Tarih:
23.05.2017
AKP büyük kongresi ve ortaya çıkan sorunlar
AKP, siyasi yaşamda kimin başkanlığında ortaya çıkmış ise, o kişi ile yoluna devam etmek için, Cumhuriyetin içini boşaltıyor, Anayasayı bile yerle bir ediyor. AKP demokrasi için mi, yoksa tek adam için mi var?
AKP Tüzüğüne “genel başkanvekilliği” maddesinin eklenmesi,MKYK üyesi Binali Yıldırım'ın “genel başkanvekili” olarak atanması,
MKYK üyesi olduğu için Binali Yıldırım'ın TBMM grup başkanı seçilmesi konuları SPY'na açıkça aykırı.
AKP büyük kongresinin yarattığı bir çok sorun var. Sadece yapılan seçimler ve tüzük değişikliği ile ilgili bu üç konu bile aykırılıkları gözler önüne sermeye yetiyor.
Yargı, hukukun üstünlüğünü değil, üstünlüğün hukukunu uygular hale sokulunca, böyle olunca da, anayasa değişikliğinde yaşadığı sorunlardan YSK kararıyla kurtulan AKP’yi, şimdi ise yaşadığı bu sorunlardan hangi yargı organı kurtaracak demekten insan kendini uzak tutamıyor…
Erdoğan’ın genel başkan seçilmesi ve yol haritası
Anayasa değişikliği halkoylaması sonrası 21 Mayıs 2017 tarihinde yapılan AKP büyük kongresinde Erdoğan AKP Genel Başkanlığına, Binali Yıldırım ise AKP’nin MKYK üyeliğine seçildiler.
Aynı büyük kongrede tüzük değişikliği ile genel başkan vekilliği kurumu da getirildi.
Bu düzenlemeye göre genel başkan vekili, MKYK üyeleri içinden genel başkanca atanacak.
Açıklanan yol haritasına göre, Binali Yıldırım da Genel başkan vekili olarak atanacak.
Parti genel başkanlığına seçilen Erdoğan milletvekili olmadığı için, AKP’nin TBMM Grup Başkanlığı görevini Erdoğan yürütemeyecek.
Bu durumda AKP’nin TBMM Grup Başkanını, AKP’nin TBMM Grubunu oluşturan AKP’li milletvekilleri kendi içlerinden seçecek.
İlk AKP TBMM Grup Toplantısında da Binali Yıldırım, AKP’nin TBMM grup başkanı olarak seçilecek.
Siyaset hala daha 12 Eylül kurallarıyla yapılıyor.
Siyasi partiler, demokrasi için, tek adam egemenliğini ortadan kaldırmak için var.
Türkiye’de ayrı bir yasa olarak ilk siyasi partiler yasası 1965 yılında çıkartıldı.
12 Eylül anlayışını yansıtır biçimde 1983 yılında çıkartılan Siyasi Partiler Yasası (SPY) ise halen daha yürürlükte.
Her iki yasaya bakıldığında 1965 yılındaki yasa daha özgürlükçü bir anlayışı yansıtıyor.
1965 yılındaki SPY’nin aksine, 1983’te çıkan yasa ise parti içi demokrasiyi ikinci planda bırakıyor, tek adamlığı daha çok öne çıkarıyor.
1983 tarihli SPY bununla da kalmıyor, önceki yasadaki anlayışın aksine, partilerin yapılanmasında, parti tüzüklerine daha az bir alan bırakıp, yasadaki yapılanmayı öne çekiyor.
AKP’nin bugüne kadar gelmesinde, siyasetin 12 Eylül kurallarıyla yapılmasının payı büyük.
Bu nedenle AKP, el atmadığı yasa bırakmamasına rağmen, bu yasayı kaldırıp yeni bir SPY çıkartmış değil.
AKP, siyasi yaşamda kimin başkanlığında ortaya çıkmış ise, o kişi ile yoluna devam etmek için, Cumhuriyetin içini boşaltıyor, Anayasayı bile yerle bir ediyor.
Böyle olunca insan, AKP demokrasi için mi, yoksa tek adam için mi var diye sormadan edemiyor…
Bu tabloda AKP büyük kongresine bakınca, birden fazla hukuksal sorunun ortaya çıktığı görülüyor.
1- 1983 tarihli SPY’deki düzenlemelere göre, genel başkan vekilliği makamı olanaklı değil. Örgütlenmede daha tek tip yapıyı benimseyen bu yasadaki anlayışa göre genel başkanvekilliği, üyeler arasında farklılık ve ayrıcalık yanında, parti içi eşitlik kuralına da aykırılık yaratıyor. Bu konuda 1965 ve 1983 tarihli düzenlemelere bakıldığında, farklılık ve aykırılık açıkça görülüyor.
1965 tarihli ve 648 sayılı SPY’nin 13/4 maddesi: “Parti tüzüğü, genel başkana görevinin yerine getirilmesinde ve yetkilerinin kullanılmasında yardımcılık veya vekillik etmek üzere, genel başkan yardımcısı, genel başkanvekili veya genel sekreter gibi adlarla gerekli gördüğü sayıda yardımcı mercileri öngörebilir. Bunların ne suretle seçileceğini parti tüzüğü gösterir.”
1983 tarihli ve 2820 sayılı SPY’nin 15/5 maddesi: “Parti tüzüğü, genel başkana görevinin yerine getirilmesinde ve yetkilerinin kullanılmasında yardımcılık etmek üzere genel başkan yardımcısı ve genel sekreter adlarıyla gerekli gördüğü sayıda yardımcılar öngörebilir. Bunların ne suretle seçileceği, görev ve yetkileri parti tüzüğünde gösterilir.”
1983 tarihli Yasa, unvan ve mercileri, önceki yasanın aksine sınırlı sayım yolu ile ortaya koyarak, bu şekilde sınırlandırıyor, genel başkanvekilliği ünvanını da kaldırıyor. 1965 tarihli Yasanın 14 üncü maddesinin aksine, 1983 tarihli Yasanın 13 ve 16/1 maddeleri, genel başkan dışında, merkez teşkilatı içinde, tek kişilik bir başka organ da öngörmüyor. 1983 tarihli SPY’nin 15'inci maddesi, genel başkan vekilliği dışında, eş genel başkanlığa da engel olduğu için, bu maddede 2014 yılında yapılan değişiklikle eş genel başkanlık söz konusu olabilmiştir.
Bu yasal düzenlemeler karşısında, genel başkan varken, onun yetkilerini bir başka kişinin kullanabilmesine olanak sağlanması, parti içi demokrasi ve eşitlik yönünden de, 1983 tarihli Yasanın 93, Anayasanın 68/4 maddesine de açıkça aykırı.
Bu aşamada, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, AKP genel başkanvekilliğine atanması durumunda Binali Yıldırım’ın SPY’nin 102/2 maddesi uyarınca genel başkanvekilliğinden el çektirilmesini istemesi, atanma yapılıp da bu görevden el çektirilmez ise, 102/3 maddesi uyarınca görevden el çektirilme ve devlet yardımından yoksunluk konusunda Anayasa Mahkemesine başvurması ve dava açması gerekiyor. Öte yandan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bu konudaki tüzük değişikliği için de SPY’nin 104 ncü maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesine ihtar başvurusu yapması gerekiyor. İhtar kararı verilmesi durumunda, AKP’nin tüzük kongresine gitmesi gerekiyor. Ancak ihtar kararının yaptırımı AYM’nce yakın zamanda iptal edildiği ve bu konuda bir düzenleme de yapılmadığı için, tüzük konusundaki ihtar kararına uymamanın şu anda SPY’nda açıkça bir yaptırımı yer almıyor.
2- 1983 tarihli Yasaya göre MKYK üyeliği, AKP TBMM grup başkanlığı ile bağdaşmayan görev niteliğinde.
1965 tarihli Yasada ve 1983 tarihli Yasada, parti genel başkanı aynı zamanda milletvekili ise, TBMM grup başkanı sıfatını da taşıyacağı, ancak parti genel başkanı milletvekili değilse, TBMM grup başkanının nasıl seçileceği konuları aynı paralelde düzenleniyor.
Hem 1965 tarihli yasada (md 62), hem de 1983 tarihli yasada (md 32), siyasi parti içinde bağdaşmayan görevler konusu düzenlenmiş ise de, 1983 tarihli Yasa, bu konuyu daha geniş bir biçimde ele almıştır.
1983 tarihli SPY’nin 32/1 inci maddesine, “Siyasi partilerin merkez karar ve yönetim kurullarına üye olanlar, o partinin Türkiye Büyük Millet Meclisi parti grubu yönetim kurulunda görev alamazlar.” hükmü de eklemiş olup, bu hüküm 1965 tarihli Yasada bulunmamaktadır.
AKP TBMM Grup İç Yönetmeliğinin, 3, 5, 43 ve özellikle 45 inci maddesini de gözetince, MKYK’da “üye” sıfatı bulunan Binali Yıldırım’ın, TBMM Grup Başkanlığına seçilmesi ve bu nedenle de TBMM Grup Yönetim Kurulunda görev yapması yasaya açıkça aykırı.
Bu aşamada, yasal engel nedeniyle, MKYK üyesi sıfatını sürdürdüğü için Binali Yıldırım’ın, AKP TBMM Grup Başkanlığına seçilmemesi gerekiyor. Binali Yıldırım’ın, MKYK üyeliğinden ayrılması durumunda ise, bu seçim yönünden bir engel kalmıyor. Aksi durumda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, Binali Yıldırım’ın seçilirse bu görevden el çektirilmesini istemesi ve bu görevden ayrılmaması durumunda da, yine görevden el çektirilme ve AKP’nin de devlet yardımından yoksunluk bırakılması konusunda SPY’nın 102/2-3 maddesi uyarınca AYM’ne başvuru yapması gerekiyor.
Bu konularda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının takdiri hakkı bulunmuyor. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının bu işlemleri yapmaması, kendisi hakkında Yüce Divan’da yargılanmayı söz konusu eden görevde yetkiyi kötüye kullanmak suçunu gündeme taşıyor.
Anayasa değişikliği konusunda TBMM'de nitelikli çoğunluk koşulu aranırken, neden halkoylaması söz konusu olunca anayasa değişikliklerinin basit çoğunlukla yapıldığını, bu yolun nasıl açıldığını ve bu süreçte partilerin durumunu da bir sonraki yazıda irdeleyelim.
Bu tabloda AKP büyük kongresine bakınca, birden fazla hukuksal sorunun ortaya çıktığı görülüyor.
1- 1983 tarihli SPY’deki düzenlemelere göre, genel başkan vekilliği makamı olanaklı değil. Örgütlenmede daha tek tip yapıyı benimseyen bu yasadaki anlayışa göre genel başkanvekilliği, üyeler arasında farklılık ve ayrıcalık yanında, parti içi eşitlik kuralına da aykırılık yaratıyor. Bu konuda 1965 ve 1983 tarihli düzenlemelere bakıldığında, farklılık ve aykırılık açıkça görülüyor.
1965 tarihli ve 648 sayılı SPY’nin 13/4 maddesi: “Parti tüzüğü, genel başkana görevinin yerine getirilmesinde ve yetkilerinin kullanılmasında yardımcılık veya vekillik etmek üzere, genel başkan yardımcısı, genel başkanvekili veya genel sekreter gibi adlarla gerekli gördüğü sayıda yardımcı mercileri öngörebilir. Bunların ne suretle seçileceğini parti tüzüğü gösterir.”
1983 tarihli ve 2820 sayılı SPY’nin 15/5 maddesi: “Parti tüzüğü, genel başkana görevinin yerine getirilmesinde ve yetkilerinin kullanılmasında yardımcılık etmek üzere genel başkan yardımcısı ve genel sekreter adlarıyla gerekli gördüğü sayıda yardımcılar öngörebilir. Bunların ne suretle seçileceği, görev ve yetkileri parti tüzüğünde gösterilir.”
1983 tarihli Yasa, unvan ve mercileri, önceki yasanın aksine sınırlı sayım yolu ile ortaya koyarak, bu şekilde sınırlandırıyor, genel başkanvekilliği ünvanını da kaldırıyor. 1965 tarihli Yasanın 14 üncü maddesinin aksine, 1983 tarihli Yasanın 13 ve 16/1 maddeleri, genel başkan dışında, merkez teşkilatı içinde, tek kişilik bir başka organ da öngörmüyor. 1983 tarihli SPY’nin 15'inci maddesi, genel başkan vekilliği dışında, eş genel başkanlığa da engel olduğu için, bu maddede 2014 yılında yapılan değişiklikle eş genel başkanlık söz konusu olabilmiştir.
Bu yasal düzenlemeler karşısında, genel başkan varken, onun yetkilerini bir başka kişinin kullanabilmesine olanak sağlanması, parti içi demokrasi ve eşitlik yönünden de, 1983 tarihli Yasanın 93, Anayasanın 68/4 maddesine de açıkça aykırı.
Bu aşamada, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, AKP genel başkanvekilliğine atanması durumunda Binali Yıldırım’ın SPY’nin 102/2 maddesi uyarınca genel başkanvekilliğinden el çektirilmesini istemesi, atanma yapılıp da bu görevden el çektirilmez ise, 102/3 maddesi uyarınca görevden el çektirilme ve devlet yardımından yoksunluk konusunda Anayasa Mahkemesine başvurması ve dava açması gerekiyor. Öte yandan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bu konudaki tüzük değişikliği için de SPY’nin 104 ncü maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesine ihtar başvurusu yapması gerekiyor. İhtar kararı verilmesi durumunda, AKP’nin tüzük kongresine gitmesi gerekiyor. Ancak ihtar kararının yaptırımı AYM’nce yakın zamanda iptal edildiği ve bu konuda bir düzenleme de yapılmadığı için, tüzük konusundaki ihtar kararına uymamanın şu anda SPY’nda açıkça bir yaptırımı yer almıyor.
2- 1983 tarihli Yasaya göre MKYK üyeliği, AKP TBMM grup başkanlığı ile bağdaşmayan görev niteliğinde.
1965 tarihli Yasada ve 1983 tarihli Yasada, parti genel başkanı aynı zamanda milletvekili ise, TBMM grup başkanı sıfatını da taşıyacağı, ancak parti genel başkanı milletvekili değilse, TBMM grup başkanının nasıl seçileceği konuları aynı paralelde düzenleniyor.
Hem 1965 tarihli yasada (md 62), hem de 1983 tarihli yasada (md 32), siyasi parti içinde bağdaşmayan görevler konusu düzenlenmiş ise de, 1983 tarihli Yasa, bu konuyu daha geniş bir biçimde ele almıştır.
1983 tarihli SPY’nin 32/1 inci maddesine, “Siyasi partilerin merkez karar ve yönetim kurullarına üye olanlar, o partinin Türkiye Büyük Millet Meclisi parti grubu yönetim kurulunda görev alamazlar.” hükmü de eklemiş olup, bu hüküm 1965 tarihli Yasada bulunmamaktadır.
AKP TBMM Grup İç Yönetmeliğinin, 3, 5, 43 ve özellikle 45 inci maddesini de gözetince, MKYK’da “üye” sıfatı bulunan Binali Yıldırım’ın, TBMM Grup Başkanlığına seçilmesi ve bu nedenle de TBMM Grup Yönetim Kurulunda görev yapması yasaya açıkça aykırı.
Bu aşamada, yasal engel nedeniyle, MKYK üyesi sıfatını sürdürdüğü için Binali Yıldırım’ın, AKP TBMM Grup Başkanlığına seçilmemesi gerekiyor. Binali Yıldırım’ın, MKYK üyeliğinden ayrılması durumunda ise, bu seçim yönünden bir engel kalmıyor. Aksi durumda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, Binali Yıldırım’ın seçilirse bu görevden el çektirilmesini istemesi ve bu görevden ayrılmaması durumunda da, yine görevden el çektirilme ve AKP’nin de devlet yardımından yoksunluk bırakılması konusunda SPY’nın 102/2-3 maddesi uyarınca AYM’ne başvuru yapması gerekiyor.
Bu konularda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının takdiri hakkı bulunmuyor. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının bu işlemleri yapmaması, kendisi hakkında Yüce Divan’da yargılanmayı söz konusu eden görevde yetkiyi kötüye kullanmak suçunu gündeme taşıyor.
Anayasa değişikliği konusunda TBMM'de nitelikli çoğunluk koşulu aranırken, neden halkoylaması söz konusu olunca anayasa değişikliklerinin basit çoğunlukla yapıldığını, bu yolun nasıl açıldığını ve bu süreçte partilerin durumunu da bir sonraki yazıda irdeleyelim.
Ömer Faruk Eminağaoğlu
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları
DİĞER YAZILARI