loading
close
SON DAKİKALAR

'Soneeeeer... Seni alacağız buradan!'

Mustafa Mutlu
Tarih: 16.11.2012

Mustafa Mutlu yazdı, ''İnsan, suçsuz olduklarına yüreği gibi inandığı meslektaşlarını cezaevinde ziyaret ederken, neden suçluluk duygusu hissediyor?''

Silivri'den notlar (1)

Dün yazmıştım, önceki gün Silivri Cezaevi Yerleşkesi’ndeydim.

Bir grup gazeteci olarak, Türkiye Gazeteciler Federasyonu’nun Adalet Bakanlığı’ndan aldığı özel izinle, tutuklu meslektaşlarımız Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Soner Yalçın, Hikmet Çiçek ve Mehmet Deniz Yıldırım’ı ziyaret ettik.

Silivri 1 No’lu Cezaevi’nin açık görüş salonunda gerçekleşen görüşmede tüm meslektaşlarımızın “bizden daha umutlu” olduklarını görmek, hepimize iyi geldi.

Aramızda en heyecanlı olan ise kuşkusuz bu cezaevinden yaklaşık üç ay önce tahliye edilen Müyesser Yıldız’dı... Çünkü “tutuklu” olarak kaldığı cezaevine, bu kez “gazeteci” olarak geliyordu. Ne ilginçtir ki, geçtiğimiz, gördüğümüz hiçbir yeri tanımıyordu.

***

Görüşmelerimizi, yaptığımız sıraya göre anlatmayacağım. Odatv Davası’nın tutuklu sanığı Soner Yalçın’a öncelik vereceğim. Çünkü o, bugünkü duruşmada tahliye talebinde bulunacak ve inanıyorum ki özgürlüğüne kavuşacak...

Bu nedenle eğer izlenimlerimi ve sohbetimizi görüşme sırasına göre yazarsam, Soner’in söyledikleri “haber” değerini yitirebilir...

Tanıdığım adamın yarısı!

Soner Yalçın görüşme salonunun kapısından gülerek girdi. Üzerinde siyah yelek, içinde kahverengi uzun kollu bir kazak, onun içinde ince çizgili beyaz bir gömlek vardı. Kahverengi kadife bir pantolon giymişti. Üşüdüğü belliydi... Nasıl üşümesin ki? Onu bir kez o da iki yıl önce Antalya’da görmüştüm; bu kadar kalın giyindiği hâlde benim hatırladığım Soner’in yarısı kadar bir adam duruyordu karşımda...

Hepimizle tek tek kucaklaştı, gülerek gözlerimizin içine baktı.

‘Bu virüsleri kim gönderdi?’

Hepimiz en çok onu merak ediyorduk; çünkü iki gün sonra duruşması vardı. Ve büyük bir olasılıkla tahliye edilecekti... Başladı anlatmaya:

“Dünyanın hiçbir yerinde, bir zararlı yazılımın olduğu bilgisayarlar delil olarak gösterilemez. Nokta! TÜBİTAK ve çok sayıda bilimsel kuruluş, aynı davada yargılandığımız Müyesser Yıldız’ın ve Odatv’nin bilgisayarlarında zararlı yazılım olduğunu, bunların tamamının dışarıdan e-posta yoluyla gönderildiğini tespit etti. Çoğu dosyanın açılmadığını belirledi. Gelin görün ki; ben şahsen kullanmadığım ve zararlı yazılım içeren bu bilgisayarlar yüzünden tutukluyum. (Bu sırada söze Müyesser de giriyor ve yaşadıklarına isyan ediyor...) Bizim dava tamamen bunun üzerine kurulu.. Başka bir kanıt yok! Peki; bu zararlı yazılımları kim üretti ve bize gönderdi? Bunu herkes biliyor, çünkü bunu yapabilecek tek bir merkez var! (F Tipi cemaati kastediyor...) Ama kimse bunun üzerine gitmiyor.”

‘Yapılan gazetecilik değil, ahlaksızlık!’

CNN Türk ekranlarında Nagehan Alçı ve Nazlı Ilıcak’la birlikte program yapan sevgili ağabeyimiz Altan Öymen de bizim heyetteydi... Soner sözün burasında Altan ağabeye döndü. İsim vermeden ama başta Nagehan Alçı’yı ve Nazlı Ilıcak’ı kastederek, tutuklu gazetecilere bodoslama yüklenen sözde meslektaşların bu tutumunu derlendirmeye başladı:

“Bize zamanında ‘altın nesil geliyor’ dediler. Ne yalan söyleyeyim ben de 80’li yıllardan itibaren bu söyleme inandım. İslamcı dergilerin çıkmasını iyi bir şey olarak gördüm. ‘Tartışırız, uzlaşırız’ diye düşündüm. Ama bunlarla neyi tartışacaksın, nasıl uzlaşacaksın? Meğer ‘altın nesil’ dedikleri şey, ne kadar ‘teneke’ymiş? Tartışma kavramlar üzerinden olur, kişiler üzerinden değil... Karşılarında biz yokuz, kendimizi savunma hakkımız yok; ama bunlar kavramları bırakıp her defasında kişilere yükleniyorlar... Hayatı boyunca gazeteci kimliğiyle ve kitaplarıyla toplumun önünde olan benim gibi bir insanı, ‘haber yazmak’la suçluyorlar. Eeee, ne yapacaktım peki? Haberi, gerçek olanı yazmak benim görevim... Peki; eleştirdikleri, suçladıkları o haberleri çürütebiliyorlar mı? Hayır... Tek haberimizi bile yalanlayamıyorlar. Biz gazeteciler olarak kendi doğrularımızı ve yanlışlarımızı kendi içimizde tartışırız. Ama bilerek birine zarar veriyorsan, bunun adı gazetecilik değil, ahlaksızlıktır! Biz bu ahlaksızlığın hedefiyiz. Biz burada mesleğimizi korumak zorundayız. Oysa bizi yaralamak, öldürmek için konuşanlar; korumaya çalıştığımız mesleğimizi ayağa düşürüyor...”

‘Örgüt değiliz demek çok ağrıma gidiyor!’

Soner konuşmasını bitirince sözü bugünkü duruşmaya getirdim ve tahliye edilmesini beklediğimizi belirterek, “Sen de umutlu musun” diye sordum. Yüzü tekrar ciddileşti ve şunları söyledi:

“Mahkemeye ilişkin bir şey düşünmüyorum. Ortada bu kadar haksızlık varken, ben artık hiçbir şeye şaşırmamayı öğrendim! Bu cuma (bugün) benim de tahliye talebim görüşülecek, başka bir mahkemede Ergenekon sanıklarının da... Çok açık söylüyorum: Ben kalayım, beni bırakmasınlar ama Malatya İnönü Üniversitesi Rektörü Fatih Hilmioğlu artık tahliye edilsin! Fatih Bey’e yapılan haksızlığı, hukuksuzluğu bu ülkenin sıradan bir vatandaşı olarak hazmedemiyorum. Böylesine önemli bir bilim insanını mahvettiler, gözümüzün önünde erittiler. Bu zulme dayanamıyorum. Hâkimin karşısına çıkıyoruz, her defasında ‘Örgüt değiliz, örgüt değiliz’ diye kendimizi savunmak zorunda kalıyoruz ya... Keşke örgütlü olsaydık... Örgütlü olmanın neresi suç? Silahımız, külahımız yok ki bizim! Zaten eğer örgütlü olabilmeyi başarsaydık, bu yaşadıklarımızı yaşar mıydık? Ama değiliz ve bunu söylemek, inanın çok ağırıma gidiyor!”

***

Cuma akşamı (bu akşam) kendisini cezaevinin önünden almaya geleceğimizi söylemek istiyoruz Soner’e, uğurlarken...

Ama söz, hepimizin gırtlağında düğümlenip kalıyor... Çünkü “Ya olmazsa, ya umut verdiğimizle kalırsak” diye susuyoruz...

O tam geldiği kapıdan çıkarken, kendimi tutamayıp bağırıyorum:

“Soneeeeer... Mutlaka alacağız seni buradan... Cuma akşamı ya da başka bir gün... Ama alacağız!”

Gülüyor, elini dudaklarına götürüp, öpücük atıyor ve gözden kayboluyor.

Devamı yarın!

*****

Günün sorusu

Soru kendime:

İnsan, suçsuz olduklarına yüreği gibi inandığı meslektaşlarını cezaevinde ziyaret ederken, neden suçluluk duygusu hissediyor?

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları