loading
close
SON DAKİKALAR

Bir başka 19 Mayıs

Prof. Dr. Cengiz Kuday
Tarih: 19.05.2018
Kaynak: Prof. Dr. Cengiz Kuday

Prof. Dr. Cengiz Kuday: Çoğu ilim, irfan sahibi olan gençlerimizi Çanakkale’de feda etmişizdir. Bu ileride genç Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşunda ihtiyacı olan genç neslin tüme yakınının kaybıdır. Bu kaybın acısını genç Türk Cumhuriyet’i çekmiştir.

25 Nisan’dan sonra kara savaşları irili ufaklı muharebelerle 20 Aralık 1915’e kadar sürmüş ve bu arada her iki taraftan binlerce kişi bu topraklara gömülmüştü. Bu savaşlar içinde bir tanesi ve bizim için en ağır zaiyatlarla sonuçlananlardan birisi İstanbul Üniversitesi’ni de ilgilendiren 18 Mayıs Kanlısırt muharebeleridir. Bu muharebelerden birkaç gün evvel, 11 Mayıs’ta Başkomutanvekili Enver Paşa Çanakkale cephesine gelerek cepheyi denetledi. Daha sonra ordu komutanları ile birlikte Arıburnu cephesinde büyük bir taarruzla düşmanı denize sürmeyi öngören bir plan yaptılar. Bu taarruzun başarıya ulaşması için siper içine gizlenerek canını koruma kaygısına düşmemiş taze kuvvetlere ihtiyaç olduğu düşünülerek İstanbul’dan gönderilen 2. Tümen cepheye sevk edildi. 16 Mayıs’ta Akbaş İskelesine getirilen 2. Tümen 18 Mayıs akşamı taarruz edecekleri siperlere yerleştirildiler.

Bu tarihten 1 ay evvelki bir toplantıya dönelim. İstanbul, Nisan ortası. Yer: Bugünün İstanbul Üniversitesi merkez binası ve ön bahçe yüzlerce darülfünun talebesiyle dolu. Konuşmacı: Harbiye Nazırı Enver Paşa. Konu: Çanakkale’de sürmekte olan savaş. Dakikalar süren ateşli konuşmalar sonunda darülfünun talebelerinin hepsi cepheye gitmek için gönüllü başvuruda bulunmuşlar. Bu konuşmayı izleyen son sınıf İstanbul Erkek Liselerinden 55 kişi de tıpkı ağabeyleri gibi gönüllü olurlar. Yukarıda ismini verdiğim 2. Tümenin çoğunu bu talebeler teşkil eder.   

Türkler sırtlara hakimdi

18 Mayıs gecesi Yarbay Hasan Askeri komutasındaki askerler, daha evvelki satırlarda bahsettiğim gibi, siperlere yerleştirilmiştir. Kurmay Yarbay Hasan Askeri komutasındaki 2. Tümen İstanbul’dan yola çıkarak 16 Mayıs’ta Akbaş İskelesi’nde toplanmış ve taarruz için hazırlanmıştı. Plana göre düşman donanması ateşinden korunmak için taarruz 18 Mayıs’ı 19 Mayıs’a bağlayan gece 03.30’da baskın şeklinde başlayacaktı. Harekata kuzeyden itibaren Yarbay Mustafa Kemal komutasındaki 19. Tümen, Albay Hasan komutasındaki 5. Tümen, Yarbay Hasan Askeri komutasındaki (İstanbul) tümeni ve 16. Tümen katılacaktı. Taarruzun başarısı düşmanın baskına uğratılmasına ve taze bir kuvvet olarak gelen 2. Tümen’in dar bir cephede tüm kuvvetiyle hücuma geçerek düşmanı yarmasına bağlıydı. 18 Mayıs’ta Türkler düşmana karşı sayıca üstündüler. 4 tümenli Kuzey Grup Komutanı Esat Paşa’nın 50 bini bulan askerine karşı General Birdwood’un 18 bin askeri vardı. Türkler genellikle daha hakim sırtlarda, Anzaklar çukurlardaydı. Ama neylersiniz ki sayı ve daha yükseklerde bulunmak pek mana taşımıyordu. Bir defa düşman uçak ve balonlarla Türklerin bu cephede bir faaliyet içinde olduklarını saptamış ve Anzaklar bugün için taarruzu bekler olmuşlardı. Sonra çoğu talebe olan 2. Tümen gece 12’de siperlere yerleşirken çok sıkı tembihlere rağmen eğitim ve tecrübe eksikliğinden çok gürültü çıkarmışlardır (siperler birbirine metreler ile ölçülecek şekilde yakındı.) Anzaklar 3 km genişlik ve 1 km derinlikteki araziyi dantel gibi işleyip köşe başlarına makineli tüfekler yerleştirmişler ve ışıldaklar koymuşlardı. Doktorların tavsiyesine göre herkes temiz çamaşırlarını giymiş ve gece 12 ‘de siperlere gitmişlerdi. Saldırı cephesi 600 metre ve 2. Tümen’in mevcudu 9 bin kişi ve bir kişiye düşen yer 18 cm idi. Bunun anlamı şudur: Hücum çok sık saflar halinde yapılacaktı.

Ve hücum zifiri karanlıkta 18 Mayıs’ı 19 Mayıs’a bağlayan gecede 03.30 ‘da Anadolu’nun cephesinde hep birlikte başladı. Ne bir ateş açılmış, ne hücum borusu çalınmış, ne o Türklerin yüzyıllardır bilinen meşhur Allah Allah sesleri duyulmuştu. Sadece öğrenciler önde subaylarının olduğu sırttan aşağı dalagalar halinde ileri atılmışlardı. Kızılca kıyamet o anda kopmuştu. Tükleri bekleyen Yeni Zelandalı ve Avustralyalı askerler  tüm silahları ile büyük bir cayırtı koparttılar. Bir anda makineli tüfek ve bomba sesleri birbirine karıştı. Baskın kaybolmuştu. Şimdi öğrenciler hücum borularını bir oyunda iniş gibi çalıyorlar, Allah Allah sesleriyle koşuyorlardı. Bu arada şiddetli ateş altında korkunç zaiyata rağmen düşman siperlerine koşuyorlardı. 2. Tümen bandosu vatan maaşını çalmaya başladı:

- Annem beni yetiştirdi bu ellere yolladı
- Bu sancağı teslim etti, Allah’a ısmarladı
- Boş oturma çalış dedi, hizmet eyle vatana
- Sütüm sana helal olmaz saldırmazsan düşmana.

Tan yeri ağarırken taarruz durdu

Taarruz 2 saat sürdü. Tan yeri ağarırken Türk taarruzu durdu. Sonuç korkunçtu; Türklerin ölü ve yaralı sayısı 10 bini bulmuştu. O kadar yol kat ederek İstanbul’dan gelen büyük ümitler bağlanan çoğu öğrenciden oluşan 2. Tümen eriyip gitmişti. 19 Mayıs 1915 günü Çanakkkale savaşlarının en kanlı, en kayıplı günlerinden biri olarak tarihe geçecekti.

Çanakkale savaşında 600 bin yabancı (İngiliz-Fransız sömürgeleri), 400 bin Türk askerinin savaştığı bir cephe, bize 59 bini aşkını cephede olmak üzere 213 bin 882 kayıp ve şehide mal olmuştur. İngilizler 205 bin, Fransızlar 47 bin kayıp verdiler. En büyük kayıp Türklerindir. Şehitliklere baktığımızda 18-30 yaş arası nesilimizi Çanakkale’ye gömdüğümüzü görürüz. Çoğu ilim, irfan sahibi olan gençlerimizi Çanakkale’de feda etmişizdir. Bu ileride genç Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşunda ihtiyacı olan genç neslin tüme yakınının kaybıdır. Bu kaybın acısını genç Türk Cumhuriyet’i çekmiştir.

İstanbulspor'un rengi değişti

İstanbul Tıp Fakültesi ve diğer fakültelerde 1915 yılında bazıları hiç, bazıları çok az mezun verdi. O gece, 2. Tümen’in içinde çok sayıda asker şehit oldu. Hepsi şehit olan bu ağabeylerimiz arkadan gelen biz kardeşlerine şanslı bir isim ve gurur verdi. Lisenin cepheye giden öğrencileri dönmedi. Çoğu şehit oldu. Bu öyküyü İstanbulspor eski başkanlarından, arkadaşım Prof. Aziz Alturfan'dan dinlediğim şekilde yıllar önce anlatmıştım. Ve mevcut sarı-beyaz renklerinin daha sonra sarı-siyah olarak devam ettiğini hatırlıyorum. Sayın Sağlık Bakanı Müezzinoğlu'nun bulunduğu bir toplantıda aktardığımda; kendisi bana Batı Trakyalı kökenli olduğunu ve çocukluğunda birçok genç gibi değişik takımların taraftarı olduklarını söyledi. Ve ilave etti: Bir gün yaşlı bir ağabeyimiz bizlerin hepimizin Beşiktaşlı olmamız gerektiğini söyledi ve devam etti; Balkan Savaşları ile biz bu toprakları kaybettik. Bu acı olayda bize destek olmak üzere Beşiktaş takımının mevcut kırmızı-beyaz rengini bir matem işareti olarak bu topraklar tekrar bizim oluncaya kadar siyah-beyaz olduğunu söyledi. Ve Balkan kökenli birçok kişinin niye Beşiktaş taraftarı olduğunu belirtti. Her kulübümüzün renkleriyle ilgili bir öyküsü vardır. Beşiktaş ve İstanbulspor'unki böyle. Böyle şanlı geçmişi olan üniversitemin bölünmesi başka bir üzüntümüz.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları