Tarih:
24.10.2015
Kanlı cumartesiden kanlı koalisyona
Ömer Faruk Eminağaoğlu; Canlı bombanın, Davutoğlu’nun söylediği gibi eylem yapmadıkça değil, bizatihi varlığı suç...
Cumhuriyet dönemindeki en kanlı patlama, Ankara katliamına neden oldu.Basının aktardıklarına bakılırsa, katliam geliyorum diye diye gerçekleşmiş.
Suruç’ta yaşananlar ve sonrasında elde edilen bilgilerden, Suruç benzeri bir olayla tekrar karşı karşıya kalınacağı öngörülen, bilinen bir durum.
Ankara mitingi, Suruç’taki etkinlikten sonra düzenlenen en çok ilgi çeken bir miting.
***
Daha zaman yakın olduğu için unutulmamıştır, hafızalardadır.
Başbakan çıkarak, canlı bombaların listesinin ellerinde olduğunu, ancak eylem yapmadıkları için haklarında işlem yapılmadığını, tutuklanmadıklarını da ifade etti!
Başbakan bunu söyleyince ne mi oldu…
Birkaç eleştiriden sonra, bu sözler unutuldu gitti…
***
Davutoğlu’nun sözleri yenilir yutulur gibi değil…
Diğer kamu görevlilerin sorumluluğu yanında, Davutoğlu çok açıkça, ortaya çıkan sonuçta, yaşanan vahşette hükümetin sorumluluğunu itiraf etti.
Nasıl mı.
Canlı bombanın, Davutoğlu’nun söylediği gibi eylem yapmadıkça değil, bizatihi varlığı suç.
Dolayısıyla, bu konuda canlı bombalarla ilgili listeler elinde olan Emniyet birimlerinin, gerekli çalışmaları sergilemesi, konuyu da adliyeye intikal ettirmesi gerekiyor.
Bunlar yapılmış mı hayır…
Ortaya çıkan sonuca etkili mi…
Elbette evet.
***
Canlı bombalar hakkında yakalama kararı da olmasına rağmen, etkin bir takibin olmadığı ortada.
Canlı bombalar hakkında, suçun takibi, ayrıca suç öncesi önleyici görevlerin etkin biçimde yerine getirilmediği ortada.
***
Bu durumda, kamu görevlileri için çok açıkça, görevi kötüye kullanmak, suçluyu kayırmak gibi suçlardan soruşturma yapılması gündeme geliyor.
Öte yandan yasa ile yüklenen söz konusu görevlerin yerine getirilmemesi bu ölümleri ortaya çıkarmış durumda.
Böyle bir tabloda, görevlerini yapmayanlar, bu kalabalık kitle içinde canlı bomba olabileceğini kuşkusuz öngören insanlar.
Bu durumda, “ölürlerse ölsünler, yaralanırlarsa yaralansınlar” gibi bir anlayışla görev yapılmamışsa, o zaman tüm bu sorumlu kamu görevlileri hakkında, ayrıca ölen kişi sayısınca olası kast ile kasten öldürmekten, yaralı sayısınca da olası kast ile kasten adam öldürmeye teşebbüsten soruşturma açılması gerekiyor. Teşebbüs derecesine varmayan basit yaralanmalar içinse, yine yaralı sayısınca olası kat ile yaralanmadan soruşturma açılması gerekiyor.
Eğer bu görevliler, yapmadıkları görevlerine rağmen, böyle bir sonucun oluşmayacağı anlayışı ile hareket etmişlerse, o zaman da, bilinçli taksirle ölüm ve yaralanma durumu gündeme gelmektedir ki, yine kamu görevlilerin sorumluluğu söz konusudur.
***
Sözün özü her durumda, kamu görevlilerin sorumluluğunun etkin biçimde soruşturulması, bu konuda sessiz kalınmaması gerekmektedir.
Ankara Emniyeti’nde görevden uzaklaştırılan birkaç görevli ile kamuoyundaki tansiyonun düşürülmesi gibi bir anlayışa teslim olunmamalıdır.
***
Yıllar önce Mustafakemalpaşa’daki grizu patlamasında işyerindeki iş güvenliği önlemlerinin alınmaması nedeniyle 19 kişinin ölmesi olayında 19 kez olası kast ile ölüm suçundan ceza yoluna gidilmiştir. Soma davası da olası kasttan açılmış bir davadır.
***
Ankara’da yaşanan katliam, olayın ağırlığı, ölen ve yaralı sayısı, son derece vahim bir tabloyu ortaya koymuştur.
Olaydaki vahim tablo keşke bununla bitse…
***
Yönetime gelenler, ortaya yönetimle ilgili veya böyle bir sorun çıktığında, görevden ayrılmasını da bilmeliler.
Ancak istifa sanki, bir ceza mahkümiyetinin sonucu, cezanın infazı niteliğinde bir durummuş gibi, herkes koltuğuna sarılmaya ve oturmaya devam ediyor.
Öte yandan kamu görevlilerinin soruşturulması gereken sorumluluklarına, bu görevlilerin sorumluluğu ise, İçişleri Bakanı, hatta Başbakan’ın sorumluluğunu da gündeme taşımasına rağmen, bu kamu görevlilerinin ve hükümet mensuplarının görevde kalmaya devam etmeleri, yönetim ve iktidarda kalma adına, yaşanan olayın ağırlığı ne olursa olsun, hukuk ve demokrasinin asla önemsenmediğini ve gözetilmediğini bir kez daha ortaya koydu.
Ayrıca böyle bir tabloda muhalefetin yeterli tepki gösterememesi, etkisizliği, hukuk ve demokrasi ve de geleceği adına son derece düşündürücüdür.
***
Muhalefet partileri 7 Haziran sonrası ortak paydalarda bir araya gelip AKP karşısında bir iktidar yaratacak irade koyamadılar.
Bu durum, iktidar etme yeterliliğini kaybeden AKP’nin iktidarını sürdürmesine neden oldu.
1 Kasım seçimlerinde muhalefet partilerinin yine aynı davranış içinde olacağı görülüyor.
Ancak bu durumda, seçimlerde tek başına iktidar yeterliliğini yakalayamayacağı görülen AKP ile koalisyon hükümetine yönelik kapıları açık tutmak isteyen diğer muhalefet partilerinin hepsinin, bu nedenle kanlı cumartesi konusunda bile, AKP karşısında dik duramadıkları ortada.
AKP’den kanlı cumartesinin bile hesabını soramayan, iktidara gelmek için bundan uzak duran partilerden ne bekleniyor.
***
Kılıçdaroğlu, ilgili Bakanların istifa etmemesinin ibretlik bir durum olduğunu, Davutoğlu’nun kendisine, konuyu müfettişlerin incelediğini, bitince ona göre davranacaklarını aktardıklarını ifade etmiştir.
Sadece Bakanların durumu değil, ana muhalefet partisinin bu açıklama ile konuya yaklaşımı ve gündemden çıkarması da, yine Başbakanın yaklaşımı da ibretlik…
Söz konusu Bakanlar, partili olmayıp, Anayasa uyarınca seçim sürecinde görevlendirilen bağımsız bakanlar…
Dolayısıyla parti hukukuna ve parti disiplinine tabi değiller. Bu nedenle partinin, disiplin yönünden bir yaptırım ve müfettiş incelemesi gerçekleştirmesi düşünülemez.
Öte yandan, görevden kaynaklanan sorumluluklar konusunda da zaten Anayasa uyarınca asla bir müfettiş, bir Bakan hakkında işlem yapamaz. Bunun yeri en az 55 imza ile TBMM’ye verilecek meclis soruşturma önergesinin kabulü ile TBMM’de açılacak meclis soruşturması yoluyladır.
***
Cumhuriyet tarihinin en kanlı patlaması yaşanmasına, her zamanki gibi bu olay karşısında da iktidarın duyarsızlığını sergilemesine rağmen, muhalefet seçimler öncesi TBMM’nin toplanıp, bu konunun görüşülmesini sağlamadı.
En az 55 imza ile İçişleri Bakanı hatta Başbakan hakkında meclis soruşturma önergesi verme yolundan uzak duruldu.
Üç muhalefet partisinden hiç biri, İçişleri Bakanı ve Başbakan hakkında, TBMM’nin seçimden önce toplanabilmesini sağlayacak biçimde gensoru bile vermedi.
HDP geçen hafta İçişleri Bakanı hakkında bir gensoru vermiş ise de, verildiği tarihe bakıldığında, bu gensoru da TBMM’nin seçimden önce toplanmasını sağlayacak nitelikte değildir.
Bu da gensoru verilmesindeki gerçek amacın etkin bir siyasi hesap sormak değil, seçime yönelik bir davranış olduğunu ortaya gösteriyor.
Böyle bir konunun bile siyasi yönlerini TBMM’de gündeme taşımayan, iktidardan hesap sormayan muhalefeti, bu davranışa iten nedir…
***
HDP, gerekirse AKP ile koalisyona açık olduklarını ifade etmiştir.
MHP, AKP ile koalisyona açık olduklarını en önce ifade etmiştir.
Oynanan büyük oyun, CHP’nin AKP ile koalisyona sürüklenmesidir.
***
Cumhuriyet tarihinin en kanlı Cumartesi’si konusunda, İçişleri Bakanı’nın hatta Başbakan’ın ortaya çıkan sorumluluk durumuna rağmen, muhalefet iktidardan hesap soracak bir adım atamıyor, iktidar karşısında duruş sergileyemiyor, hesap soramıyor.
Böyle bir adım atarak, bir uzaklaşma yaşansın istenmiyor.
Kimse iktidar olanaklarından uzak kalmak istemiyor.
Ortada kanlı cumartesi bile olsa, bu davranış yine değişmiyor.
Av. Ömer Faruk Eminağaoğlu
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları
DİĞER YAZILARI