölen 300, işkencede ölen 171, açlık grevlerinde ölen 14, “çatışmada” ölen 95 kişinin yakınları müdâhil olmalı...
Yasaklanan 937 filmin yapımcıları, yönetmenleri, oyuncuları...
Faaliyetleri durdurulan 23 bin 677 derneğin yöneticileri ve üyeleri...
Okullarından uzaklaştırılan 3 bin 854 öğretmen, üniversiteden atılan 120 öğretim üyesi ve görevlerinden alınan 47 hâkim...
Yazıları için yargılanan ve 31’i tutuklanan 400 gazeteci...
Gazetelerinin yayınlanması 300 gün engellenen gazete patronları...
YÖK yüzünden mağdur olan milyonlarca genç...
24 Ocak kararları yüzünden iflas eden iş adamları...
Sendikaları kapatıldığı için örgütsüz bırakılan 4 milyon işçi müdâhil olmalı...
***
Yani; o günleri yaşamış her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kendisi ya da yöneticisi olduğu kurum adına, yaşamamış olanlar da yakınları adına müdâhil olabilir...
Sadece ve sadece AKP’nin böyle bir “kurumsal” hakkı yoktur!
AKP yöneticileri için en uygun olanı, bu dava bitene dek, zamanında methiyeler düzdükleri darbeciler hakkında verilecek kararı sessiz ve sakin bir şekilde beklemek olmalıdır!
*****
Günün Sorusu
Eğitimi tepeden tırnağa değiştiren 4+4+4 Yasası’nda iktidara bir kez daha “gönüllü stepne” olan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, dünkü grup toplantısında Başbakan’ı fena halde (!) eleştirmiş! Sorum kendisine:
Halkın sizi hâlâ “muhalefet partisi” olarak gördüğünü mü düşünüyorsunuz?
*****
‘Kuşatma’ mı dediniz?
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç önceki gün, “Siyasetin yargıyı kuşatmasına izin vermeyeceğiz” demişti ya...
Başbakan bunun üzerine bir açıklama yapmış ve “Buna biz de asla müsaade etmeyiz” diye destek vermiş...
“Yargı” ve “yürütme” organlarının başındaki bu iki isme sormak istiyorum:
1) Özel Yetkili Mahkemeler’in duruşma salonlarındaki ve sanıkların kaldıkları cezaevlerindeki kameralar aracılığıyla elde edilen görüntüler, kimler tarafından izleniyor? Örneğin bu görüntüler Adalet Bakanlığı’na da gönderiliyor mu? Gönderiliyorsa, bundan amaçlanan ne?
2) Aynı mahkemelerde görev yapan bazı savcıların, sanıklara soru sorarken önlerindeki bilgisayarlar aracılığıyla, “bir yerlerden ilave soru aldıkları”, en azından yüzlerce kez iddia edildi. O savcılar, bu iddiaları neden bir kez olsun yalanlamadı? Eğer iddia edildiği gibi ilave soru geliyorsa; o sorular “yürütme”den mi, “yargı”dan mı geliyor?
3) Davalarda sanıklar lehine oy kullanan mahkeme başkanları ya da üyeleri, neden yakın zamana kadar çoğu Adalet Bakanlığı bürokratı olan Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yeni üyeleri tarafından görevden alınıp, daha düşük derecedeki mahkemelere atandı?
4) Madem yürütme organı, yargıya müdahale etmiyor; o zaman Adalet Bakanı, “spor olsun” diye mi aynı zamanda HSYK Başkanı? Bu bile tek başına “kuşatma” sayılmaz mı?
***
Ne yalan söyleyeyim; ben de ülkemizde siyasetin, yargıyı kuşatacağına ihtimal vermiyorum...
Çünkü zaten ta içindeler...
Bir de kuşatmaya neden gerek duysunlar ki?
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları