loading
close
SON DAKİKALAR

O oyuncaklarla hangi çocuklar oynayacaktı?

Mustafa Mutlu
Tarih: 24.07.2015

Mustafa Mutlu; 'Çocuk' gibi, 'oyuncak' gibi, 'kitap' gibi, 'kütüphane' gibi, 'sağlık' gibi duygusal ve insani motiflere sığınarak bırakın çocuğun, 'savaşmayan bir tane bile sivil'in olmadığı o kasabaya gençlerimizi götürenlerin hiç mi suçu yok?

Suruç’ta katledilen gençler “ulvi” bir amaç için Suriye’nin Ayn El Arap kasabasına ya da Kürtlerin deyişiyle Kobani’ye geçmeyi planlıyordu.
Dün sorgulayamadık; çünkü olayın acısı büyüktü ve her şey anlamsızdı.
Ama bugün tam da sırası...
Patlamadan sonra hayatta kalan gençlerden bazıları gazetecilere konuşmuş...
Diyorlar ki:
“Kültür Merkezi’nin bahçesine kadar polis bizi takip etti. Kobani’ye geçecektik. Bizi takip eden polis, bombacıları takip etseydi bu kadar arkadaşımız ölmeyecekti. Kobani’deki çocuklar için oyuncak, kitap götürecektik. Onlara çocuk parkı yapacaktık, kütüphane kuracaktık. Bunları yapamadık...”
Ne kadar masum duygular değil mi?
İyi de gerçek her zaman “görünen” gibi olmaz!
Sırayla gidelim:

***
Bir: Gençler “Kobani’ye geçecektik” diyor...
İyi de nasıl? Çoğunun yanında pasaport bile yoktu. Bu durumda o “geçiş” yasadışı yollardan olacaktı... İyi de böyle bir şeyin suç olduğunu çoğu okumuş yazmış olan o gençler bilmiyor muydu?
Daha da ötesi; sınırı yasa dışı geçerken o gençlerin önüne kim ya da kimler geçecekti?
Onlar hakkında yasal takibat başlatıldı mı?
Diyorlar ki, “Vali’den izin bekliyorduk...”
Valilere kim, ne zaman, hangi yasayla böyle bir izin yetkisi verdi?

***
İki: O gençleri Ayn El Arap’a ya da Kobani’ye götürmek için İzmir’den, Adana’dan, İstanbul’dan otobüs kaldıranlar, o kasabada üç yıldır süren sıcak bir savaş olduğunu bilmiyor muydu? Biliyorlarsa; ölümle sonuçlanabilecek bu yolculuğa o gençleri çıkarmayı nasıl göze aldılar?

***
Üç: Üç yıldır en kanlı çatışmaların yaşandığı bu kentte kaç çocuk yaşıyor ki; gençler onlara oyuncak ya da kitap götürmeye teşvik ediliyor?

***
Dört: O kasabada yaşayanların şu andaki tek dertleri kütüphanelerinin ya da çocuk parklarının olmaması mı? Başka her şey yolun-
da mı?
Yani insanlar sokaklarda ellerini kollarını sallayarak rahatça dolaşabiliyorlar mı?
İstedikleri gibi çalışabiliyorlar mı?
Diledikleri gibi yiyip içebiliyorlar mı?
Hayır...
Peki; bu durumda böyle bir kasabaya “çocuk parkı ya da kütüphane yapmak için 300 Türk gencini götürmek” neyin nesi?

***
Tamam; IŞİD, aşağılık bir suç örgütü...
İstihbarat sağlamayan MİT suçlu...
Canlı bombayı tespit edip etkisiz hale getireceğine, eylemci gençleri izleyen Suruç polisi basiretsiz...
Bunların hepsine katılıyorum!
Ama... “Çocuk” gibi, “oyuncak” gibi, “kitap” gibi, “kütüphane” gibi, “sağlık” gibi duygusal ve insani motiflere sığınarak bırakın çocuğun, “savaşmayan bir tane bile sivil”in olmadığı o kasabaya gençlerimizi götürenlerin hiç mi suçu yok?
Oyuncağın, kitabın, çocuk parkının “bahane” olduğu ortada...
O zaman gerçek amaçları
neydi?

***
Sahi...
O 32 iyi insan, aslında neden ve kim tarafından öldürüldü?

SÖZ SİZDE! (156+76!)

“Abdullah Bey’e soru sorma işi”ni birlikte yerine getiriyoruz. Bugün sıra devlet memuru olduğu için adını yayınlayamayacağımız M.H. Bey’de... Siz de bu konudaki sorularınızın bu sütunlarda yayınlanmasını istiyorsanız mustafa0mutlu@gmail.com’a yazınız:

***
“Abdullah Bey...
Huber’deki masraflarla ilgili sorulara mart ayında verdiğiniz kaçamak yanıtta, ‘Benim bu gibi konularda titiz olduğumu herkes bilir’ demiştiniz.
Hangi konuda titizsiniz çok merak ettim.
Titiz olsaydınız, bu şaibeli durumu bugüne kadar açıklardınız.
Sahi sizin bu durumunuz ‘Maun Suresi’ne ne kadar uyuyor?”

GÜNÜN SORUSU

Otuz iki gencimizin öldüğü Suruç’taki katliamdan sonra olay yerine giden CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, ölen gençlerin “Kobani’de” kurmayı planladıkları kütüphaneyi CHP’nin kuracağını söylemiş... Sorum kendisine:
Sen sorunun “kütüphane” olduğunu mu sanıyorsun?

Müsellim mi, Figen mi?

Suruç’ta katledilen 32 gence ağladığımız saatlerde Adıyaman’da arazi taraması yapan jandarma timine PKK’lı teröristler tarafından ateş açıldı...
Jandarma Uzman Onbaşı Müsellim Ünal olay yerinde öldü; iki askerimiz de yaralandı.

***
HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, daha iki gün önce Suruç’ta yaptığı açıklamada ne demişti?
“Biz sırtımızı YPJ’ye, YPG’ye ve PYD’ye yaslıyoruz ve yaslamaya da devam edeceğiz.”
Yüksekdağ’ın, YPJ, YPG, PYD dediği şeyler ne?
PKK’nın uzantıları!
Bu durumda ortaya çıkan düşündürücü tablo şöyle:
Her ay tıkır tıkır milletvekili maaşı ödediğimiz Figen Hanım, sırtını PKK’ya yaslıyor...
PKK, ‘Müsellim’leri öldürüyor...
Müsellim’in kanı, Figen Hanım’a bulaşıyor!

***
Bu durumda bize düşen, önümüzdeki iki yoldan birini seçmek:
Ya “Figen Hanımlar”ı sırtını dayadıkları PKK’nın inine göndereceğiz...
Ya da “Müsellimler”i askere göndermeyip ülkeyi PKK’ya teslim edeceğiz...
Siz söyleyin:
Hangisini yapacağız?

GÜNÜN İSYANI

Elektrik faturalarımıza ruhumuz bile duymadan yansıtılan paralarla finanse edilen ve son 13 yılda AKP yandaşlarının rant kapısı haline gelen TRT’de neredeyse her gece, Osmanlı’yla ilgili bir dizi yayınlanıyor... İsyanım, bu kanalı yönetenlere:
İstediğiniz kadar Osmanlı şakşakçılığı yapın, varlığınızı borçlu olduğunuz Cumhuriyet’i kuranları ve çağdaş değerleri unutturamayacaksınız...

Mustafa Mutlu - Aydınlık

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları