Tarih:
15.11.2012
Silivri'deydim!
Mustafa Mutlu yazıyor, ''Adam gibi gazetecilik zor zanaattır bizimki gibi ülkelerde!''
Dün Silivri‘deydim... Türkiye Gazeteciler Federasyonu’nun her ay düzenlediği “tutuklu gazetecileri ziyaret” programına katılan gazeteciler arasında bu kez ben de vardım.Heyette benim dışımda Türkiye Gazeteciler Federasyonu Başkanı Atilla Sertel, deneyimli gazeteci ve yazar Altan Öymen, Aydınlık Gazetesi Yazarı Halil Nebiler, Odatv Davası’nın tutuksuz sanığı yazar Müyesser Uğur Yıldız ile İzmirli gazeteci dostlarımız bulunuyordu.
Tutuklu gazeteciler Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Soner Yalçın, Mehmet Deniz Yıldırım, Hikmet Çiçek’le tek tek “açık görüş” yaptık...
Daha önce de yazmıştım; bu tutuklu gazetecilerden Mustafa Balbay’la Ankara’daki bir resepsiyonda bir kez merhabalaşmamız vardı...
Tuncay Özkan ile iki kez “gazeteci” olarak görüşmüştüm.
Soner Yalçın’la da Antalya’da bir kez el sıkışmıştık...
Diğerlerini ise düne kadar hiç görmemiştim.
Bu dava, içerideki ve dışarıdaki gerçek gazetecileri “dost” yaptı, “kardeş” yaptı...
Hayatımda ilk kez karşılaştığım bu insanlarla bir kucaklaşmamız vardı ki; görmenizi isterdim!
***
Görüşmede konuştuklarımızı yarın yazacağım.
Şu kadarını söyleyeyim; aralarından bazılarının tutukluluk süresi beş yıla yaklaştı. Üstelik birçoğu içeride disiplinsiz tavır takınan tutukluların atıldığı “tecrit hücresi”nde, deyim yerindeyse cezalandırılıyor.
Yine de birini bile “yıkılmış” görmedim...
Hadi; bir de itirafta bulunayım:
Eğer ille de “umutsuz” olan birilerini anlatmam gerekiyorsa, emin olun onları ziyaret etmeye giden biz, çok daha fazla umutsuzduk!
Mustafa dimdikti, gülüyordu, ekranlardan bildiğim heyecanından hiçbir şey yitirmemişti.
Tuncay, yaşadığı onca hayal kırıklığına karşı asla teslim olmadığını her davranışıyla kanıtlıyordu.
Soner’in duruşmasına sadece bir gün kalmıştı... Hepimiz onun bu duruşmada tahliye edileceğine inanıyorduk ama o yine de bir “pay” koymayı tercih ediyordu.
***
Görüşmeden çıktıktan sonra hep aynı soruyu sordum kendime:
Daha önce hiçbir yakınlığım olmayan bu insanlarla, nasıl oluyordu da kırk yıldır dostmuşuz gibi hissediyordum kendimi?
Onlar bizi görünce neden bu kadar heyecanlanabiliyordu?
Bu sorunun yanıtı “giz” değil elbette:
Evet, çoğunu tanımıyordum. Dünya görüşlerimiz uymuyordu. Hayat tarzımız farklıydı.
Ama bizi birleştiren tek bir şey vardı:
Mesleğimiz!
Bugün tutuklu olan onlar da onları ziyarete giden biz de bu mesleğin ve meslek etiğinin bağımlısıydık! Kalemimizi satmadan, yurtsever bir tavırla gazetecilik yapmaktı ortak paydamız...
***
Gazetecilik... Ama adam gibi gazetecilik zor zanaattır bizimki gibi ülkelerde! Kalemin, kendi başına doğrulttuğun bir silahtır aslında...
Her yazında, her haberinde kendi başına iş açarsın çünkü... Birilerini rahatsız edersin! Tekerlerine çomak sokarsın... Bunun karşılığını da kimi zaman manevi tazminat vererek paranla, kimi zaman özgürlüğünle, kimi zaman da canınla ödersin...
Ve birilerinin her fırsatta söylediği gibi Boğaz kenarındaki yalılarda oturup, altın kadehlerde şarap içerek almazsın karşılığını! Hatta o yalılardan bir kez bile içeri girmişliğin yoktur.
Onu yapabilenler, zaten gazeteci olanlar değil, gazeteciliği kullananlardır... Güçten ve güçlüden yana olanlardır.
Dün ben Silivri’de...
Gerçek gazetecilerle...
Gerçek gazetecileri ziyaret ettim!
Devamını merak ediyorsanız...
Yarın bu köşede olun!
*****
Günün sorusu
Başbakan’ın idam cezasının yeniden getirilmesiyle ilgili sözleri Avrupa Birliği’nden tepki görünce, Dışişleri Bakanı açıklama yapmış ve Başbakan’ın yanlış anlaşıldığını aslında böyle bir niyetleri olmadığını açıklamak zorunda kalmış... Sorum ortaya:
Başbakan bugüne kadar hangi söylediğinden vazgeçti?
*****
Turnikeler yine yoktu ama...
Hatırlarsınız; Genelkurmay Başkanlığı, Cumhuriyet Bayramı’nda Anıtkabir’i ziyaret edenlerin sayısının “turnikelerin kullanılmaması” nedeniyle saptanamadığını açıklamıştı.
Yani 29 Ekim’de bayram kutlamak için Birinci Meclis’in önünde buluşup Anıtkabir‘e yürüyen, bu yüzden de polisin biber gazlı ve tazyikli sulu saldırısına uğrayan yurttaşlarımızın sayısı tespit edilememişti.
Aynı Genelkurmay Başkanlığı önceki gün bir açıklama daha yaptı ve 10 Kasım Atatürk’ü Anma Günü’nde 413 bin 568 kişinin Anıtkabir‘i ziyaret ettiğini bildirdi.
Bu sayının geçen yıl 181 bin 064, önceki yıl ise 198 bin 544 kişi olduğu bilgisi de açıklamada yer aldı.
Bu yıl ben de 10 Kasım’da Anıtkabir’i ziyaret edenlerin arasındaydım.
29 Ekim’de çalışmayan turnikeler yine çalışmadı...
İddia ediyorum; yüz binlerce kişi o turnikelerden yine geçmedi! Çünkü ortada turnike falan yoktu!
İyi de 29 Ekim’de “Turnikeler kullanılmadı” diyerek sayı açıklamayan Genelkurmay, 10 Kasım‘daki sayıyı nasıl oldu da bu kadar net bir şekilde belirledi?
Fotoğraf çekip tek tek saydılar desek, bu da mümkün değil; çünkü ziyaretçiler gün boyu değişti...
Genelkurmay Başkanlığı acaba 29 Ekim’de becerilemeyen “sayma” işinin, 10 Kasım’da başarılmasının sırrını bizimle paylaşır mı?
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları