loading
close
SON DAKİKALAR

Yıpranan 'keser'ler

Mustafa Mutlu
Tarih: 13.01.2013

Mustafa Mutlu yazıyor; ''Yıpranma payı, ağır ve yıpratıcı işlerde çalışanlar için temel bir haktır''...

“Yıpranma payı”, ağır ve yıpratıcı işlerde çalışanlar için temel bir haktır. Diğer iş kollarında çalışanlara göre daha kısa sürede emekliliğe hak kazanmalarını sağlar.

Tehlikeli, yanıcı, stresli, titreşimli ve gürültülü ortamlarda mesleğini icra eden iş kollarında çalışan emekçilere tanınan bir haktır bu... 1963’ten 2008’e kadar gazetecilere de tanınıyordu; mevcut iktidar bu hakkı elimizden aldı.

Sonra... Bu 10 Ocak Gazeteciler Günü’nde... Üstelik de Bay Arınç daha bir ay öncesinde, “İadesi asla söz konusu değil” dediği halde... Sırf Başbakan’dan talimat geldiği için... “Bayram hediyesi” gibi, tekrar verdi!

Küçük (!) bir şartla:

Meclis Genel Kurulu’ndaki görüşmelerden önce, gazetecilerin yanına milletvekilleri de eklendi!

Hatta bazı vekiller bunu yaparken gazeteci dostlarına aynen şöyle dedi:

“Sizin düzenlemeniz ile bizimki aynı anda olursa olumsuz bir şey yazmazsınız...”

***


Dedikleri oldu:

Hiçbir gazeteci, dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir ülke milletvekilinin sahip olmadığı bu “ayrıcalığı” eleştirmedi ya da eleştiremedi. Hakkını verelim; bir tek Nihat Sırdar radyo programında şiddetle karşı çıktı.

Kamuda bile milyonlarca işçi, taşeron firmalarda hiçbir sosyal hakka sahip olamadan ömür çürütürken... Daha bu yasanın çıktığı günlerde Zonguldak’ta madenciler can verirken...

Dünyanın en yıpratıcı (!) işini yapan vekiller, yıpranma hakkını gazetecilere rüşvet vererek elde ettiler!

***


Meclis’e seçip gönderdiğimiz “keser”ler bunlar... Hep kendilerine yontmaları doğal! Ancak; yazmazsam kendime ihanet etmiş olurum:

Milletvekillerinin, gazetecilerin bir hakkını iade ederken kendi ceplerine indirdikleri bu “avanta”, açık bir fırsatçılıktır!

Görevi kötüye kullanmaktır!

Milletin aslını, enayi yerine koymaktır!

Gazetecilerin bu rezaleti sadece yıllar sonra tekrar kazandıkları kendi haklarına zarar gelmesin diye görmezden gelmeleri ise mesleğe ihanettir.

***


Nihat’ın radyo programına mesaj gönderen ve kan kanseri konusunda uzman olan bir doktor diyordu ki:

“Sürekli olarak; aylarca gözümüz gibi baktığımız ve evladımız gibi sevdiğimiz çocuk hastalarımızın ölümlerine tanık oluyoruz. Her ölümde kahroluyoruz, kendimize gelmemiz haftaları buluyor. Biliyorum ki meslek hayatım hep böyle geçecek... Biz hep üzülmek, ağlamak zorunda olan bir mesleğin mensupları olarak yıpranmıyoruz; bizim seçip gönderdiğimiz adamlar ya da kadınlar, ceylan derisinden koltuklarda oturmakla ve kol kaldırıp kol indirmekle yıpranıyor. Hakkımı hiçbirisine helal etmiyorum.”

***


Ne diyeyim?

Ben de...

*****


DENSİZ!

Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sedat Laçiner’e, Çanakkale’yi karıştırmak yetmemiş olmalı ki TRT’de katıldığı bir programda mezhep çatışması kışkırtıcılığına soyunmuş!

“İnsanın Şii olması Hıristiyan olmasından kötü... Çünkü Hıristiyan, nihayetinde ehli kitaptır. Şii’de,

Alevi’de ise sapkınlık var, onda dini bozmaya çalışmak var. Şiiler ve Aleviler cennete gidemez” demiş...

Bir Alevi’nin bu sözleri Sünniler için söylediğini düşünebiliyor musunuz? Oluk oluk kan dökülür değil mi?

Ama üzerindeki profesör cübbesini, tarikat cübbesi olarak kullanan bir kışkırtıcı, inanç özgürlüğü ilkesini falan unutup, bir inancın mensuplarını aşağılıyor ve hedef gösteriyor.

Cumhuriyet savcıları; eğer bunu da görmezden gelirseniz, siz de çıkarın üzerinizdeki o cübbeleri!

*****


GÜNÜN SORUSU

Beş günlük Afrika gezisinden dönen Başbakan Erdoğan, önceki gün ayağının tozuyla futbol yorumcusu Rıdvan Dilmen ile bir öğle yemeğinde buluştu. İkilinin dışında sadece Başbakan’ın kardeşi Mustafa Erdoğan ile Başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ın katıldığı yemek üç saat sürdü... Sorum ortaya:

Sizce Başbakan, “Şeytan Rıdvan”dan ne istemiş olabilir? Örneğin Fenerbahçe’ye başkan olmasını önermiş olabilir mi?

*****


‘Zıkkımın Kökü’ ve hatta oha!

İzmir Milli Eğitim Müdürü’nün, okumadığı Fareler ve İnsanlar ile Şeker Portakalı kitaplarının bazı bölümlerinin sansürlenmesini istemesinden sonra, “Zıkkımın kökü” dedirtecek bir uygulamaya daha tanık olduk!

Arkadaşımız Meltem Günay’ın haberine göre Bursa Orhangazi Ziya Gökalp Ortaokulu’nda bir Türkçe öğretmeninin öğrencilerine ödev olarak verdiği Muzaffer İzgü’nün “Zıkkımın Kökü” isimli kitabı, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nde oluşturulan komisyon tarafından sakıncalı bulundu. Gerekçe ise hayli ilginç:

“Yedinci sınıf seviyesine uygun farklı bir kitap önerilmesinin daha yararlı olacağına karar verilmiştir.”

***


Sayın kurul üyeleri:

Muzaffer İzgü, bu ülkenin yaşayan en usta kara mizah yazarıdır. Onun kitaplarını, okuma yazma bilmeyen bebelerinize okuyun; onlar bile anlayıp, güler...

Siz ise okuduğunuzu bile sanmadığım bu harika kitabı, yedinci sınıf çocuklarının anlamayacağını söyleyerek sansürlüyorsunuz.

Hiç kuşkunuz olmasın 12-13 yaşında olan o çocuklar bu kitabı sizden iyi anlar beyler...

Çünkü onların “anlama organları”, henüz sizinki gibi başkalarına kiralanmamış durumda! Kısacası; tarihe geçtiniz... Kendinizle gurur duyun!

Vatan

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları