loading
close
SON DAKİKALAR

‘Sıcak savaş’ olursa, ‘sıcak para’ kaçar!

Mustafa Mutlu
Tarih: 26.06.2012

Son 25 yılda Türkiye‘ye 102.8 milyar dolar sıcak para girmiş... Karşılığında tam 42.8 milyar dolarımız gitmiş!

Bir ülkenin, dış politikasını hiçbir baskı altında kalmadan özgürce oluşturmasının en önemli koşullarından birisi de ekonomisinin güçlü olmasıdır.

Ekonomide dışa bağımlı bir ülke, ne kadar istese de ne yazık ki bağımsız olamaz, kararlarını özgürce alıp, uygulayamaz!

Peki; Türkiye ekonomisi güçlü mü?

İktidar yandaşlarının yanıtı belli:

“Elbette güçlü... Enflasyon düşürüldü. Büyüme rakamları rekor kırıyor. Türkiye, gelişmiş 20 ülke arasına girdi. Kredi derecelendirme kuruluşları notumuzu durmadan yükseltiyor. ‘Sakın uğramayın’ dedikleri ülkeyi, bugün ‘yatırım yapılabilecek’ ender ülkelerden biri olarak gösteriyorlar...”

***


O zaman bir soru daha soralım:

Türkiye, ekonomisini nasıl düzeltti?

Örneğin; son 10 yılda reel sektörde 500 kişinin üzerinde işçiye istihdam sağlayan kaç fabrika kuruldu?

Yanıtı biliyorsunuz: Hiç...

Tam tersine; binlerce fabrika kapandı, binlercesi küçüldü, yüzlercesi de özelleştirme adı altında arazi rantına kurban edildi.

Öyleyse ekonomi nasıl büyüdü?

Elbette finans cambazlıklarıyla...

***


En büyük finans cambazlığı da kuşkusuz, sıcak para yönetimi...

Nedir sıcak para?

Yüksek kazanç peşinde koşan yabancı kişilere, fonlara, kurumlara ve hatta devletlere ait para...

Sıcak paranın en sevdiği alan ise borsa ve devlet iç borçlanma senetleridir!

Kısa vadede ekonomik canlılık yaratır ama ülkenin kendisine bağımlı hâle gelmesiyle, her an çıkabilecek bir kriz riskini de beraberinde yaratır.

Demokrasi, özgürlük, eşitlik, adalet, bu paraya sahip olanların umurlarında bile değildir.

Onların tek kıstasları vardır:

Paralarını göndermeyi düşündükleri ülkelerde istikrarın bozulması riski var mı, yok mu?

Peki; istikrar dediğiniz nedir?

İktidarın kolay kolay düşme olasılığının olmaması... Ve elbette savaşmaması!

Bu yüzden; sıcak para sahipleri, demokratik olsa da koalisyonları değil; tek parti iktidarlarını sever... O iktidarın, diktatörlük olup olmaması bile ilgilendirmez onları... Ve savaştan korkarlar!

Bu iki riskin olduğu yerlerden anında kaçar!

***


Ülkemize bakalım:

Son 25 yılda Türkiye‘ye 102.8 milyar dolar sıcak para girmiş... Karşılığında tam 42.8 milyar dolarımız gitmiş!

1986‘dan, AKP iktidarının işbaşı yaptığı 2002 sonuna kadar 16.3 milyar dolar sıcak para gelmiş ve 12.2 milyar dolar kazanmış...

AKP‘nin dokuz buçuk yıllık iktidarında yani 2003 ile 2012‘nin Nisan ayları arasında ise gelen sıcak para miktarı 86 milyar doları aşmış... Bu dönemde ülkemizde 30.6 milyar dolar kazanmış.

Şu anda da ise 90 milyar doları aşan sıcak para bulunuyor.

Ne dedik; sıcak para, istikrarsızlıktan korkar ve anında tüyer!

Tüymesi de ekonomik kriz getirir...

Savaş ise sıcak para sahiplerini korkutan en önemli istikrarsızlık nedenidir...

***


Bu kadar somut veriden sonra; hâlâ Türkiye‘nin Suriye‘yle ya da başka bir ülkeyle savaşa girebileceğine ihtimal veriyor musunuz?

*****


İçki adamı!

İran’ın Horasan Rezevi eyaletinde daha önce içki tükettikleri gerekçesiyle mahkum olan iki kişi, aynı eylemi üçüncü kez gerçekleştirdikleri için idam cezasına çarptırılmış...

Dinimizde böyle bir “ceza” var mı?

Alkollü içki içmenin “günah” olduğu belirtiliyor ama yaptırımı Allah‘a bırakılıyor...

Ancak, “dini” kullanarak halkı kafalarına göre yönetmeye kalkan diktatörlüklerde bu tür cezalar son derece olağandır.

İşte size bir “din devleti”nden diktatörlük manzaraları...

Özgür iradenizle seçin safınızı...

Ama seçerken, ortak kaderimizi belirlediğinizi de unutmayın!

*****


Günün sorusu

Ceza Muhakemeleri Kanunu‘nun 149‘uncu ve 154‘üncü maddeleri, avukatın müvekkiliyle arasındaki iletişimin hiçbir şekilde kısıtlanamayacağını ve yazışmalarının denetlenemeyeceğini öngörüyor... Oysa Ergenokon Davası‘nın dünkü duruşmasında avukatların müvekkilleriyle arasına fiziki engeller konuldu, iletişimleri de jandarmanın denetimine bırakıldı. Sorum sayın hâkimlere:

Avukatları sanıklardan ayırmak için sur inşa etmeyi de düşünüyor musunuz?

*****


Mini etek pornoymuş!

Dinci film yönetmeni Mesut Uçakan, bir dergide yayınlanan söyleşisinde “mini eteğin porno olduğunu” iddia etmiş...

“Bir kadını iç çamaşırıyla görse de etkilenmeyecek kişiler olduğu malum. Ama bana göre mini etek bile porno” demiş...

Dikkat ederseniz bu tür sözler bazı erkekler tarafından son zamanlarda hayli sık söylenir oldu.

Böylece, “ne kadar erkek” olduklarını kanıtlıyorlar!

Hiç merak etmeyin; devamı da gelecek bu “maraton”un...

Çünkü taktikleri belli:

“Hedefe kilitlen, asla pes etme ve her an yeni bir hamle yap!”

Sözüm düne kadar bize, “Canım adamlar sadece isteyenin istediği gibi örtünmesi gerektiğini savunuyorlar. Yoksa başkalarının kılığına kıyafetine karışmaya niyetleri yok. Sen de çok abartıyorsun” diyen arkadaşlara:

Yaşadığımız her şeyin asıl suçlusu sizsiniz... Yani asla masum değilsiniz!

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları