loading
close
SON DAKİKALAR

‘Neden yas ilan edilmiyor?’ diye kızanlara...

Mustafa Mutlu
Tarih: 14.05.2013

Mustafa Mutly, ''AKP iktidarı döneminde nice felaketler yaşadık... Depremde, selde, tren ya da uçak kazalarında, terör saldırılarında toplamda on binlerce insanımız öldü...''

AKP iktidarı döneminde nice felaketler yaşadık... Depremde, selde, tren ya da uçak kazalarında, terör saldırılarında toplamda on binlerce insanımız öldü.

Son olarak Hatay’ın Reyhanlı ilçesindeki bombalı katliamda kurban sayısı elliye dayandı...

Ne ilginçtir ki; üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa Birliği ülkelerinde bizdekinin onda biri kadar bir felakette bile devletler “ulusal yas” ilan ederken, bizde son on yıldır “ulusal yas”ın ne olduğu unutuldu.

Askeri mühimmat deposunun havaya uçtuğu ve onlarca şehit verdiğimiz gecede bile birileri düğün yapıp halay çekti.

Binlerce vatandaşımızın öldüğü Van depreminin akşamında televizyonlardaki çalgılı çengili programlar yayından kaldırılmadı.

Aynı şey Reyhanlı’daki alçak saldırıdan sonra da yaşandı. Cumartesi gecesi sabaha karşı dörtte bile İstanbul’un ana caddeleri eğlenceden dönenlerin oluşturduğu yoğunluk yüzünden tıkandı.

Duyarsızlık mı?

Bazı okurlar böylesine büyük felaketlerde “ulusal yas” ilan edilmemesini, bayrakların yarıya indirilmemesini, eğlence yerlerinin kapatılmamasını, televizyonlardaki saçmalıklara bir geceliğine de olsa ara verilmemesini “iktidarın duyarsızlığı” olarak değerlendiriyor.

Bu büyük bir yanılgı...

Neden mi?

Yas tutmak yasak!

Nedeni aslında belli:

Dinimize göre yas tutmak yasak da ondan!

Çünkü kutsal kitabımızda yas tutmanın caiz olduğunu gösteren hiçbir ayet ve hadis bulunmuyor...

Tam tersine, ölenin ardından gözyaşı dökmek, yüksek sesle ağlamak, matem tutmak, siyah elbise giymek, siyah perdeler çekmek, siyah rozet ya da ölenin fotoğrafını bastırıp göğse takmak, tabutun önüne fotoğrafını koymak bile günah sayılıyor!

Hatta bazı din âlimlerine göre “mezarlık ziyareti” dahi haram!

Örneğin “Hazânet-ür-rivâyât”a göre, cenazeye ve cenaze çıkan yere siyah örtmek ve siyah giyinmek caiz değil...

“Es-Siret-üş-Şamiyye”ye göre, dinimiz; nimetlere şükretmeyi, musibetlere de sabır ve susmayı emrediyor.

Bütün hadis kitapları, Peygamberimizin; “Ölü için yüksek sesle ağlamanın, ölüye sıkıntı vereceğini buyurduğunu” bildiriyor.

Buhari’ye göre, “Ölüyü överek ağlamak cahiliyet âdeti...”

“Müslim”e göre, “Yas tutan, ölmeden tövbe etmezse, kıyamette yanar!”

Ebu Davud’a göre, “Ölü için ağlayana da onu dinleyene de lanet olsun...”

Taberânî’ye göre, “Ölünün ardından çığlık atarak ağlayan kadına, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti olsun.”

Bezzar’a göre, “Nimete kavuşunca davul-zurna çalmak, musibet anında bağırıp çağırmak caiz olmaz.”

İ. Ahmed’e göre, “Rahmet melekleri ölünün arkasından feryat edip ağlayanlara dua etmez.”

Yaygın inanışa göre

Peygamberimiz, Hazret-i

Yaser ile hanımının ve Hazreti Hamza’nın şehit edildiği günün yıldönümlerinde bile matem tutmadığı gibi bunu açıkça yasakladı.

Ve aynı inanışa göre, “Matem yasak olmasaydı, herkesten önce, Peygamberimiz için matem tutulurdu...”

Hani laik devlettik?

Bütün dini kurallara saygım sonsuz...

Ancak; bizim anayasamızda devletin “laik” olduğu yazılı...

Din ile devlet işlerinin ayrı yürütülmesi ve dini inançların devletin alacağı kararlarda etkili olmaması gerekiyor.

Oysa tablo açık:

Bu iktidara kadar her büyük acıyı “ulusal yas” ilan ederek paylaşan devletimiz, son on yıldır “ölenin arkasından ağlamamayı” kural hâline getirdi.

Bu durumda; sorum,

Türkiye Cumhuriyeti’nin hâlâ “laik bir devlet” olduğunu

sananlara...

Kör müsünüz Allah aşkına?

GÜNÜN SORUSU

İktidar temsilcileri Reyhanlı katliamından sonra demeç yarışına girdiler ve “aşağılık katillerden hesap sorulacağını” söylediler... Sorum kendilerine:

Nasıl; onların da liderlerini yakalayıp, birkaç yıl cezaevinde besledikten sonra MİT Müsteşarı’nı gönderip, barış görüşmelerine mi başlayacaksınız? Sonra, katillerin ülkeyi terk etmelerini mi sağlayacaksınız? Böyle mi soracaksınız “hesabı?”

Uyan Türkiye... (58)

Ergenekon tutuklusu Fatih Hilmioğlu’na “kanser” teşhisi konulmasının üzerinden yıl geçti! Kanser, teşhiste ve tedavide zaman kaybını affetmeyen bir hastalık... Oysa cezaevi koşullarında yeterli tedavi mümkün olmuyor. Gelin
görün ki mahkeme heyeti, Hilmioğlu’nu bir türlü tahliye etmiyor!

O tahliye edilmediği için ölümcül uyku apnesi hastalığına yakalanan Emekli Üsteğmen, Avukat Serdar Öztürk de tedaviyi
reddediyor.

Ne acıdır ki; bu büyük insanlık ayıbı devleti yönetenlerin umurunda bile olmuyor! Bu yüzden duygularımızı, düşüncelerimizi yazıp, devleti yönetenlere gönderiyoruz. Devlet protokol listesine göre bugün sırada yeniden en yüksek yargı organı olan Anayasa Mahkemesi’nin Başkanı Haşim Kılıç var...

Mustafa Mutlu / Vatan

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları