loading
close
SON DAKİKALAR

Üç yıldönümü!

Mustafa Mutlu
Tarih: 24.07.2013

Mustafa Mutlu, 'Bugün, aynı zamanda annesi, babası gazeteci olan genç bir avukatın doğum günü'...

Bugün sizin için iki, benim için üç önemli olayın yıldönümü...

Yıldönümlerinde düşünmek, geçmişteki iyi işleri yapanlara bir kez daha şükranlarımızı sunmak “ulus” olma bilincimizi sağlamlaştırır.

Aynı zamanda yanlışa sapmaktan korur... Gelecek için inancımızı artırır.

Lozan!

“Hepimiz için” önemli ilk yıldönümü, Lozan Antlaşması...

Bugün cumhuriyetimizin kuruluşu yolundaki en önemli adım olan Lozan Antlaşması’nın doksanıncı yıldönümü...

Bu antlaşmadan önceki yılları anımsayalım:

Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmıştık...

Mondros Mütarekesi’ni ve Sevr Antlaşması’nı imzalamak zorunda kalmıştık...

İstanbul ve İzmir olmak üzere yurdun büyük bölümü işgal altındaydı...

24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması’yla, Ulusal Bağımsızlık Savaşımızın zaferle tescillendiğini tüm dünyaya kabul ettirdik.

Tam bağımsız Türk devletinin kuruluşunun temelini attık.

Sözde “barış görüşmeleri” adı altında ülkemizin bölünmesinin önünün açıldığı şu günlerde Lozan Ruhu’na sahip çıkmak, her yurtseverin görevidir.

Basın Bayramı!

“Hepimiz için” önemli ikinci yıldönümü 115 yıl önce bugün basındaki sansürün kaldırılmış olması...

O yüzden bugün Basın Bayramı olarak biliniyor.

Ancak bu ülkedeki “gazeteciler”in önemli bir bölümü uzun yıllardır bugünü “bayram” olarak kutlamayı reddediyor..

Çünkü; ne yazık ki bu ülkede basın, iddia edildiği gibi özgür falan değil!

Açık sansür olmasa da ondan daha etkili ve acımasız olan “otosansür”ün baskısı altındayız. Bu ülkenin en tepedeki yöneticisi, kameraların önüne geçip, beğenmediği gazetecilerin işten atılmasını isteyebiliyor. Medya patronlarını tehdit edebiliyor.

Gezi Parkı Direnişi gibi önemli olaylar bile, bu baskıdan korkan bazı sözüm ona haber kanalları tarafından yok sayılabiliyor.

Böylece halkın haber alma hakkı göz ardı ediliyor.

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün yaptığı araştırmaya göre, ülkemizin basın özgürlüğü sıralamasında 179 ülke arasında 154’üncülüğe gerilemesi bile kimsenin umurunda olmuyor.

Ve bu ülkede hâlâ 64 tutuklu, 123 de tutuksuz olmak üzere 187 gazeteci hapis istemiyle yargılanıyor.

Binlerce gazeteci, yüksek miktarlı ve haksız tazminat davalarıyla susturulmuş ve sindirilmiş durumda...

İktidar yandaşı olmamakta direnen binlerce meslektaşımız, işsizlik ve açlık bataklığında kıvranıyor.

İşte; biz bu yüzden 24 Temmuz’larda “bayram” yapmaktansa, mesleğimize yönelik baskıları kınamayı tercih ediyoruz.

Ve benim özelim!

24 Temmuz’un “hepimiz için” önemli iki özelliğinden söz ettim. Sıra, benim için önemli yanında:

Bugün, aynı zamanda annesi, babası gazeteci olan genç bir avukatın doğum günü...

O benim yaptığım “en iyi ve güzel” şey...

Yaşam sevincim, varlık nedenim!

Yanaklarından öpüyorum.

İnanmam!

Ankaralı meslektaşlarımızın verdiği habere göre AKP, başkanlık sistemindeki ısrarından vazgeçmiş...

Konuya son noktayı Başbakan koymuş ve “Bu bizim kırmızı çizgimiz değil” demiş...

Ankaralı meslektaşlarımız bilmeli ki AKP, gündeme getirdiği hiçbir şeyden vazgeçmez!

Olsa olsa uygun zamanı beklemek için erteler!

O yüzden bu tür haberlere kanmayın...

Önümüzdeki seçimlerden sonra konunun bu kez “ilk iş” olarak önümüze getirileceğinden adım gibi eminim!


GÜNÜN SORUSU

Birleşmiş Milletler, Balyoz Davası’nda İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin ‘keyfi tutuklama, adil yargılama ve savunma hakkı’na dair üç maddesinin ihlal edildiğine karar vermiş... Sorum, “Adil yargılama yapmıyorsunuz” şeklindeki uyarıları yıllarca dikkate almayan mahkeme heyetine:

Dünya ‘haksızlık tarihi’ne geçtiniz... Ne hissediyorsunuz?


Turgut Dibek’i kınıyorum!

Başbakan, Gezi Direnişi’nin “faiz lobisi”nin işi olduğunu söyledi ama bu tüm baskılara karşın bu lobinin kimlerden oluştuğunu açıklamadı ya... Ekonomiyle ilgilenenler bugün bir de “altın lobisi”nin varlığından söz ediyor.

Bazı gazetelerde çıkan haberlere göre grevdeki Darphane, altın fiyatlarının yükselmesi nedeniyle 16 Temmuz’da piyasaya 4 ton 43 kilogram altın sürmüş...

Ancak bundan bir hafta önce de üç firmaya üç ton altın vermiş...

Bu firmalar, o bir haftalık sürede altın fiyatının artmaya devam etmesi sayesinde yüklü miktarda haksız kazanç elde etmiş...

CHP’li Turgut Dibek konuyu Meclis’e taşıdı ve Ali Babacan’a şu soruyu yöneltti:

“İddia edildiği gibi üç firmaya üç ton altın verilmiş midir?

Verildiyse bunun gerekçesi nedir?

Bu üç firma hangileridir?

Bunlar arasında iktidara yakınlığı ile bilinen Atasay da var mıdır?”

Turgut Dibek’i kınıyorum:

Devlete ait bir kurum hiç bu nedenle bir firmaya ayrıcalık tanır mı?

Bu tür söylentiler kesinlikle “faiz lobisi”nin, “dış güçler”in, “çapulcular”ın ve hatta “ayyaşlar”ın işidir!

Mustafa Mutlu - Vatan

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları