loading
close
SON DAKİKALAR

Müfettiş Nagehan Silivri Cezaevi’ni teftiş etmeye gitti!

Mustafa Mutlu
Tarih: 12.05.2012

Meslektaşlarımızın onurlarıyla oynadılar. Çamur attılar, iz bırakmaya çalıştılar. Şimdi utanmadan kalkmışlar, onların tutuklu bulundukları ortamı “denetlemeye” gidiyorlar!..

Adalet Bakanı Sadullah Ergin dün bazı köşe yazarlarına Silivri Cezaevi’ni gezdirmiş...

“Seçilen” gazeteciler içinde Ahmet Hakan, Aslı Aydıntaşbaş, Utku Çakırözer ve Ruşen Çakır gibi objektif durmaya çalışan gazeteciler de var ama...

Bazılarının neden oraya götürüldüğünü anlamak gerçekten zor...

Örneğin; Nagehan Alçı, Emre Aköz ve Ergun Babahan!

Bu isimleri listede görünce aklıma ilk gelen, “Bakan Bey dalga mı geçiyor?” sorusu oldu.

Neden mi?

Nedeni belli: Silivri’de hangi gazeteciler var?

Tuncay Özkan, Mustafa Balbay, Soner Yalçın, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Hikmet Çiçek, Deniz Yıldırım, Turan Özlü ve Müyesser Yıldız...

Bu üç arkadaş bugüne kadar bunların her biri hakkında aşağılayıcı onlarca yazı kaleme aldı!

***


Önce bu “sürpriz ziyaret”in gerekçesini anlatalım:

Adalet Bakanlığı, bir süre önce Türkiye Gazeteciler Federasyonu Başkanı Atilla Sertel’e altı kişilik bir gazeteci grubunu Silivri’deki gazetecileri ziyarete götürmek için izin vermek zorunda kalmış.

Can Ataklı, bu ziyarette yaşananları ve izlenimlerini üç gün boyunca sütununda anlattı. Nelere tanıklık etmediler ki?

Tek kişilik hücreler ıslak ve buz gibi...

Tuncay Özkan bir sabah uyandığında ayağa kalkınca neredeyse bileklerine kadar kanalizasyon suyuna batmış. Meğer klozetin içinde harç unutulmuş ve o da gideri tıkamış, gece taşmış.

Hücreler o kadar ıslakmış ki, her taraf yosun bağlamış.

Tutuklular ceplerinden para vererek sıva ve boya yaptırıyormuş.

Bir ara çay artığından toprak yapıp çiçek yetiştirmişler ama Tuncay bunu kitabında yazınca çay artığını biriktirmek de yasaklanmış.

Aşırı rutubet yüzünden neredeyse bütün tutuklular hastaymış.

Bazı tutukluların koridorlarda bile karşılaşmamaları için özel önlem alınıyormuş.

İçeride yazmalarını önlemek için daktilo bile verilmiyormuş.

Haftada 10 saat birlikte olma hakları kullandırılmıyormuş.

Spor yapma hakları kısıtlanıyormuş.

***


İşte; Silivri’ye ilk giden gruptaki arkadaşlarımız bu izlenimlerini yazınca Adalet Bakanı acilen ikinci bir “ekip” oluşturmuş.

Amaç, “cezaevinin fiziki şartlarını ve sağlık ünitelerini yerinde incelemek” olarak duyurulmuş...

İyi de “içeridekilerin fiziki şartları”, Ergun’un, Emre’nin, Nagehan’ın ne kadar umurunda olabilir ki?

Zaten“içerideki gazetecilere” göre, bunların hepsi “savcı...”

Hatta savcıdan da beter!

Çünkü savcılar hiç değilse infaz etmiyor; oysa dün ziyarete gidenlerin çoğunun tek yaptıkları “yargısız infaz...”

İnternetten araştırın, bu gazeteciler tutuklandığında neler yazıp söylemediler ki...

“Darbeci” de dediler, “postal yalayıcısı” da...

Haklarındaki bir takım “sözde belgeleri” ve iddiaları, yayın yasağı falan dinlemeyip köşelerine, programlarına taşıdılar.

Meslektaşlarımızın onurlarıyla oynadılar.

Çamur attılar, iz bırakmaya çalıştılar.

Özel hayatlarını deşifre ettiler.

Şimdi utanmadan kalkmışlar, onların tutuklu bulundukları ortamı “denetlemeye” gidiyorlar!

Eminim içlerinden, “Çok iyi koşullarda kalıyorlar, bunları bacaklarından asmalı” diyen zalimler bile çıkmıştır.

Göreceksiniz bugün çoğu “pırıl pırıl koğuşlar”dan ve “lüks otel olanakları”ndan söz eden yazılar döktürecekler...

***


Yanarım yanarım da bu ülkede gazeteciliğin Nagehan’a, Emre’ye, Ergun’a kalmasına yanarım!

Gerçek gazeteciler her türlü baskıya, tehdide rağmen sırf işlerini hakkıyla yapmaya çalıştıkları için içeride ayak bileklerine kadar bok içinde yaşayacak, bu arkadaşlar yalı dairelerindeki evlerinden çıkıp, onların “zavallı” hâlini görmeye gidecek... Olacak iş mi!

İçeridekilerin dün nasıl bir tepki verdiklerini henüz bilmiyorum; ama...

Ne yalan söyleyeyim onların yerinde ben olsaydım, çıldırırdım!

***


Sayın Adalet Bakanı:

Dün yaptığınız bir tür “psikolojik işkence”dir ve yasalarımıza göre suçtur.

Bilmem farkında mısınız?

*****


Günün Sorusu

Sorum Nagehan Alçı’ya:

Kendine hiç sordun mu: Adalet Bakanı dün seni neden oraya götürdü?

*****


Tüzmen mahalle kabadayısı mı?

Geçmişte Gümrüklerden Sorumlu Devlet Bakanlığı yapan Kürşad Tüzmen, Ankara’dan İstanbul’a gitmek için Esenboğa Havaalanı’na gelmiş... Sonra uçağa geçmek için VIP otobüsüne binmiş.

Biraz sonra otobüse iki kişi daha gelmiş:

CHP İstanbul Milletvekilleri Ercan Cengiz ve Prof. Dr. Aydın Ayaydın.

Biliyorsunuz Ayaydın, 2007 yılında satış rekorları kıran “El Tüzmen” isimli bir kitap yazdı. Bu kitapta Tüzmen’in bakanlığı döneminde Dış Ticaret Müsteşarlığı’ndaki birçok usulsüzlük iddiasını belgeleriyle yayınladı.

Ve Tüzmen; bu kitap hakkında dava bile açamadı.

Ayaydın ile Cengiz otobüste yan yana oturup sohbet etmeye başlamışlar ki Tüzmen ok gibi fırlayıp, üzerlerine atılmış.

Bir yandan da, “Ulan şerefsiz, benim siyaset hayatımı sen bitirdin” diye bağırarak küfür ediyormuş...

Ayaydın ilk şaşkınlığı atlattıktan sonra Tüzmen’i göğsünden itip karşısındaki koltuğa atmış. Sonra da yumruklaşmaya başlamışlar.

Şoför otobüsü hemen durdurup çevreden yardım istemiş. Tüzmen, “Erkeksen in aşağıya” diye bağırınca, Aydın Hoca “Erkeğim tabii, asıl sen erkeksen gelirsin arkamdan” diyerek hemen zemine atlamış ama... Tüzmen inmemiş!

Bu arada şoför de gaza basıp, Tüzmen’i uçağa kaçırmış. Sonra da olay uçakta sürmesin diye, Ayaydın’ı ve Cengiz’i bir sonraki uçağa kadar bekletmişler.

***


Kürşad Tüzmen hâlâ arkasındaki iktidar gücüne güveniyor olabilir...

Ama siyasetçi yumruk atmaz, medeni insan gibi tartışır.

Aksi halde kendisini bitirir...

Hoş; Kürşad Tüzmen zaten yıllar önce bitti ama...

Ben yine de hatırlatayım!

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları