Lozan ve Ege Adaları
Türk diplomasisi ve siyasetin önemli ismi Onur Öymen; Lozan Antlaşması bağlamında Adaların kimliğiyle ilgili olarak sorulan sorulara karşı Türkiye’nin görüşünü özetle; Esasen ülkemizin antlaşmalarla kazandığı hakların korunması hem diplomatlarımızın hem de siyasetçilerimizin asli görevidir.
Son günlerde Ege sorunları, özellikle Egedeki adaların aidiyeti konusu yeniden gündeme geldi. 25 Aralık 1995 tarihinde ,Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı olduğum dönemde Yunanistan’ın hiç bir antlaşmayla kendisine verilmemiş olan Kardak adasını, asker çıkartıp fiili durum yaratarak işgal etme girişimine karşı Türkiye önce diplomatik girişimler yoluyla bu askerlerin geri çekilmesine çalışmış, bu girişimler sonuç vermeyince bitişik adaya asker çıkartarak Yunanlıları çekilmek zorunda bırakmıştı. Kardak krizinin ayrıntıları diplomasi anılarını yazdığım Zor Rota isimli kitabımda anlatılıyor. *Onur Öymen, Zor Rota, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2017, s. 357-367.
26 Mayıs 1997 tarihinde, o zaman Dışişleri Bakan Yardımcısı olan George Papandreou’nun girişimiyle Yunanistan Siyasi Araştırmalar ve Enformasyon Merkezinin daveti üzerine Atina’ya gittim. Papandreou ile birlikte 100 kadar diplomatın ve gazetecinin önünde, başta Ege sorunları olmak üzere Türkiye ile Yunanistan arasındaki meseleler ve Kıbrıs ihtilafı hakkındaki görüşlerimizi anlattık , daha sonra gazetecilerin sorularına cevap verdik. Bu arada adaların aidiyeti konusuna da değindik. Bu konuşmaların ayrıntıları da aynı kitabımın 370-377. sayfalarında yer alıyor.
Lozan Antlaşması bağlamında Adaların kimliğiyle ilgili olarak sorulan sorulara karşı Türkiye’nin görüşünü özetle şöyle anlattım:
- “Lozan Antlaşması Türkiye Cumhuriyetinin bel kemiğini oluşturuyor ve bugünkü sınırlarımızı belirliyor. O nedenle, bu antlaşmanın hükümlerini büyük bir dikkatle uyguluyoruz.
- “Ege’de bugünkü durum, Londra, Atina, Lozan ve Paris Antlaşmalarından kaynaklanıyor. Bu antlaşmaların hiçbirinde « şu hattın gerisinde kalan ada, adacık ve kayalıkların tamamı Yunanistan’a aittir » şeklinde bir hüküm yoktur.
- “Lozan ve Paris Antlaşmaları isim belirtilmek suretiyle, hangi adanın kime ait olduğunu sıralamıştır. Bizim tutumumuz şudur: Bir ada, eğer imza ve onay aşamasından geçerek yürürlüğe girmiş bir antlaşma ile Yunanistan’a verilmişse aidiyeti ile herhangi bir tereddüt yoktur.
- “Ancak, Yunanistan’a şartlı egemenlik verilmişse, bu şartlara da uyulması gerekir. « Benim hakkım benimdir, seninki müzakereye tabidir » şeklindeki bir yaklaşım kabul edilemez.
- “Antlaşmalara saygı gösterilmesinde seçici bir yaklaşım benimsenmesi mümkün değildir. Bütün antlaşmaların, bütün hükümlerine uyulmalıdır.
- Lozan Antlaşmasında bazı adalar isim belirtilerek bir tarafa verilirken, diğerlerinin aidiyetinin ilgili taraflarca karara bağlanması öngörülmüştür.
- Nitekim Meis Adasının etrafındaki bazı kayalıklar için Türkiye ile İtalya arasında böyle bir uygulamaya gidilmiştir.
- “Türkiye, Yunanistan’a herhangi bir antlaşmayla verilmemiş olan ada, adacık ve kayalıklardan bahsetmektedir. Bu konuyu konuşmak isterseniz, oturup elimizdeki belgeleri birbirimize gösterebiliriz. Görüş ayrılıkları varsa, birlikte yorumlarız.”
Meslek hayatımda olduğu gibi siyasi hayatımda da bu görüşleri savunmaya devam ettim. Esasen ülkemizin antlaşmalarla kazandığı hakların korunması hem diplomatlarımızın hem de siyasetçilerimizin asli görevidir.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları