Tarih:
25.11.2013
Düşman Hukuku
Nasuh Bektaş; Ülkemizde dünyada ki gelişmelere bağlı olarak düşman ceza hukuku kavramına göre yasalarda düzenlemeler gitti.
Düşman hukuku kavramı, Alman ceza hukukçusu Günther Jakobs tarafından 1980’li yıllarda ortaya atılmış ve sonra kendisi tarafından geliştirilen hukuksal bir yorumdur.Bu yoruma göre düşman ceza hukuku ve vatandaş ceza hukuku seklinde iki temel ayrıma var. Vatandaş ceza hukuku, vatandaşa uygulanacak hukuk olarak tanımlanıyor.
Jakobs’a göre vatandaş ise, hukuk kurallarına uyan yada hukukun buyuruculuğuna itaat eden kişidir. Bu kurallara aykırı hareket ederse kendisi için verilen cezayı çeker ve sonrasında hayatına bir vatandaş olarak devam eder. Bunun karşısında yer alan düşman ceza hukuku ise hukuk düzenine sırt çeviren, hukuk kurallarına itaat göstermeyen ve Jakobs’un “düşman” kategorisine soktuğu kişilere uygulanan hukuk olarak tanımlanabilir. Bu anlayışta, söz konusu kişiler hukuk düzenince “kişi” olarak değil “tehlike” olarak algılanır ve bunlar hukuk düzeninin rakibi olarak görülürler.
Jakobs ayrıca, düşman ceza hukukunun vatandaş ceza hukukunu garanti altına aldığını ve hukuk kurallarına olan inancın korunması için gerekli olduğunu savunmakta. Ona göre, düşman ceza hukuku anlayışı toplumun korunma hakkından ileri geliyor. Tüm bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, Jakobs’un düşman ceza hukuku kavramı, yalnızca hukuk sistemlerinde görülen bir anlayışın tespiti değil aynı zamanda kendisinin sunduğu bir reçete niteliğinde.
Jakobs, düşman ceza hukuku anlayışının üç temel özelliğinden bahsediyor. Bunlardan ilki, yaptırımların/cezaların henüz suç ortada yokken uygulanması. İkincisi, yaptırımların oldukça ağır ve orantısız olması ve üçüncüsü, failin usul kurallarından doğan haklarının sınırlandırılması ya da yok sayılması. Hukuk kurallarının bu anlayışa göre yani vatandaş ve düşman konumlarını birbirinden ayırarak oluşturulması iki temel boyutta kendine gösteriyor: suçla savaş ve terörle savaş.
Jakobs, düşman ceza hukuku anlayışının üç temel özelliğinden bahsediyor. Bunlardan ilki, yaptırımların/cezaların henüz suç ortada yokken uygulanması. İkincisi, yaptırımların oldukça ağır ve orantısız olması ve üçüncüsü, failin usul kurallarından doğan haklarının sınırlandırılması ya da yok sayılması. Hukuk kurallarının bu anlayışa göre yani vatandaş ve düşman konumlarını birbirinden ayırarak oluşturulması iki temel boyutta kendine gösteriyor: suçla savaş ve terörle savaş.
Kısaca düşman ceza hukuku hakkında kısa bilgi verdikten sonra bizim açımızdan ele almakta fayda var. Bildiğimiz gibi dünya iki kutuplu halden Rusya’nın dağılması ile tek merkezli yani ABD’nin tek taraflı hegemonyasına girdi. Avrupa devletleri AB çatısında bir araya gelmiş olsalar da ABD’nin tek taraflı hegemonyasını kırmamıştır. Bu süreç soğuk savaşın bittiği dönem olarak da adlandırılır. Emperyalizmin soğuk savaş üzerinden yürüttüğü sömürü düzenini değiştirmeye ihtiyacı vardı.
İşte bu noktada Amerika merkezli fikirler oluşmaya başladı. Dünya ülkelerini yeni korkularla şekillendirmek ve kaçınılmaz sömürü düzenini sürdürmesi gerekiyordu. İşte böyle bir ortamda çok tartışmalı 11 Eylül saldırıları gerçekleşti. Üzerinde çok şey yazıldı ve söylendi. Bu saldırı ile birlikte Amerika birçok ülkeye müdahale etti. Müdahale bahanesi ile girdiği ülkelerin doğal kaynaklarını sömürdü.
11 Eylül saldırı sonucunda dünyaya yeni bir düşman “terör” hedef olarak gösterildi. Artık soğuk savaş bitmiş ve dünya yeni düşmanı “Terör”le savaşması gerekiyordu. Amerika 11Eylül saldırılarını bahane ederek terörle mücadele ve demokrasi götürme iddiası ile bizim de içinde bulunduğumuz bölge ülkelerini işgal etti. İşgal ettiği ülkelere demokrasi getirmediği gibi ülkelerde terör faaliyetleri ve ölümler daha da arttı.
Amerika’nın terörle mücadele ederken normal hukuk kurallarına uymuyordu. Mevcut hukuk kuralları istediği gibi hareket etmesinin önünde engeldi. İşte bu noktada düşman ceza hukuku kavramını yaptığı bütün eylemlerin hukuksal zemini olarak kullanıyordu. Ama burada çok önemli ayrıntıya vurgu yapmam gerekiyor. Amerika düşman ceza hukukunu yabancı devletlere ve onların vatandaşlarına uygulamaktadır. Terörle mücadele etmek adına birçok ulusal ve uluslar arası hukuk kurallarına uymuyor kendince uygulamalar yapıyordu.
Ülkemizde son zamanlarda yaşadığımız hukuksuzlukların bu gelişmelerden bağımsız olduğu söylenemez. Çünkü ülkemizde şuan mağdur olanlara baktığımızda birçoğu Amerika’nın dünyayı şekillendirdiği bu planlara muhalif olmaları tesadüf değildir.
Ülkemizde son zamanlarda yaşadığımız hukuksuzlukların bu gelişmelerden bağımsız olduğu söylenemez. Çünkü ülkemizde şuan mağdur olanlara baktığımızda birçoğu Amerika’nın dünyayı şekillendirdiği bu planlara muhalif olmaları tesadüf değildir.
Ülkemizde dünyada ki gelişmelere bağlı olarak düşman ceza hukuku kavramına göre yasalarda düzenlemeler gitti. Emperyalizmin hedefi terördü. Düşünce olarak emperyalizmin planlarını deşifre eden halkı bu yönde bilinçlendirenlerde doğal olarak “Terör” kapsamına sokuluyor ve düşman ceza hukukunun şekillendirdiği yasalarla en ağır şekilde cezalandırılıyordu. Sömürülen devletlerdeki halklar burada ikili haksızlığa maruz kalmaktalar. Birincisi emperyalist devletlerin baskısı ikincisi kendi hükümetlerinin baskısı. Düşman ceza hukukun en çok mağdur olanı sömürülen devletlerin halkı olmaktadır. İşte tam bu noktada dünya kamuoyunun ve insan hakları kuruluşların sessiz kalması da tesadüf değildir. Çünkü düşman ceza hukuku kavramı en çok sömürge devletlerini ve o ülkedeki hakların mağdur olmasına neden oluyordu.
Sonuçta dünyada ki ekonomik düzen hukuk kurallarını şekillendirmektedir. Buna bağlı olarak toplumsal yaşantımızda etkilenmektedir. Her zaman olduğu gibi kendi ayakları üzerinde duran bir devlet olmadıkça başka ülkelerin planlarının oyuncusu olduğumuz sürece bu şekilde olumsuz etkiye maruz kalırız. Üretmeliyiz ve ekonomik olarak bağımsız olabilmeliyiz. Yoksa her değişen sitemde ülkemiz ve halkımız oradan oraya savrulup gider. Bunun bedelini her zaman olduğu gibi halklar öder.
Nasuh Bektaş
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları